Semboller ve Kavramlar Üzerinden İnsanın Kendi Özüne Yaptığı Yolculuk

HAC

“Allah senin durak yerin değil, maksadındır.”
Ali Şeriati

Hicri takvimin son ayı olan Zilhicce (Haccın sahibi) , özellikle 8., 9. ve 10. günlerinde yerine getirilen hac ibadeti ve Kurban Bayramı ile yılın manevi zirvesidir. Bu ay, ruhsal yoğunlaşma ve manevi kapanış dönemidir.

Hac ibadeti, İslam'ın temel şartlarından biri olmanın ötesinde, emsalsiz bir manevi deneyimdir. Bu kutsal yolculuk, bireyde içsel dönüşüm sağlar ve Yaratıcı ile bağını sağlamlaştırır. Ruhsal yükselişi ve varoluşsal yeniden doğuşu hedefler. Ali Şeriati'ye göre hac, insanın yaratıcısına doğru esaslı bir yükselişidir, adeta Adem'in yaratılışının sembolik bir sahnelenişi gibidir. Şeriati'nin "Öze Dönüş" felsefesi, hac yorumunun merkezindedir. Bu kavram, yüzeysel dindarlığa meydan okur ve İslam'ın ruhuna dönüş çağrısı yapar. Mikat'ta ihram giymek, dünyevi kimliklerden ve toplumsal maskelerden sıyrılmayı sembolize eder. Yolcu, bir damla olarak okyanusa dalarak kolektif bütünlükte erirken, kul olarak otantik benliğini keşfeder. Bu süreç, sahte benliğin çözülmesiyle gerçek benliğin onaylanmasını sağlar. Şeriati'ye göre din, bireylerin kendilerini, evreni ve nihayetinde Allah'ı tanımalarını sağlayan bir bilinç yoludur.

Hac, zengin bir sembolizmle doludur. Her davranış, mekân ve eylem, katmanlı metafizik hakikatler taşır. Dini semboller, sezgisel algı yumakları gibidir. Anlamları tüketilemez. İlahi tezahürleri anlamak için teorik bir anahtar işlevi görürler. Semboller sadece anlaşılması gereken kavramlar değil, yaşanan eylemler ve mekanlardır. Haccın kendisi, teslimiyet ile birliğin beden ve ruhla somut olarak deneyimlendiği, bütünsel dönüşümü teşvik eden yaşayan bir semboldür.

Hac yolculuğunun ilk adımı, Mikat adı verilen belirli noktalarda giyilen ihramdır. Dikişsiz beyaz giysi , dünyevi rütbe, makam ve şöhretten sıyrılmayı temsil eder. Şeriati'ye göre bu, "karakteri örten giysilerin çıkarılmasıdır”. Herkesle eşitlenmek, gururdan arınmak ve kul olarak Allah'ın huzuruna çıkmaya hazırlanmaktır. Bu durum, aynı zamanda kıyamet gününde toplanmanın sembolik bir provasıdır.

Belirli bir zamana bağlı olmayan umre; ihram, tavaf ve sa'y içerir. Sıradan bir seyahat değil, "nefisle mücadele" gerektiren bir hazırlık sürecidir. Haccın daha büyük zorlukları ve idrakleri için bir basamaktır.

Kâbe, Beytullah (Allah'ın Evi) olarak bilinen, fiziksel bir yapıdan öte, tüm Müslümanların yöneldiği manevi eksendir . İnanç, teslimiyet ve ümmet birliğinin sembolüdür . Kâbe, "Mâsivâ (dünya) ile Mâverâ (öte) arasındaki ortak çizgi" olarak tanımlanan bir köprü işlevi görür. Tarihi ilk temeli Hz. Âdem tarafından atılan Kâbe’nin yeniden inşası takva üzere yaşayan Hz. İbrahim ve Hz. İsmail’e nasip olmuştur. Beyt-i Atik (Kadim Ev) , insanlar için kurulan ilk ibadet evi ve değişmeyen tevhidin sembolüdür.

Peygamberimizin "Hac Arafat'tır" sözü, bu duruşun önemini vurgular. İhramlı kalabalık, Kıyamet Günü'nün provasını burada yapar. Hz. Adem ile Havva'nın yeryüzü hayatının başladığı ve her ikisinin kendilerini bildiği yerdir. Arafat, bu yüzden insanlık için "bilmek, tanımak" anlamındaki ismiyle , derin manevi bilgi (irfan), Allah'ı tanıma (marifet) ve "kendini bilme" mekânıdır. Yolcu, yolculuğu boyunca kendisi ile yüzleşir, sıhhat ve afiyete kavuşmak için af diler. Arafat'a çıkan yolcu burada durmak-duraklamak zorundadır. Kâbe'nin fiziksel yapısından ayrılmış. Boş bir alandadır artık. Buradan rabbinin işaret ettiği yöne yönelir. Bu, somut sembolden öze, dışsal ibadetten içsel tecrübeye geçiştir.

Arafat’ta yapılan vakfe sonrası bir geçiş alanı olan Müzdelife’ye doğru yola çıkılır. Burası "bilinçlenme yeri/zamanı"dır (Meş'ar-şuur). Arafat'taki idrakler burada pekişir ve içselleştirilir. Ertesi günkü şeytan taşlama için taş toplama, sadece fiziksel hazırlık değil, içsel farkındalığa yoğunlaşılmasıdır. Bilgi (marifet), içselleşmiş farkındalığa (şuur) dönüştükçe insandaki Kıyamet Bilinci de derinleşir.

"Arzu ve temenni edilen yer" anlamına gelen Mina , vaz geçişin mekânıdır . Şeytan Taşlama için toplanan taşlar, kişinin içindeki ego, hırs, korku ve dış dünyadaki tüm "tağut"ları (Firavun, Karun, Bel'am - Şeriati yorumuyla) sembolik olarak reddedişi temsil eder . Bu, aktif bir sosyal direniş çağrısıdır. Kurban, Hz. İbrahim ve Hz. İsmail'in teslimiyeti karşısında Allah'ın rahmetinin sembolüdür. Çocuk kurban etme geleneğine son verilir ve yerine verilen koç bir hediyedir. Yolcu, Allah yolunda en değer verdiği dünyalıklardan (mal, makam, benlik) vazgeçme iradesini gösterir. Niyeti takvaya ulaşmak, "Allah sevgisinin kalpte en yüce olduğunu" kendi özüne ispatlamaktır.

İşte tüm bu adımlarla hac, titizlikle tasarlanmış bir manevi müfredat hâline gelir. İhram ile arınma, tavaf ile tevhit, sa’y ile tevekkül ve sebat, Arafat ile irfan, Müzdelife ile bilinçlenme, Mina ile direniş ve teslimiyet… Hac, sadece bedenin değil; zihnin ve ruhun da yolculuğudur. Her adımda dünya biraz daha geride kalır, insan hakikatine biraz daha yaklaşır.

Lebbeyk Allahümme lebbeyk! nidaları, Allah’ın çağrısına verilen cevaptır. Her seslenişte insan, fıtratının sesine biraz daha yaklaşır. Rahman’ın Misafiri olan yolcu, İlahi yakınlığı deneyimler. Hac, bu dünyada başlayıp ahirette tamamlanacak ebedî bir hicretin, sonsuz bir arayışın sembolüdür. Ve insan, bu dünyada rabbi tarafından kıyamette çağırıldığında duyacağı sese hazırlanır. Her çağrılışta ve her yolculukta fıtratının derinliklerinden gelen bir sesle yine ve yeniden 'Lebbeyk!' demeyi öğrenir. Kabe’den başlayan yolculuk başladığı yerde tamamlanır. Yola çıkan ile yoldan dönen aynı değildir. İlmek ilmek dokunan insan, hacı olmuştur artık. Her bir hacı hüccetini gönlüne koyarak bitirir serüvenini…