İslam neden kadına erkeğin yarısı kadar miras verilmesini emrediyor? Şeklindeki soruyu çoğu zaman duyarız. İnanan inanmayan herkes bu soruyu sorar. İnanan kimse tatmin edici bir cevap bulmak için sorarken inanmayan kimse ise kendince dinde bir açık bulmak için sorar.
İslam gerçekten kadına mirastan az mı veriyor? Eğer az veriyor ise bu kadına karşı bir haksızlık değil mi?
Dini bir konu hakkında konuşurken bir ayet merkezli olarak konuşmamalıyız. Yani o konu hakkında bir ayeti ele alıp oradan hareketle olumlu veya olumsuz bir değerlendirmede bulunmamalıyız. Meseleyi şu ilkeler çerçevesinde değerlendirmeliyiz:
a. Ayet Bütünlüğü
b. Sure Bütünlüğü
c. Kur’an Bütünlüğü
d. Kur’an-Sünnet bütünlüğü
Bu dört ilkeyi göz önünde bulundurduğumuzda sağlıklı ve doğru bir sonuca ulaşabiliriz. Kadının miras durumunu da bu ilkeler çerçevesinde değerlendirmeliyiz. Kadının miras durumunu bu ilkeler çerçevesinde değerlendirdiğimiz de şu durumları görebiliriz:
1. Kur’an mirası eşitlik ilkesine göre değil adalet ilkesine göre dağıtmıştır. Yani kişinin aile içerisinde yüklenmiş olduğu görev ve sorumlulukları dikkate alarak bunu gerçekleştirmiştir.
2. Kime ne kadar verileceğini insanların vicdanına bırakmamıştır. Miras konusunda en ince ayrıntıya kadar açıklık getirerek kimin ne kadar alacağını belirlemiştir.
3. Belirlenen oranlar üzerinde asla oynanmamasını emretmiş ve bu konuda bir değişiklik yapmaya kalkanları şiddetli bir şekilde ikaz etmiştir.
4. Kadın ve erkeğe yüklenen ekonomik sorumlulukları da göz önünde bulundurmak gerekir.
Günümüzde bazı kimselerden: “Kadın o dönemde çalışmıyordu onun için erkeğin yarısı kadar miras verilmişti. Ama bugün kadın çalışıyor. Onun için erkekle eşit almalıdırlar” gibi sözler duyuyoruz. Bu ne kadar yerinde bir itiraz?
Her şeyden önce İslam miras taksimatını “çalışıp-çalışmama” esasına göre belirlememiştir. Eğer öyle olsa idi çalışmayan herkese miras verilmemeliydi veya az verilmeliydi.
Kur’an ve Sünnete bir bütünlük içerisinde baktığımızda aile içerisindeki ekonomik sorumluluk ve yükümlülüklerin genel manada erkeğe yüklenmiş olduğunu görmekteyiz. Maddi harcama gerektiren sorumluluklar erkeğe yüklenmiştir. Bu ailenin ilk kurulma aşaması olan evlilik ile başlar çocukların büyütülüp evlendirmelerine kadar böyle devam eder. Kadına ise daha ziyade maddi sorumluluklar gerektirmeyen, ailenin iç düzeni ile görev ve sorumluluklar verilmiştir.
Kur’an, miras dağılımını adalet esasına göre belirlemiştir. “Onların yiyeceği, giyeceği, örfe uygun olarak babaya aittir. Hiçbir kimseye gücünün üstünde bir yük ve sorumluluk yüklenmez”(Bakara: 233) ayet-i kerimesinde de belirtildiği gibi ailenin bütün fertlerinin nafakası babaya aittir. Onlar yemeleri, içmeleri, giyinmeleri ve barınmaları gibi bütün hususlar babaya aittir. Bunları baba karşılamakla sorumludur.
İslam’a göre evlenmeden önce Mehir verilmesi gerekir. Mehir, miktarı kesin bir sınır belirtilmemiş olmakla birlikte kişinin maddi durumuna göre karşı tarafa vereceği bir bedeldir. Kadınlara mehirlerini (bir görev olarak) gönül hoşluğuyla verin.” (Nisâ:4) ayet-i kerimesinde de ifade edildiği gibi bu bedeli verecek olan da erkektir. Alacak olan ise kadındır.
Erkeğin maddi sorumluluğu nikâh esnasında mehir vermekle başlar ve ölene kadar devam eder. Ailenin bütün mali sorumlulukları erkeğe aittir.
Meseleyi şöyle bir örnekle daha güzel açıklayabiliriz. Eve misafir gelecek ve onlar için yemek hazırlanması gerekiyor. İki çocuğun var ve onların ellerine ellişer lira vererek birini kasaba diğerini de fırına gönderiyorsun. Fırına giden ekmek alabilir ama kasaba giden bir şey alamdan gelir. Fakat fırına gidene 50 TL, kasaba gidene 500 TL verirsen ikisi de alacaklarını alabilirler. İkisine de 50’şer lira vermek eşitlik. Fırına gidene 50 Tl, kasaba gidene 500 TL vermek ise adalettir.
İslam’a göre kız çocuğu doğduğu andan itibaren hiçbir maddi sorumluluk ile sorumlu tutulmamıştır. Bir kız çocuğu doğduğunda elinde 10 gram altını olsa, ölene kadar bunu harcamadan tutabilir. Çünkü doğduğunda nafakası babasına aittir. Evlendiğinde kocasına aittir. Eğer bakacak kimsesi yok ise devlete aittir. Onun için bir kadın doğduğundan ölümüne kadar bir kuruş harcamadan yaşayabilir. Ama erkek böyle değil. Erkek harcamadan bir gün dahi geçiremez. Çünkü başta kendi nafakası olmak üzere, eşinin, çocuklarının, gerektiğinde anne-babasının nafakaları kendisine aittir. Onun için sürekli olarak onlara harcamak zorundadır.
Hayat boyu hiç harcama yapmak zorunda bırakılmayan biri ile her gün harcamak zorunda olan birine aynı miktarı vermek eşitlik olabilir ama adalet olmaz. Eşitlik her zaman adalet getirmeyebilir. Bazen eşitlik zulüm olabilir.
Hiçbir ekonomik sorumluluk yüklenmeyen kadına, bütün ekonomik sorumlulukların sırtına yüklendiği erkeğin yarısı kadar vermek zulüm değil, aksine adalettir. Böyle bir düzenleme de kadının aleyhine değil lehinedir.