“Hayatın en ağır sınavlarından biri, büyüyen evladın annesi olmaktır…”

Anne olmak, bir kadının kalbine düşen en parlak yıldızdır. Evladın dünyaya geldiği ilk an, annenin içindeki evreni kökten değiştirir. O andan itibaren saatler artık evladın nefesiyle ölçülür, günler onun adımlarıyla anlam kazanır, mevsimler onun gülüşüyle güzelleşir. Anne, hayatın merkezine kendi hayallerini değil, evladının mutluluğunu koyar.

Evlat sevgisi öyle bir sevgidir ki, dağları yerinden oynatacak kadar güçlüdür. O küçücük ellerin annenin parmaklarına sarılışı, dünyanın tüm ağırlığını hafifletir. Bir anne, kendi kalbini değil, çocuğunun kalbinin ritmini dinleyerek yaşar. Onun ağlamasında kendi gözyaşını, gülüşünde kendi neşesini bulur.

Ama zaman… Acımasızdır. O küçücük eller büyür, ürkek adımlar koşuya dönüşür, “anne” diye ağlayan dudaklar artık kendi kararlarını fısıldamaya başlar. Bir gün gelir, o küçük çocuk kendi yolunu çizer, kendi gökyüzünü arar. Ve anne için hayatın en ağır dersi başlar: Merkezden çekilmeyi öğrenmek.

Büyümüş bir çocuğun annesi olmak, artık onların hayatında ilk sırada olmadığını kabullenmektir. Bir zamanlar gözlerinin içine bakarak huzur bulan o çocuk, şimdi başka gözlerde ışık arar. Bir zamanlar sadece annesine koşarak sarılan kollar, artık başka kucaklarda huzur bulur. Ama anne kalbinde değişmeyen tek bir hakikat vardır: Evlat, hâlâ her şeyin en kıymetlisidir.

Bir anne için en zor şeylerden biri, sessizliği öğrenmektir. Çocuğu yanlış yaptığında susmayı, aramak istediğinde beklemeyi, cevapsız kalsa da sevgiden vazgeçmemeyi öğrenir. Çünkü annelik; konuşmadan da sevebilmek, görünmeden de var olabilmek, suskunlukla da koruyabilmektir.

Her annenin içinde solmayan bir albüm saklıdır. İlk gülüş, ilk adım, ilk okul çantası… Rüzgârda savrulan saçlar, uykuda dudaklardan dökülen masum dualar… Çocuk büyüse de, yıllar geçse de bu anılar annenin kalbinde taptazedir. O yüzden anne sevgisi eksilmez, yalnızca biçim değiştirir.

Ve anne, büyüyen çocuğuna hep aynı sadakatle eşlik eder. Evladı geldiğinde en sevdiği yemek sofrada hazırdır. Çocukluk anıları en güzel köşede saklanır. Her gece evladı için dua edilir; sanki o dualar, dünyanın bütün kötülüklerine kalkan olacakmış gibi. Çünkü anne, aslında izlemeyi hiç bırakmaz. Yalnızca gölgelerden izlemeyi öğrenir. Bir köşeden, bir duanın içinden…

Büyümüş bir çocuğun annesi olmak, aslında yeni bir masalın başlangıcıdır. Bu masalda anne artık başrolde değildir. Ama satır aralarında, görünmez bir kahraman olarak hep vardır. Çünkü anne bilir: Evlat hangi yollardan geçerse geçsin, hangi hayallere koşarsa koşsun, kalbinin en güvenli durağı hep annesinin sevgisidir.

Ve bazı sevgiler vardır ki hiç sönmez. Ne bağırır, ne gösteriş yapar, ne kıskanır… Sadece sessizce yanar ve ışığını kalbin en derininde taşır. İşte o sevginin adı “annelik”tir. Çünkü yeryüzünde hiçbir sevgi, bir annenin evladına duyduğu sevgiden daha güçlü değildir.

🌷 İthaf:

“Evladının küçülen gömleklerinde çocukluğunu, büyüyen yollarında kendi sessizliğini taşıyan…

Kalbini kendine değil, hep yavrusuna ayarlayan…

Görünmez kahramanlıklarıyla hayatın yükünü omuzlayan,

Sessizliğiyle konuşan, duasıyla koruyan, sevgisiyle var eden bütün annelere…”