Yeşil Afşin Gazetesi'nde gençlerin edebiyat-sanat konularında yazılarını paylaştığı Genç Kalemşörler'in 36.sayısı çıktı.
SON KARARIM
Seni dinlemek bir karardı;Anlamakla beraber .
Sorguluyordun etrafını,etrafından bir haber
Gecenin yarısı ömrümden geçenle beraber
İzliyorum seni; sen benden bir haber.
Duyuyorum yakınımda aç köpeklerin hırıltıları.
Elimde kalem ve kağıt gidecek yerim yok.
Kapı kapı gezsem okutacak şiirim yok;
Ben yanlışım, doğru yaptığım iş yok.
MAHZUN MAHZUNİ
Bir mahzuni geçti bu dünyadan ,
Su misali akıttı derdini sazından,
Derdini dert edindi, gocunmadı halkından,
Türküsünü eksik etmedi kâğıdından.
Hasret çekti dumanlı memleketine,
Orada kurşuna dizildi bak şu kaderin hilesine,
Ne yapılır başka, memleket sevilmez de?
Ağıtlar yaktı Berçenek’ine
Bir zaman aldı eline kağıdı kalemi,
Dayısının oğluna yaptı bestesini,
Doğmasaydın dayımın öksüzü; dedi,
Yıllarca dillerde dolaştı, dağladı içimizi.
Yiğidin haline yandı, tarlanın taşına,
Böldüler dedi ülkeyi, bir çıkar uğruna,
Korkmadı hicivler savurdu başbakana, Amerika’ya
Bir cesaret dersi verdi tüm dünyaya.
-Aşık Mahzuni Şerif’e sevgi saygı, özlemle…
RENKLERİN HAYKIRIŞI
Renkleri her geçen gün tahkir etti insanoğlu.
Önce beyaza kara çalındı, kimse umursamadı.
Sonra siyahı kanıksamış bulunduk.
Allah’ın kulu farkında olmadı.
Yeşillerimiz azgın kırmızılara...
Maviler türlü çirkinliklerle...
Bereketli kahverengi yoksulluğa...
Esir düştü kimse farkına varmadı.
Beşerde beyazdan hiç eser kalmadı.
Herkeste bir asi kara hevesi...
Böyle gider durur bu devran.
Koruyamadık güzel renkleri.
MUTLULUK
Mutluluk... Neydi? Neredeydi? Kimdeydi? Mutlu muyuz gerçekten?
Olduğumuz kişiden, bulunduğumuz yerden, hayatımızdan? Gün içinde başımızı gökyüzüne kaldırıp baktığımızda ne hissediyoruz? Gün sonunda başımızı yastığa koyduğumuzda huzur ve mutluluk içinde yaşadığımız hayata şükrederek rahatça uyuyabiliyor muyuz? Kendimizi istediğimiz hayatın içinde görebiliyor muyuz? Çevremizdeki insanları seviyor muyuz mesela? Bütün bu soruları topladığımızda yine baştaki soruya çıkıyor tüm cevaplar.
Mutluluk nedir? Kimdedir?
Hayatımızda bazı şeyler istediğimiz gibi gitmese de buna da şükür diyebileceğimiz şeyler varsa hayatımızda ne mutlu bize! Mutluluk iç huzurunu bulmakmış aslında. Neleri, kimleri sevdiğimizi anlamakmış. Küçücük şeylerde de bulunabilirmiş mutluluk. Sevdiğimiz bir insanın sesini duymak, okuduğumuz şiirin çok beğendiğimiz bir dizesinde, kitabımızı bitirdiğimizde yeni bir kitaba başlamanın verdiği heyecanda, sonsuz mavilikler içinde kuşların özgürce uçuşunu izlemekte, dalda açan bir çiçeğin güzelliğini izlemekteymiş. Gökyüzüne bakmakla mutluluk bulunabilirmiş. Mutluluk anlıkmış aslında. Anı yaşamakmış. İçinde bulunduğumuz hayata her şeye rağmen şükür etmekmiş. Nefes alabildiğimiz için, içtiğimiz bir damla suya bile şükretmekmiş. Sevdiğimiz insanların yanındayken duyduğumuz huzurmuş. Çok kolaymış aslında mutluluk...
BİR UMUTTUR FREZYA
Söğüt gölgesi düşmüş; harap olmuş, ışıksız ruhuma.
Merhamet bekliyor masum bakışlım, meltem esen su koylarında.
Issız ay ışığı arasında frezyalar açıyor beyazından
Ve mumlar ışıldanıyor, gördüğüm ürkek rüyalar arasında.
Ey gönüllerin yumuşak türküsü, ümit taşıyan göçebe turna!
Yağmur misali düş, merhem ol gönül toprağıma.
Leylak kokulu tenin frezya olsun da açsın,
Binip gideyim huzur vuran yelkenlimle, narin bakışlı sevda kıyılarına...
İNSANIN GERÇEĞİ ÖLÜM
Her insan ölümü içinde mi taşır? Aslında insan içinde birçok şey taşır! Dağlar taşır! Koca yollar taşır! Kimi güneş taşır, kimi karanlığı… Şimdi soracaksınız bana, insan içine bu kadar şey sığar mı diye? Koskoca kâinat sığar insan içine ama insan sığamaz ne yere ne de gökyüzüne… Peki, insan nereye mi sığar? İşte cevabı: iki karış toprağa. Hani derler ya hayat insana emanet diye, aslında ölüm emanet edilmiştir insana! Ölüm Allah’ın en büyük emanetidir bize!
Ölümden kaçamaz mıyız mı diye sorsanız ”HAYIR.” Biz istediğimiz kadar kaçalım, nerde olursak olalım bizi bulur. Hayat mı kısaydı, yoksa biz mi hayatı yaşamayı bilmiyoruz? Gerçi derler ya insan ömrü bir ezan ile başlar, bir sala ile son bulur. Madem hayat kısa ne yapacağız? Üç günlük bu yalan Dünya’da bir heves bir istek uğruna birbirimizi kırmayalım. Gerçi değer mi kırmaya? Kim götürmüş bu yalan Dünya’nın malını ahirete? Bir zamanlar birbirimizi kırmaya korkardık ey âdemoğlu! Şimdi ne değişti? Geldiğin ve geleceğin yeri unutma! Ölüm var ey âdemoğlu ölüm var…
İLK KADIN
Ey buruk kalbime düşmüş gönül mülkümün narin tanesi,
Bahçelinin sokaklarını aydınlatan ay gibisin.
Bir şiir edasıyla harmanlanmış gülüşünde sakura esintisi,
Gülmelisin dilber-i şehparem gül ki gelecek bahar sensin.
Cemreler tünemiş portakal çiçeği yanaklarına,
Kokuna hasret kalmış kalbim, ruh-u revanım sensin.
Bir mayıs havasını andırır, cennet kokusu var saçlarında,
Ellerinde huzura uzanan yollar, sen tüm hayallerimin demisin.
Evvelden gelen dertlerime dahi bin deva var sesinde,
Ne zaman denk gelsem merhem oluyor bâd-ı sabâ hislerin.
Beni yandığım ateşe umutla bakarken görmüşler başkentte,
Ankara'nın grisine meydan okuyan kraliçem sen misin?