İnsanın temel paradoksu, kendi sonluluğunun farkında olan tek varlık olmasıdır. Bu farkındalık, yaşamı anlamlandırma ve ölümsüzlük arayışına yol açmaktadır. Kültürler, felsefeler ve dinler bu varoluşsal gerilimle başa çıkmak için farklı anlamlar ve inançlar geliştirmiştir.

Hayat, ömür ve ölüm… İnsan varoluşunun en temel, en kaçınılmaz gerçeklikleri. Bu kelimeler, yalnızca biyolojik bir sürecin adı değildir; aynı zamanda insanın felsefi sorgularını, kültürel yorumlarını, psikolojik deneyimlerini ve toplumsal yapısını da şekillendirmektedir.

İnsanlık tarihi boyunca bu üç kelimenin anlamı, bilimden sanata, dinden felsefeye kadar pek çok alanda tartışılmıştır. Modern çağın bilimsel ve teknolojik ilerlemeleri, insanın hayat ve ölüme bakışını değiştirse de, “ Hayatın anlamı nedir?” sorusu sorgulanmaya devam etmektedir.

Bu sorunun tek bir cevabı yoktur. Hayatı anlamlı kılan şey; yaşadıklarımızı bir bağlama oturtabilmek, bir hedefin peşinden gidebilmek ve doğruyla yanlışı ayırt edebilecek değerler taşıyabilmektir. Kültürlerin bu soruya farklı cevaplar verdiği doğrudur, ancak insanın anlam arayışı evrenseldir.

İslam düşüncesinde hayat ve ölüm iç içedir. Ölüm son değil, temellendirilerek inşa edilen bir ömrün döngüsünü tamamlamasıdır.

"Hanginizin daha güzel işler yapacağını sınamak için ölümü ve hayatı yaratan O’dur. O, mutlak üstün olandır, çok bağışlayıcıdır." (Mülk, 2)

Ölüm ve hayat aslında aynı limanda başlar ve biter. Kendimizi imar edebilmemiz için verilen zamana ömür deriz. Zaman, geminin limandan hareketiyle başlar. Dönüşünü tamamlayıp aynı limana demir atmasıyla sona erer. Tayfa olarak bindiğimiz gemide yol boyunca eğitimden geçer, limana kaptan olarak geri döneriz.

İlk liman, gözlerimizi açtığımız yerdir; ailemiz, kültürümüz ve inancımızın kök saldığı kıyıdır. Henüz açılmamış yelkenlerle bekleyen gemidir hayatımız.

Geminin kapısında “Her nefis ölümü tadıcıdır.” yazmaktadır. İçeri giren yolcular yerlerini alır. Yelkenler açılır, liman geride kalır. Deniz bazen sakin bir ayna, bazen hırçın bir fırtınadır. Rüzgâr hayallerimizi taşır, dalgalar sabrımızı sınar.

Bu yolculukta bize verilen en değerli azık, takva ve tevbedir. Takva, denizin ortasında yönümüzü şaşırmamamız için pusulamız, tevbe ise yanlış rotaya sapınca bizi güvenle kıbleye döndüren istikamet ayarımızdır.

“O halde siz beni anın, ben de sizi anayım. Bana şükredin ve sakın nimetlerime nankörlük etmeyin.” (Bakara, 152)

Seferimiz niyetlerimizle şekillenir. Her yolcu bindiği gemide, niyetinin ekmeğiyle beslenir. Çocukluk hayalleriyle süslenmiştir bindiğimiz gemi. Zaman ilerledikçe dalgalar, güneş ve rüzgâr hayallerimizi dönüştürür; öğrettikleriyle olgunlaştırır bizi.

Yolculuk uzun, çetin ve öğreticidir. Güneşin yakıcılığı altında pişerken ya da fırtınaya eşlik eden dalgalarda boğuşurken, bazen ölümü dilediğimiz bile olur. O zorlu zamanlarda Rabbimize sığınırız. Onun ayetleri, yüreğimize su serper.

“Ey iman edenler! Sabır ve namaz ile Allah'tan yardım isteyin. Çünkü Allah muhakkak sabredenlerle beraberdir.”

“Allah yolunda öldürülenlere sakın ‘ölüler’ demeyin. Çünkü onlar diridir; fakat siz farkında değilsiniz.”

“Sizi mutlaka biraz korku ve açlık ile; biraz da mallardan, canlardan ve ürünlerden eksiltmek suretiyle imtihan edeceğiz. Sabredenleri müjdele!”

“Onlar ki kendilerine bir musibet geldiği zaman ‘Biz Allah’a aidiz ve O’na döneceğiz.’ derler.” (Bakara, 153-156)

Ölümü tadan nefislerin, hayat bulmaya vesile olduğunu yolculuk boyunca öğreniriz. Bu ayetler, fırtınalı denizde tutunduğumuz sağlam halatlardır. En zor zamanlarda yalnızca ona sığınır, yalnızca ondan yardım isteriz. Ancak rahata erdiğimizde ipin ucunu kaçırırız biz.

Bir gün o tanıdık liman ufukta belirir. Gemi yanaşır, yelkenler iner. Geride bıraktığımız anılar gönül ambarımızda birikmiştir. Kırık kalpler onarılmış mı? Niyetler mamur, ameller sağlam mı? Sabır bize yoldaş olmuş mu? Takva ile korunmuş, tevbe ile temizlenmiş miyiz? Soruların cevabı, bize özel yazılan defterlerimizde kitap olmayı beklemektedir.

Ve böylece ömür gemisi son limana yanaşır. Limanın kapısında şu söz ile karşılanır yolcular. “Ey huzura ermiş nefis! Sen O’ndan razı, O da senden razı olarak Rabbine dön! Kullarımın arasına katıl, cennetime gir” (Fecr, 27-28) . Ömür gemisi sabır, takva ve tevbe ile demir atmıştır. Ömrünü tamamlayan kalbi selim yolcular yüzleri ak, sevinç içinde “Ben tekrar buraya döneceğimi biliyordum.” diyerek ebedi sahile ulaşırlar.