3. Mal Sahibi Değil Emanetçi olmak. İnsanı dünyada huzursuz eden şeylerden birisi de sahip olduğu güzellikleri kaybetmek ve kaybetme korkusudur. Başta kendi canımız olmak üzere sevdiklerimizi kaybetmek bizi her zaman üzer. Hatta çoğu zaman sevdiklerimizin bir gün gelip aramızdan ayrılacağını düşünmek dahi bizi korkutur. Kaybetme korkusunu sadece sevdiklerimiz hakkında değil maddi varlıklarımız hakkında da yaşarız. Sahip olduğumuz ev, arsa, bağ, bahçe ve araba gibi varlıklarımızın yok olması da bizleri üzer ve huzursuz eder.

            İnsanı sevdiklerini kaybetmenin verdiği huzursuzluktan kurtaracak şey ise sahip olduğumuz şeyleri birer emanet olarak görmektir. Başta kendi bedenimiz olmak üzere sahip olduğumuz veya sahip olmak istediğimiz her şeyin birer emanet olduğunu bilmektir. Kendimizi mülk sahibi değil, emanetçi olarak görebilmektir. Sahip olduğumuz hiçbir şey gerçekte bizim değildir. Her ne kadar “bedenim, ayağım, gözümüz, evim, arsam, tarlam” desek te gerçekte bütün bunların gerçek sahibi Allah’tır. Bizler ise sadece birer emanetçiyiz. O, bunları bize emanet olarak verdi ve gün gelecek bunları gerçek sahibine iade edeceğiz.  

            Mülk sahibi, sahip olduğumuz bu emanetlere nasıl davranacağımızı da bizlere öğretti. Bedenlerimizi korumamızı, temiz ve helal gıdalar ile beslememizi, haram fiiller işeyerek onu çürütmememizi bizlere emretti. Sahip olduğumuz şeyler birer emanet olduğu için mahşer günü de bunlardan hesaba çekileceğimizi bizlere bildirildi. Peygamber Efendimiz (sas), kıyamet günü beş şeyin hesabının ayrı ayrı bizlere sorulacağını haber verdi. Bunlar ise; Allah’ın verdiği beden nimetinin ne ile çürütüldüğü, sahip olduğumuz zamanın nasıl değerlendirildiği, sağlığımızın nasıl tüketildiği, malların nereden kazanıldığı ve nerelere harcadığıdır. İnsanın sahip olduğu bu şeylerin her birisi emanettir ve kişi bunlardan tekrar hesaba çekilecektir.

            İnsan kendisini emanetçi değil de mal sahibi olarak gördüğünde huzursuz olacaktır. Sahip olduğu bir şeyi kaybetmek onu üzecektir. Emanetçi olarak görmeye başladığında ise bu üzüntüleri en az seviyeye gerileyecektir. İnsan olmanın gereği olarak biraz üzülse de bu kişiyi helak edecek derecede olmayacaktır. Sevdiği birini kaybettiğin de: “Allah verdi ve tekrar aldı. Ben emanetçiydim ve onlar yanımda emanet olarak duruyorlardı. Şimdi gerçek sahibinin yanına gittiler” diyebilecek ve rahatlayacaktır.

            Sahip olduğumuz maddi varlıklarında gerçek sahibi Allah’tır. O, mülkünden dilediğine verir, dilediğinden de geri alır. Yunus Emre’nin de: “Mal sahibi mülk sahibi, hani bunun ilk sahibi” dediği gibi bizler gerçek mal sahipleri değiliz. Eğer konuşma imkânı olsa da bir tarlaya, bir arsaya varsak ve: “Ey Tarla! Bugüne kadar sana kimler benimsin, benim tarlam dedi” deseydik belki de o tarla bizlere binlerce isim sayacaktı. Herkes benim malım, benim arsam, benim tarlam diyor ama kimseye kalmıyor. Sahipleri sürekli el değiştiriyor. İnsanın sahip olmak için nice nice zorluklara katlandığı mallardan hiçbirisi sahibiyle beraber gitmiyor. Sefası ellere kalırken hesabı kendisine kalıyor.

            Çoğu zaman gıpta ile baktığımız servet sahipleri aslında zor bir sürecin içerisinden geçmektedirler. Kişinin sırtındaki emanet yükü arttıkça hesabı da artmaktadır. Bir şehre sahip olsak ta akşam yatacağımız bir daire, bir dairenin bir odası ve odanın içerisinde de bir yataktır. Acıktığımızda yiyeceğimiz bir kâse yemek ve içeceğimiz bir bardak sudur. Karnımız doyduktan sonra ne kadar yemek istesek te yiyemeyeceğiz. Yesek te bir lezzet alamayacağız.

            İnsanın dünyalığı arttıkça onlardan ayrılması da zorlaşacaktır. Evler, villalar, arabalar, arsalar, yazlıklar hepsi dünyada kalacak olan şeylerdir. İnsanın bir gün ölecek olması bütün bunlardan ayrılması demektir. Bir anda bu kadar güzellikleri kaybetmek kişiyi son derece üzecek ve huzursuz edecektir.

            Gerçek hayatın ahiret hayatı, gerçek yaşamın ahiret yaşamı olduğunu bilmek ve dünyadaki sahip olduğumuz her şeyin birer emanet olduğunu idrak etmek bizlerin bakış açısını değiştirecektir. Sahibi olmadığımız bir şeyin yanımızdan ayrılması bizleri üzmeyecektir. Emanetçi olduğumuz için er veya geç onları gerçek sahibine vereceğiz. Bugüne kadar hep böyle olmuş ve bugünden sonra da böyle olacaktır. Sahip olmadığımız bir şeyi sahiplenmek bile bile kaybedilecek bir yarışa girmektir.  

Devam Edecek