İyi ile kötünün, doğru ile yanlışın, beyaz ile siyahın birebirine karıştığı bir ortamda yaşıyoruz. Herkesin kendisine göre bir yön çizdiği bir toplum haline geldik. “Hiç kimse yoğurdum ekşi demez” sözünde ifade edildiği gibi hiç kimsenin kendisini yanlış yolda görmediği bir ortamdayız.

Ahlak, toplum olarak en fazla değer kaybettiğimiz alanların başında gelmektedir. Ahlaksızlığın ahlak olarak kabul gördüğü, ahlaksızlığın küreselleştiği bir zaman dilinde yaşıyoruz. Önceki ümmetlerin helâkına sebep olan temel suç; Ahlakı değerleri kaybetmeleriydi. Lut (as)’ın kavmi zina ve eşcinsellikte öne çıkarken Şuayp (as)’ın kavmi ise ölçü ve tartıda hile yapmalarıyla dikkat çekmişlerdi. Zinada, eşcinsellikte, ölçü ve tartı da hile yapmada Lut(as)’ın ve Şuayp (as)’ın kavminden daha rezil durumda olmamıza rağmen kendimizi hiç ahlaksız görmez olduk.

İçinde bulunduğumuz ahlaksızlıktan daha kötüsü bütün bu ahlaksızlıkları bir hak olarak görmeye başlamamız oldu. Allah’ın haram kıldığı ne kadar ahlak dışı davranış varsa hepsini helalleştirerek ve özgür birer birey olmanın gereği olarak yapmaya başladık. Evin içeresinde dahi giyemeyeceğimiz kıyafetler ile sokaklara çıkar olduk. Giyim şeklimiz normal bir çıplaklık boyutunu aşarak teşhir seviyesine ulaştı.

Peki! Çıplaklık bir hak mı? Bir bayan veya erkek dışarıda istediği şekilde giyinebilir mi? Bedeninden istediği yerleri açarak toplum içerisinde gezebilir mi? Böyle giyinmek o kimsenin hakkı mı? Bu şekilde giyinen birine müdahale etmek onun hürriyetine müdahale etmek, onun hürriyetini kısıtlamak anlamına mı gelir?

Maalesef bazı kavramlar elimizde oyun hamuru gibi oldu. Onlara istediğimiz şekli verir olduk. Kavramların kendi içerisinde bir ağırlığı vardı, onları değiştirerek yapılan ahlaksızlıkları da normalleştirmeye başladık. Önceden “zina” denildiğinde herkes tarafından anormal karşılanırdı. Fakat zinanın yerine “kaçamak” , aşka yenik düşmek, yasak gönül ilişkisi” gibi kavramlar kullanarak zinayı normal görmeye başladık. Önceden vücudunun mahrem yerlerini açan bir bayan çevresi tarafından kınanırken günümüzde teşhir derecesine kadar varabilecek çıplaklıklar “cesaret” olarak gösterilmeye başladı. Bu şekilde sokağa çıkan kadınlar da “cesur kadın, yiğit kadın” gibi isimlerle isimlendirilmeye başlandı. Bu şekilde hem günahlar gözlerde küçültüldü hem de bu günahları işleyen kimselere dolaylı yollardan destek verilmiş oldu.

İçi boşaltılan kavramlardan birisi de “özgürlük ve insan hürriyeti” gibi kavramlardır. Bu kavramların arkasına sığınılarak en büyük ahlaksızlıklar dahi bir hakmış gibi gösterilmeye başlandı. Ahlaksız davranışların toplumda oluşturabileceği olumsuz etkileri normalleştirilmek istendi. Özgürlük denildiğinde herkesin her istediği şeyleri yapabileceği şeklinde lanse edildi.

Hak ve özgürlüğün; Allah, toplum ve insanın kendi nefsi olmak üzere üç boyutu vardır. Yapılan fiilin; insanın kendine zararı olması, toplumda kötü bir örneklik teşkil etmesi ve Allah’ın emrine uygun olması gerekir. Bir davranışın ahlaklı sayılıp sayılmaması da bu ilkelere uyup uymamasına göre belirlenir. Bunlardan birine, ikisine veya hepsine uymuyorsa bu ahlaksız bir davranış kabul edilir. Ahlaksız davranış ta insan hürriyetinin içerisine giremez. Ahlaksız davranmak bir hürriyet değil tam aksine hadsizliktir. Haddini aşmaktır. Bir insan “ben hürüm. Özgürüm” diyerek her istediğini yapmaz. İnsan bir şey yaparken Allah’ın hukuku, toplumun hukuku ve kendi nefsinin hukukunu gözetmek zorundadır.

Bir kişinin yaptığı davranış kendisine veya topluma zarar veriyorsa orada özgürlük biter. “Bu beden benimdir ve onu istediğim gibi kullanırım” gibi bir hakka ve söyleme sahip değildir. Ey iman edenler! Kendinizi ve ailenizi yakıtı insanlar ve taşlar olan ateşten koruyun.” (Tahrîm: 6) ayet-i kerimesinde buyrulduğu gibi insan, kendi bedenini cehennem ateşinden korumak zorundadır. O bedenin kullanımı bize ait olsa da onun gerçek sahibi Allah’tır. Bize emanet olarak vermiştir. Onun için bedenlerimizi, gerçek sahibinin istediği şekilde kullanmak zorundayız.

İkinci olarak toplumsal değerleri göz önünde bulundurmak zorundadır. Kişinin hürriyeti karşıdakinin hukukuna dokunana kadardır. Onun hakkına dokunduğu anda hürriyet ve özgürlük biter. Hiçbir kimse toplumsal ahlakı bozacak şekilde giyinemez. Toplumsal düzeni bozacak şekilde hareket edemez. Diğer insanlara kötü örnek olabilecek şekilde davranamaz. Toplumda ahlaksızlığın yayılmasına sebep olabilecek şekilde hareket edemez. Kendi özel yatak odası kıyafetleri ile dışarı çıkarak başkalarına kötü örnek olamaz. Bu şekilde hareket etmek özgürlük değil, toplumsal ahlakı bozmak anlamında ahlaksızlıktır.

Hiç kimsenin günah işleme özgürlüğü yoktur. Günah işlemek bir özgürlük değildir. Tam aksine günah işlemek insanın kendisini tutsak etmesidir. Nefsini şeytana esir etmesidir. Asıl özgürlük günahları terk etmektir.