Kelimeler, içinde düğümler barındıran bir iletişim ağının mimarlarıdır. İnsan gerçekten barış ve huzur arıyorsa, bu ağdaki bağlantıları güçlendirmek ve hafızasını tazelemek için kelimelerin kaynağına, onları besleyen köklere inmek zorundadır. Arapçanın zengin kök sistemi, kaynağa inen en sağlam ipleri örmemiz için elimize tutuşturur. ع-ق-د (a-k-d) kökü bu iplerden biridir. Aynı kökten türeyen iki kelime “akit ve ukde”, insanlığın birbirine zıt iki yüzünü ortaya çıkarmaktadır. İletişim ağının kaderi ise, bu iki düğümle ne yaptığımıza bağlıdır. Tercihlerimiz ağa düğümler atar ve nihayetinde her birimize özel bir model ortaya çıkarır.
Güvenin ve Düzenin Düğümü “Akit”
Akit, “bağlamak, düğümlemek” anlamına gelen fiilden türer ve “sözleşme” demektir. Tıpkı fiziksel bir düğümün ipin iki ucunu sağlamca bağlaması gibi, akit de bireyleri veya toplulukları karşılıklı sorumluluklarla birbirine bağlar. Bu, toplumsal yapının temelidir.
Kur'an-ı Kerim, Maide Suresi, “Ey iman edenler! Akitlerinize (sözleşmelerinize) vefa gösterin” ayetiyle başlar. Bu uyarı sadece ticari anlaşmaları değil, Allah’a verilen sözü, aile bağlarını, sosyal güveni, kısacası medeniyeti ayakta tutan her türlü bağı kapsar. Sözleşmelere sadakat, toplumu bir rahmet sofrasına dönüştürür; bereketin, güvenin ve adaletin paylaşıldığı bir ortamın temellerini atar. Akde vefa, medeniyetlerin çöküş ve yükselişinin de anahtarıdır.
Örneğin, iki bireyi sevgi, saygı ve sadakat sözüyle bir aile yuvasında kenetleyen evlilik akdi, toplumsal düzenin ve neslin devamının en sağlam harcıdır.
Karmaşanın ve Şerrin Düğümü “Ukde”
Ancak aynı kökten gelen “ukde”, hikâyenin öbür yüzüdür. O, çözülmesi gereken bir “düğüm”, bir “iç sıkıntısı” veya “psikolojik bir yüktür.” Fiziksel bir düğüm olabildiği gibi, hayal kırıklıklarının, çözülemeyen meselelerin içimizde oluşturduğu yumrudur aynı zamanda.
Her akit, güven ve düzenin ağlarına ilmek atarken, bazen içinde çözülmeyi bekleyen küçük ukde tohumları taşır. Bu tohumlar, ruhsal yolculuğumuzda karşılaşacağımız meselelerin işaretleridir.
Nitekim, evlilik gibi kuvvetli bir akdin içine, eşlerin farklı gelenek ve ailevi beklentileri bir ukde tohumu olarak ekildiğinde, zamanla saygı gösterilmediği hissiyle büyüyerek ilişkiyi içten içe kemiren ve çözülmesi gereken bir düğüme (ukde) dönüşebilir.
Felak Suresi’nde bu kavram daha karanlık bir boyuta evrilir: “Düğümlere üfleyenlerin şerrinden” Rabbimize sığınırız. Buradaki “düğümler” (ukad), kişilerin içinde taşıdığı hastalıklı düşünceyi, intikam almak istediği birine zarar vermek amacı ile muhatabına aktarmasıdır. Amaç, içinde ukdesi olan birine söylenen söz ile muhatabındaki düğümü kördüğüme dönüştürmektir. Bu, kötü niyetin, fesadın ve toplumsal güveni kemiren aldatmacanın sembolüdür. Kaos ve güvensizlik, ukdelere üfleyenlerin koyduğu tuğlalarla yükselir. Ancak ortaya çıkan eser ne kadar gösterişli olursa olsun rahmet sofrası dağılır, yerine kurtlar sofrası kurulur
Peki ya içimizdeki, dilimizdeki düğümler? Hz. Musa’nın duası, bu iki kutup arasında bir köprü ve bir çözüm reçetesidir. “Rabbim! Göğsümü genişlet, işimi kolaylaştır, dilimin düğümünü çöz ki sözümü anlasınlar.” (Taha, 25-28)
Bu dua, sadece bir konuşma güçlüğü meselesi değildir. İçimizdeki sıkıntıları (ukde), endişeleri, korkuları ve anlaşılamama halini ifade eder. Göğsün genişlemesi, önyargı ve korkulardan arınmak; işin kolaylaşması, hayatın zorluklarıyla baş edebilmek; dilin düğümünün çözülmesi ise hem kendimizi ifade edebilmek hem de hakikati anlayabilmektir.
Ömür ipimiz, akitleri sağlamlaştırmak ve ukdeleri çözmek arasında mekik dokur. Akitlerimize vefa gösterdiğimizde, toplumsal güveni inşa eder, rahmet sofrasına otururuz. Ukdelere üflediğimizde (onlara takılıp kaldığımızda, kin ve nefreti beslediğimizde) ise kurtlar sofrasına davetiye çıkarırız.
Asıl mesele, hem toplumsal sözleşmelere sadık kalabilmek hem de Hz. Musa misali içimizdeki düğümleri çözmek için gayret edebilmektir. “Rabbim, göğsümü genişlet...” duasıyla başlayan yolculuğumuz, bizi gerçek huzura—hem kendimizle hem de toplumla barışık olmaya—götürebilir. Unutmayalım ki akit ve ukde, ruhsal yolculuğumuzun tekâmül işaretlerini taşıyan gizli bir haritadır.