Birilerine kızdığımızda veya hoşumuza gitmeyecek bir davranışta bulunduğumuzda ona karşı söyleyebileceğimiz sözlerden bazıları “hayvan, hayvan oğlu hayvan, eşşek, eşşek oğlu eşşek…” gibi sözlerdir.

6 Şubatta yaşamış olduğumuz deprem büyük yıkımlara sebep olsa da bunun yanında bazı eksikliklerimizi ve ahlaksızlıklarımızı da görmemizi sağladı. İnsanî ve ahlakî noktada ne kadar eksiklerimizin olduğunu önümüze serdi.

Bu ahlaksızlıklardan birisi de seçimden sonra ortaya çıktı. Son seçimde bazı partilerin deprem bölgelerinde beklediği oyu alamaması, o parti mensuplarından bazılarını olumsuz etkiledi. Deprem süresince yaptıkları yardımların karşılığının kendi siyasi partilerine oy olarak dönmesini beklemiş olacaklar ki bu da gerçekleşmeyince depremzede insanlar hakkında en ağır küfürleri ve hakaretleri sosyal medya aracılığı ile yağdırmaya başladılar. “Yaptıklarımız gözünüze dursun, haram zıkkım olsun, daha beterini yaşayasınız….” gibi sözler sarfettiler.

Her şeyden önce bir kişiye yapılan iyilik, daha sonradan haram olmaz. İyilik yaptığın kimsenin bir tutum veya davranışından dolayı ona kızarak “bugüne kadar sana yaptığım iyilikler gözüne dizine dursun, sana haram olsun” demekle o iyilikler harama dönüşmez.

                Asıl mesele bu işin haramlık veya helalliği değil. Fakat bir insanın önceden yaptığı iyiliği sonradan haram etmeye kalkışmasıdır. Neden bazıları önceden yaptıkları iyilikleri daha sonradan haram etmeye kalkışırlar? Veya bu şekilde seviyesizce hakaretlerde bulunurlar?

                Bizim iyilik anlayışında, kişilerden hiçbir beklenti içerisine girilmemesi istenmektedir. Önce iyilik et, sonra da istediğini emret” anlayışı yoktur. “iyilik yap denize at. Balık bilmez ise Hâlık bilir” düşüncesi hakimdir. Yani birine bir iyilik yapılırken o kimseden hiçbir beklenti içerisine girmemek, yapılan iyiliğin karşılığını tamamen Allah’tan beklemektir. Hatta Allah yolunda yapılan infakın mükafatının bire yedi yüzlere kadar verileceği belirtilirken, yapılan iyiliğin başa kalkılması durumunda sevabının tamamen gideceği de belirtilmiştir (Bakara: 261-264).

                Hz. Aişe validemize Beni Mustalik gazvesi dönüşünde münafıklar tarafından iftira atılmıştı. Bu hadise başta Hz. Aişe ve Hz. Peygamber (sas) olmak üzere Müslümanları çok üzmüştü. Hz. Aişe eve kapanmış ve onun atılan iftiradan uzak olduğunu belirten ayetler (Nur: 11-22) ininceye kadar da evden çıkmamıştı. Bazı saf Müslümanlar da bu iftiraya alet olmuşlardı. Onlardan birisi de Hz. Ebubekir’in sürekli olarak maddi yardımda bulunduğu ve aynı zamanda akrabası da olan Mıstah’dı. Hz. Ebubekir o kimsenin de böyle bir iftiraya alet olmasına kızmış ve bir daha ona iyilik yapmayacağını söylemiş ve yaptıkları yardımları da kesmişti. Bunun üzerine inen: “İçinizden faziletli ve servet sahibi kimseler, bundan böyle akrabalarına, yoksullara ve Allah yolunda hicret edenlere mallarından bir şey vermeyeceklerine dair yemin etmesinler. Affetsinler, hoş görsünler.” (Nur: 22) ayet-i-i kerimesi ile Hz. Ebubekir’in bu şekildeki kararı eleştirilmiş ve ondan dönmesi istenmişti.

                Burada asıl sorun ahlak sorunudur. Bazı kimselerin ahlakî ve insanî olarak gelişimlerini tamamlayamamış ve hayvanlardan dahi alt seviyede kalmış olmalarıdır. O tip kimselere “hayvan, hayvan oğlu hayvan….” gibi ifadeler kullanmak, onlara hak etmedikleri dereceleri vermek ve hayvanlara hakaret olacaktır. Belki de Mahşer günü Allah’ın huzurunda hesaplaşırken en fazla hayvanlarla hesaplaşacağız. Onlar bizden davacı olacaklar. Belki de: “Şöyle şöyle davranış sergileyen kimselere hayvan, hayvan oğlu hayvan dediniz. Bizden ne kötülük gördünüz de onları bize benzettiniz. Onları nasıl bize benzetebildiniz?” diyerek bizlerden davacı olacaklardır.

                Kur’an- Kerim bu kimselerin hayvanlardan daha aşağı olduklarını ifade etmek için “belhüm edâl” ifadesini kullanır (A’râf: 179). Yaptıkları davranışları ile hayvanların seviyesinden dahi aşağılara düşmüş olan bu kimselere “hayvan” demek bir hakaret değil olsa olsa bir iltifat olacaktır.