Deizm kelimesi, Latincede “Tanrı” anlamına gelen “Deus” tan gelmektedir. Deizm Allah’ın varlığını kabul etmekle birlikte Allah’ın dünyaya müdahalesini kabul etmez. Allah kâinatı yarattı ve kenara çekildi. Allah’ın kâinata müdahalesini kabul etmedikleri için doğal olarak peygamberleri, ilahî kitapları, ibadetleri, cenneti ve cehennemi de kabul etmezler. Dini kabul etmezken akıl ve bilime de çok önem verirler. Kısaca Deizm denildiğinde Âleme müdahale etmeyen bir tanrı ve akla ve bilme gösterilen büyük önem anlaşılmaktadır

            Düşünce yapısı bakımından bir ateist ile deist birbirine çok yakındır. Sadece deist bir yaratıcıyı kabul ederken ateist bunu da kabul etmez. Deizm bu özelliği ile İslam öncesi Mekke toplumunun inanç yapısına da benzemektedir. Mekkeliler de Allah’ın yaratıcı olarak kabul etmekle birlikte O’nun dünya hayatına müdahale etmesini kabul etmez ve ahiret hayatının varlığına da inanmazlardı.

            Son dönemlerde gençler arasında Deizm ve Ateizm gibi inanç yapılarının hızla yaygınlaştığı söylenilmektedir. Bilhassa da İslam dışı yaşamı benimseyen farklı düşünce yapıları sürekli gündemde tutulmaya çalışılmaktadır.

 Gençlerimiz gerçekten deist mi oluyor? Yoksa dini yaşam yerine dünyevi yaşamı mı tercih ediyorlar? Eğer deist oluyorlarsa bunun sebepleri nelerdir? Neden kendilerini dinden uzak tutmaya çalışıyorlar?

            Gençlerin arasında deizmin yaygınlaştığı düşüncesi kısmen doğru olsa da bunun iddia edildiği gibi büyük oranda olmadığı bir gerçektir. Değişik bölgelerde ve değişik okullarda gençler üzerinde yapılan alan araştırmalarında bu durum ortaya konulmaya çalışılmıştır. Oran olarak düşük olsa da böyle bir sorunun olması kendi başına büyük bir problemdir. Elimizdeki yavrularımızın ellerimizden kayarak böylesi sapkın bir inanç içerisinde düşmeleri kabul edilebilir bir durum değildir. Bu oran % 1 de olsa bu büyük bir rakamdır ve bunlara karşı acil çözümler üretilmelidir.

            Gençlerimizin deizme ve ateizm gibi yanlış inanç yapılarına kayma sebepleri nelerdir? Tespit edebildiğimiz sebeplerden bazılarını şu şekilde sıralayabiliriz:

            Deizmin dünya dini haline gelmesini isteyen küresel güçler. Dünyanın ekonomik gücünü elinde bulunduran bu kimseler İslam ile mücadelelerini değişik kılıflar altında sürdürmektedirler. İslam’ın ortaya sunmuş olduğu toplumsal yapı ile bunların düzenleri tamamen birbirine zıttır. İslam başta faiz olmak üzere haram kazanç yollarını yasaklayıp helal yollardan kazanç elde edilmesini emrederken bunların ana gelir kaynağı faizdir. Kurdukları faiz sistemi ile dünyayı sömürmektedirler. Onun için İslam’ın hâkim olmasını ve toplumlar arasında yaygınlaşmasını istemezler. En büyük düşmanları İslam olduğu için sürekli olarak ona saldırlar. Saldırırken de çok değişik yollar kullanırlar. Ateizm ve Deizm gibi sapık inanç yapıları da bunlardan bazılarıdır.  Bu akımları destekleyecek dernekler kurar, sosyal medya başta olmak üzere her türlü kanalları kullanırlar. Maddi anlamda sıkıntıları olmadığı için ekonomik anlamda sıkıntı çeken gençleri hedef seçerler. Ailevi veya kişisel anlamda problemler yaşayan kimselere ulaşarak onları kendi tuzaklarına çekmeye çalışırlar.

            Müslümanların ve İslam ülkelerinin içerisinde bulunduğu durum. Müslümanların ve İslam ülkelerinin içerisinde bulunmuş oldukları durumdan hareketle İslam’a saldırırlar. Müslümanların geri kalmış olmalarının sebebini direk olarak sahip oldukları dinden kaynaklandığını söyleyerek, dine karşı bir tavır almalarını sağlamaya çalışırlar. Dinden uzak toplumların daha fazla kalkındıklarını da kendi düşünceleri için delil olarak kullanırlar.

            Maalesef dünyadaki İslam ülkelerinin genelinin adları “İslam” olmakla birlikte İslam’la ilgileri yoktur. İslam’la ilgilerini, Gazze meselesindeki gösterdikleri tutumlarından anlayabiliriz. Gazze’deki zulme birçok batılı Müslüman olmayan halklar ve devletler başkaldırmasına rağmen Müslüman devletlerden ciddi bir tepki görmek mümkün olmamıştır. Günümüzdeki Müslüman devletlerin çoğu, zamanında küresel güçler tarafından kurulmuş ve başlarına getirilen krallıklar ile yönetilmektedir. İslam’ın ilk reddettiği şeylerden birisi krallık olmasına rağmen bu sözde Müslüman ülkeler krallıklar ile yönetilmektedir. İslam emanetlerin ehline verilmesini emrederek liyakati esas almasına rağmen bugünkü Müslüman ülkelerde bunları görmek imkânsız gibi bir şey olmuştur. Adları “İslam” olmalarına rağmen hem yönetim bazında hem de yaşantı bazında “İslam” diye bir dertleri yoktur. İslam’ı bir kimlik olarak kullanmaktalar ve gerektiği zamanda çıkarıp göstermektedirler. Bize Müslüman ülke olarak tanıtılan ülkeler, bizden çok kendilerine yakın durmaktadırlar. Onun için sözde Müslüman olan bu ülkelerin hiçbirinin İslam'ı temsil ettiği söylenemez. İslam’ı temsil etmedikleri için onların içerisinde bulundukları durumdan hareketle İslam zan altında bırakılmaz.

            Devlet olarak İslam’ı temsil etmediğimiz gibi fert olarak ta İslam’ı temsil etmekten çok uzağız. Ortaya koyduğumuz fiil ve davranışlarımız, inandığımız dinin değerlerinden çok uzağında kalmaktadır. İslam’ı ana kaynaklarından değil de kişiler üzerinden değerlendirmeye çalışan kimseler, kişilerde gördükleri yanlışları direk olarak İslam’la ilişkilendirmektedirler. Oysaki kişilerin bu hataları kendilerini bağlar. Sahip oldukları inançla bunun alakası yoktur. “Küçük kafalar kişileri, orta kafalar olayları, büyük kafalar fikirleri konuşur” diye bir söz var. Yapılması gereken kişiler üzerinden değil fikirler üzerinden hareket etmektir. İslam’ın bu konudaki ilkleri de çok net ve herkesin kabul edebileceği evrensel ilkelerdir. Sorun İslam’da değil Müslüman olduğunu iddia eden bizlerdedir. İnandığımız dinin değerlerini hayatımıza yansıtamamızdadır. 

                                                                                                          Devam Edecek