“Müminler, birbirlerini sevmede, birbirlerine merhamet ve şefkat göstermede, tıpkı bir organı rahatsızlandığında diğer organları da uykusuzluk ve yüksek ateşle bu acıyı paylaşan bir bedene benzer.” (Buhârî, Edeb: 27) buyuruyor Hz. Peygamber (sas). Bu hadis-i şerif bizlere Müslümanlar arasındaki ilişkinin nasıl olması gerektiğini öğretiyor.

            Müslümanlar arsındaki ilişki bir bedenin azaları arasındaki ilişki gibi olmalıdır. Birinin afiyette olması diğerlerini olumlu yönde etkilediği gibi huzursuzluğu da diğerlerinin huzursuzluğuna sebep olacaktır. Her ferdin kendine karşı görev ve sorumlulukları olduğu gibi topluma karşı da görev ve sorumlulukları vardır. İyi bir fert olmak aynı zamanda topluma faydalı bir birey olmak demektir.

            Gazze’de yaşananlar Müslim, gayr-i Müslüm vicdan sahibi herkesi derinden yaralamaktadır. Bir taraftan olanlara karşı üzülürken diğer taraftan da bir şey yapamamanın acısı içerisinde debelenip durmaktayız.  Her açıdan imtihanların en ağırı ile imtihan olmaktayız. İslam âlemi olarak birlik ve beraber olmanın ne kadar önemli olduğunu daha iyi anlamaktayız. Ama Müslüman toplulukların genelinin başında Batı uşağı kimseler olduğu için bir araya gelmemiz de mümkün gözükmemektedir. Müslüman devletler olarak bir şeyler yapamadığımıza göre geriye fertler olarak veya STK gibi sivil kuruluşlar olarak ne yapabiliriz?  

Bu ramazan iftar sofralarımızı Gazze’de kurabiliriz. Kendi aramızda yaptığımız iftarlardan vazgeçerek masraflarını oraya gönderebiliriz.

Hayatımızın her alanını ve bilhassa da iftar sofralarımızı İsrail’e destek veren firma ve kuruluşların ürünlerinden temizleyebiliriz.

Kuvvetli mümin, zayıf, güçsüz müminden daha hayırlı ve Allah’a daha sevimlidir.” (Müslim, Kader, 34) hadis-i şerifinde buyrulduğu gibi her alanda güçlü olmaya çalışabiliriz.  Yapabileceğimiz şeylerin sınırını zorlayarak bir adım daha ileri gitmeye çalışabiliriz. Bugün dünyayı yöneten kimseler sahip oldukları güçle bu noktaya geldiler. Başta sanayi, sağlık, tarım ve gıda olmak üzere farklı alanlarda söz sahibi oldukları için bugün istediklerini istedikleri şekilde yapabilmektedirler.

Müslümanlar olarak içerisinde bulunmuş olduğumuz ezilmişlik ve zillet durumundan ancak güçlü olmakla kurtulabiliriz. Güçlü olmanın yolu da çalışmak ve üretmekten geçer. Bir alanda değil her alanında üretmekle olur.  Allah’ın ve sizin düşmanlarınızı ve onların gerisinde olup sizin bilmediğiniz, ama Allah’ın bildiklerini korkutup caydırmak üzere, onlara karşı elinizden geldiği kadar güç ve savaş atları hazırlayın” (Enfâl: 60) ayet-i kerimesinde buyrulduğu gibi düşmana korku salabilecek nitelikte savaş aletleri üretmeliyiz. O günün atları, bugünün tankları, savaş uçakları ve SİHA’larıdır. Elimizdeki silahlarımız ne kadar uzağa mermi atarsa düşman en az o kadar uzakta kalmak zorunda kalacaktır. Silahımızın atışı zayıfladıkça düşman üzerimize üzerimize gelecektir.

Bugün gelinen noktada Müslümanlar olarak en büyük eksikliğimiz kendi kendimize yetemez olmamızdır. Ekonomimizle, ticaretimizle, silahımızla, gıdamızla ve ilacımızla kendi kendimize yeterli durumda olamayışımızdır. Hayatta kalmak için başta gıda, ilaç ve para gibi birçok şeye muhtaç durumdayız. Bunları üretemediğimiz için de hep dışa bağımlıyız ve bu işin kaynağında olan kimselere muhtacız. Onlarla savaşmak için gerekli silahı onlardan almak zorundayız. Hayatta kalabilmek için ihtiyaç duyduğumuz gıdaları onlardan almak zorundayız. Hastalandığımızda iyileşmek için gerekli ilaçları onlardan almak zorundayız. Bu şartlar altında o kimseler ile savaşmamız, savaşsak bile başarılı olmamız asla mümkün değildir.

Bugün belki de yapmamız gereken en önemli şey biran önce üretime, yerli üretime geçmektir. Gazze’deki insanlara gıda göndermek, para göndermek oradaki zulmü durdurmak için asla yeterli olmayacaktır. Ama kendi silahımızı üretirsek o zaman zalimin zulmünü durdurabiliriz.

Devletimizin teşviki ve vatansever mühendis ve teknisyenlerimiz sayesinde savunma noktasında bir noktaya gelebildik. Milli savunmamızı oluşturmaya başladık. Bu yolda geri adım atmadan devam etmek esastır. Milli savunma anlamındaki bu gayretlerimizin en az bir benzerini eğitim, tarım, gıda ve ilaç gibi farklı sahalarda göstermek şarttır.

            Gazze meselesinden sonra gündeme gelen ambargo uygulaması ile gıda konusunda ne kadar geride olduğumuzu gördük. İsrail’e destek veren firmaları çıkardığımızda alacak ürün bulamadan marketlerden çıkmak zorunda kaldık. Yani gıda konusunda da tamamen dışa bağımlıyız. Bir an önce MİLLİ GIDA, MİLLİ İLAÇ politikasını başlatmak gerekiyor. Yerli silahlar kadar belki de ondan daha da önemlidir. İnsan, midesinde düşmanın ekmeği ile düşmanına kılıç sallayamaz. Veya sallayacak cesareti bulamaz. Her an midesi ile tehdit edilerek geri adım atmak zorunda kalabilir.

Hasta bir toplum haline geldik. İçerisinde başka hastalıkları tetikleyecek ilaçları kullanmak sürekli olarak ilaçlara bağımlılığımızı artırdı. Küçük yaştan itibaren ilaçlara bağımlı hale getirilen fertler, ilaçları olmadan bir gün dahi ayakta duramaz hale geldi. Her kullandığımız ilaç, içermiş olduğu maddeler ile başka hastalıkların ortaya çıkmasına sebep olmaktadır. Belli bir yaşa ulaştığımızda ise elimizde birer çanta ilaçla gezer hale gelmekteyiz.

            Bizi savaş meydanlarında yok etmek isteyen düşman, bize gıda verirken temiz ve sağlıklı gıdaları vermez. İçerisinde bizleri hasta edecek olanlardan verir. Yıllardır zeytinyağı ve tereyağı zararlıdır diyerek zeytin bahçelerini kestirip, ahırdaki ineklerimizi sattırdıktan sonra bizleri margarinlere muhtaç ettiler. Margarin kullanması ile birlikte damar hastalıkları ve kalp krizleri hızlı bir artış gösterdi. Şeker pancarı üretimine kota koyarak Amerikan’ın şeker kamışlarından elde edilen şekerleri biz tükettirdiler. Tarım ve hayvancılık alanında yapılan yanlış uygulamalar ile hem tarımı hem de hayvancılığı bitirme noktasına getirdiler.

Başta devleti temsil eden kimseler olmak üzere hepimizin “Milli Eğitim, Milli Silah, Milli Gıda ve Milli İlaç” gibi alanlarda üretime geçmeliyiz. Aksi takdirde başta ailemiz ve çocuklarımız olmak üzere tüm değerlerimizden vazgeçmek zorunda kalacağız. Bu zillet ve aşağılanmayı yaşamaya devam edeceğiz.