Ramazan ayı denildiğinde ilk akla gelen şeylerden birisi de infak ayı olmasıdır. Zengin Müslümanlar genellikle zekatlarını bu ayda dağıtırlar. Fitreler bu ay içerisinde verilir. Sadakalar daha önceki aylarda yapılanlardan çok daha fazlası bu ayda ihtiyaç sahiplerine ulaştırılır.

 Peygamber Efendimiz (sas) de bu manada ramazan ayına ayrı bir önem verirdi. İbn Abbas (ra) tarafından Peygamber (sas)’in her zaman cömert olduğunu ama Ramazan ayı içerisinde bu cömertliğinin daha da arttığı rivayet edilmiştir. (Buhari, Savm: 7)

 Ramazan ayı ruh ve bedenlerimizi günahlardan temizlediği gibi mallarımızı da haram mallardan temizlemektedir. Kelime olarak ta “artma, arıtma ve bereket” anlamına gelen zekât, mallarımızı haram mallardan temizlemektedir. Zekâtı verilen bir mal, kullanım açısından temiz hale gelirken zekâtı verilmeyen ise tamamen pislenmektedir.

 Zekât, zenginlerin malları içerisine konulmuş emanet mallardır. Onların gerçek sahibi fakirlerdir. Allah (cc), zenginlerden o emanet malları gerçek sahiplerine vermesini istemektedir. Zekâtı vermek, o emanet malları gerçek sahiplerine ulaştırmaktır. Zekatını vermeyen kimse ise fakirlerin mallarını gasp eden kimseye benzer. Bu durumu şuna benzetebiliriz; köyde sürü sahibi bir zengin var. Bir fakirin de iki veya üç adet koyunu var. Bu koyunlarını bu sürüye katıyor. Bir sene onların içerisinde otlasın istiyor. Bir sene sonra onları almaya gittiğinde yüzlerce koyunu olan o kişi: “Kusura bakma, ben senin koyunlarını kestim ve ailemle, gelen misafirlerle yedim” diyor ve o fakiri boş gönderiyor.

Zekât vermemek aynen buna benzer. Çünkü o zekât malları zengine ait değildir. Onların gerçek sahibi fakirlerdir. Çoğu zaman kendi malımız gibi görsek te gerçekte öyle değildir. Zekât vermeyen kimse, fakirlerin mallarını gasp etmiş kimse gibidir.

Ayeti kerimede “Onların mallarından, onları kendisiyle arındıracağın ve temizleyeceğin bir sadaka (zekât) al” (Tevbe: 103) ayet-i kerimesinde de ifade edildiği gibi verilen zekât hem sahibini günahtan temizler, hem de sahip olunan malı temizler. Kırkta biri zekât olarak verilen malın tamamı temizlenirken, zekâtı verilmeyen malın tamamı necis hale gelmektedir. Bu durumu şuna benzete biliriz. Kırk tonluk bir su depomuz var ve bunu içme suyu olarak kullanıyoruz. Bunun içerisine bir ton kirli, pis su karışırsa bu suyun tamamı içilmez hale gelir. Ama bu suyun içerisinde o kirli suyu çıkarabilirsek geriye kalanın tamamı içilebilir. Aynen bunun gibi bir malın zekâtı verilmez ise o malın tamamı kirlenir ve kullanılması da sıkıntı doğurur.

Allah için verilen zekât ve sadaka gibi maddi harcamaların malları eksiltmeyeceği, tam aksine bereketlendireceği de ayet-i kerime ve hadis-i şeriflerde belirtilmiştir. Allah rızası için yapılan maddi harcamalar, bağ veya bir meyve ağacının budanmasına benzetilmiştir. Bir bağ asmasını budayan kimse, bir iki çubuk hariç diğerlerinin tamamını keser. Görüntüde asma çubuğunda büyük bir eksilme olsa da gerçekte böyle değildir. Eğer bağ sahibi bu çubuklara kıymaz ve hiçbirisini kesmez ise o asma bir çalıya döner ve üzüm vermez hale gelir. Ama budanan asma, eskisinden daha güçlü ve gür hale gelerek üzüm vermeye devam eder.

Zekâtı verilen mallar da budanan asmaya benzetilmiştir. Görüntüde o mal eksilmiş gibi gözükse de gerçekte eksilmeyecek ve geri kalan malları da daha bereketli ve faydalı kılacaktır. Mal sahibi mallarından hayır görecek, onlardan gerektiği gibi istifade edebilecektir. Ama zekâtı verilmeyen bir mal ise sahibinin üzerine dar bir elbise gibi yapışacak ve ona huzur vermeyecektir.