Genç Kalemşörler Emine Özdemir-1ADSIZ ÖZLEM 
Bir isim bulamadım gidişine, 
Kelimeler cevap vermedi bu bitmişliğe,
Söz dinletemedim gözlerime,
Aktılar, durmadılar arkandan. 
 
Bir sebebi var mıydı sahi?
Okuduğum kitapta bile aradım seni.
İnan ki dindirmedim kalbimin ateşini,
Dön de anlatayım sana çaresizliğimi!

Kalan da gidenle beraber gidiyor,
Gittiği yerde gideni bulamıyor.
O günden sonra gecesine güneş doğmuyor,
Eli kalem bile tutamıyor.
Genç Kalemşörler Ahsen Nur Kılınç-1

Beklenen 

Bir umut bekliyorum;
Gözlerim yaşlı
Heyecanla, ısrarla,
Bir ümitle bekliyorum
Bir mucize gerçekleşsin
Vakit yavaşlı
Bitsin artık bu çile
Bitsin istiyorum...
Secdeye varıyorum
Gözlerim yaşlı
Dualarla Rabb’ime sığınıyorum
Ağlıyorum, ağlıyorum
Dayanamıyorum...
Bitsin artık bu çile
Bitsin istiyorum...
Genç Kalemşörler Emir Yusuf ÖzmenKaybettiğim Savaş
Neler söylemem gerektiğini bende tam olarak bilmiyorum. Sadece şuna eminim ki: hayatta her zaman sabırlı veya güçlü olmak iyi bir şey değilmiş. Her zaman sabredemezmişsin, her zaman güçlü kalamazmışsın. Ben zaten güçlüyüm; üstesinden gelirim demek sadece acıların yaşanmasını meşrulaştırıyormuş, başka da bir şey değil.
Ne zamandan beri böylesin diye soracak olursan da kesinlikle yakın bir tarih söyleyemem ama çok daha eskilere dayanmasına rağmen ortaokul zamanları diye cevap verebilirdim böyle bir soruya. Bütün sorunlar o zaman başlamış aslında. Sadece içimde sinsi sinsi, kendini belli etmeden ilerlemiş olmalı ki o zamanlar sorunun bu kadar ciddi bir hâl alabileceğini düşünmüyordum. Bütün eski yaşanılanlar duvarın bir tuğlasıymış. Zamanla örüle örüle şimdiki halini almış.
Ne zamandır sorusunun cevabı bundan ibaret.
Nasılsın, neyin var? Sorularının cevabı ise çok karışık. Keşke diyebilseydim şu nedenden dolayı üzgünüm veya bana şu oldu o yüzden böyleyim ama özel bir neden bulmakta zorlanıyorum. Sadece acının şöyle bir özelliği varmış ve ben bunu acının nirvanasını yaşayanlar tarafından ancak kavranabileceğini düşünüyorum. Canı acıyan insan ağlar, üzülür veya sinirlenir. Ben artık ağlayamıyorum bile, üzülemiyorum da ve inan bu ikisi güzel bir şey değil. Bütün bunlarla karşılaştığım zaman  sadece yaşamaya devam ediyorum. Çok boş bir yaşamak, anlamsız bir yaşamak, hissiz, duygusuz bir yaşamak... Bunlar: acıya alışmışsın, vücudun bağışıklık kazanmış, güçlenmişsin artık, hiçbir şey seni üzemez değil sanki duygularımın ölmesi gibi bir durum ve beni inanılmaz yoruyor. Ağlamak istiyorum olmuyor, üzülmek istiyorum olmuyor sadece yaşanılanlar karşısında çaresiz hissediyorum. Çaresizlik normal şartlar altında beni sinirlendirirdi ve karşı koymak için yollar arardım. Artık "çaresizlik karşısında çok çaresiz biri olmaya başladım." Bazen hayata hiçbir şekilde anlam veremiyorum, durduğum yerde sonlanmamı bekliyorum.
Yaşamaya devam ediyorum. Biraz garip bir yaşama ama olsun. Belki de böyle olmam gereklidir, belki de ömür boyu böyle bir hayat süreceğim. 
Bunların hiçbirini bilmiyorum, tek bildiğim ve uyguladığım şey: doğru bildiğim şeyleri yapmaya devam etmek ve sadece kendi dünyamda kabuğuma çekilip her şeyin düzelmesini beklemek.
Genç Kalemşörler Ulviye Nur Hurmanlı

Sabır, Azim, Başarı 

Zorluk ile mücadele etmeyen, kolayı,
Geceyle mücadele etmeyen, güneşi,
Geçmişle mücadele etmeyen, geleceği,
Sevgiyle mücadele etmeyen, aşkı,
Sıkıntı ile mücadele etmeyen, mutluluğu göremez…

Unutma! Sadece sabredip bekleyen,
Umudunu yitirmeden çaba gösteren,
Geriye düşünce daha ileri gitmeye hedefleyen,
Varlığı ile mutlu olmayı bilen,
Sabretmesini bilen,
Gerçeklerin peşinden koşan,
Başarıya, mutluluğa ulaşır.

Sen de kalk şimdi.
Çalış, çabala, azmet…
Geleceğini inşa et,
Umudunla dünyayı yeşert.
Genç Kalemşörler Belis Yiğiter

Kafadaki Kasırga 
İnsan bazen sürüklenir boşluktan boşluğa. Kendini atacak yer arar. Öyle bir yer bulmak ister ki oraya vardığında kafasındaki her şey uçsun, her şeyi unutsun, sadece vardığı yerin varlığı kalsın kafasında.

İnsanın kafasına ağır gelen düşünceler, zamanla rahatsız edici hale gelir. Sanki kafasında müebbet yemişçesine dolaşırlar. İnsanı huzursuz edip, rahatını kaçırmaktan başka görevleri yoktur.
 
Ah o ucu bucağı gelmeyen “ Kara delik” olarak adlandırdığımız düşünceler de yok mu? Çektikçe çeker girdabın içine insanı. Tüm bu düşünceler karşısında insan çeşitli davranışlar sergiler. Tabi kişiden kişiye değişir davranışlar. Böylesi durumlar insanı kaçacak yere sevkeder. Kimisi bir insana kaçar, kimisi bir sahil kenarına,  kimisi ise kaleme kağıda. Kaçtığı nesne, canlı, mekan her ne ise insanı rahatlatır, huzura kavuşturur. Tıpkı durgun bir okyanusun ortasında sessizligin içinde sürüklenen sal gibi. Kafasında dönüp duran kuru gürültüden kurtulup sessiz sakin dingin bir havaya kavuşur. Lakin içini dökmek de gerektir aynı zamanda. Böyle zamanlarda ağlamak da çok iyi gelir insana. Ağlamak çok rahatlatır insanı. Hele de insan kendini rahat hissettiği bir yerdeyse ağlamanın faydası kaçınılmazdır. Tıpkı bir ilaç gibi gelir. Ağlamanın bilim tarafından da bir sürü faydası bulunmaktadır. Ağlamak eziklik değil bir güçlenişin başlangıcıdır. Bu nedenle kafamızdaki soyut düşünce kargaşasından kurtulmak, sessizliğe sakinliğe kavuşmak için ağlamak birebirdir.
Genç Kalemşörler Mehmet Emin ArıkanSAVAŞ EDEBİYATA DÖNÜŞÜNCE
Bugün yönümüzü ne tarafa dönsek her yanımızda savaş oluyor. İnsanlar bir yerleri himayesine almak için önüne geleni yıkıp geçiyor. Ekonomik, siyasi, askeri her türlü savaş içinde bulunuyoruz. İster istemez bu da bizi her yönden etkiliyor. Bu savaşlar iklim, yaşam şekli, edebiyat gibi faktörler üzerinde önemli rol oynuyor. 
Savaşın yaşama etkisi üzerinde durmak istiyorum. Yaşanılan savaşlar insanlara psikolojik olarak yoğun hasar veriyor ve bu da ileride psikolojik travma, anksiyete, depresyon gibi bir çok soruna yol açabiliyor. Ve bu saldırılara maruz kalıp en çok etkilenenler ise çocuklardan oluşuyor. Henüz yetişkinlik bilincinde olmadıkları için bazı şeyler çocuklara çok ağır gelebiliyor ve bundan dolayı da yetişkin insanlara göre daha çabuk etkileniyorlar. Bazıları sonradan rahatlıyor ama çoğunlukla yaşadıkları savaş içlerinde acı bir tahribat bırakıyor ve yaşamları boyunca o acı günü hatırlıyorlar. O günün korkusu ile yaşıyorlar. Uyumak, yemek, içmek gibi bize sıradan gelen şeyler bile bir lüks oluyor onlar için. Savaşın edebi açıdan da önemli etkileri oluyor. İlginç bir şekilde dönemin en güçlü yazarları da yine bu dönemlerde ortaya çıkıyor ve dünya edebiyatının yapı taşlarını bu yazarlar oluşturuyor. Örneğin Türk Edebiyatında Halide Edip Adıvar, Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Peyami Safa gibi daha birçok yazar savaş döneminde yaşamış ve kendilerini edebi olarak öne çıkarmayı başarmışlardır. Rus edebiyatında da  Tolstoy, Dostoyevski ve Puşkin bu konuda en bilinen yazarların başında gelmektedir. Milli Mücadele Dönemine de ayrı bir parantez açmak istiyorum. Türk Edebiyatı’nın en önemli eserleri Milli Mücadele Döneminde yazılmıştır. Milli marşımız İstiklal Marşı ve Çanakkale Şehitleri şiiri de yine bu dönemde milli şairimiz tarafından kaleme alınmıştır. 
Savaş edebiyat eserlerine dönüşünce yüzyıllar boyu kalıcı izler bırakıyor ve tüm toplumun hafızasına, ruhuna işliyor. Edebiyat, savaşı da tüm izleriyle kayıt altına alıyor.