6 Şubat depreminden sonra yaşamış olduğumuz en büyük olumsuzluklardan birisi de önlenemeyen fiyat artışları ve zamlar olmuştur.

Adeta fiyatlar artçı depremlere endekslenmiş ve her artçı depremle birlikte yükselmeye başlamıştır. Pandemi ile başlayan aç gözlülüğümüz depremle birlikte tavan yapmıştır. Durdurulamayan fiyat artışları 6 Şubat depreminden adeta tamamen kontrolden çıkarak kiralara ve işçi ücretlerine de yansımıştır. Depremden önce bin lira olan ev kiraları 10 binleri geçmiş ve halada sürekli olarak artmaya devam etmektedir. Önceden iki üç senelik yapılan kira sözleşmeleri bir yıllığına düşmüş. Bu dahi çoğu ev sahiplerini tatmin etmediği için sene içerisinde de ara ara fiyat ayarlamasına gidilir olmuştur. Sadece gıda maddeleri ve kiralar artmakla kalmamış aynı şekilde işçi ücretleri de hızlı bir şekilde artmaya başlamıştır. Depremden sonra işçi ve ustalara duyulan ihtiyaç birer fırsata çevrilerek kazandıkça kazanmanın yolları açılmıştır.  Bir asgari ücretlinin bir ayda kazandığını birkaç saat içinde kazanmanın yollarını aranır olmuştur.

Bu kontrolsüz artışlardan sadece vatandaşlar mı sorumlu? Devletin sorumluluğu yok mu? Varsa neler? Böylesi olumsuz durumlar karşısında devlet yetkilileri nasıl bir tutum sergilemelidir?

Devletin benimsemiş olduğu, fiyatı alıcı ve satıcının karşılıklı belirlediği Serbest Piyasa uygulaması ne kadar yerinde bir karar?

                Alıcı ile satıcıyı tamamen serbest bırakmak sorunu çözecek mi yoksa içinden çıkılmaz bir hale mi sürükleyecek?

                Normal şartlar altında İslam’ın benimsemiş olduğu uygulama şeklide Serbest Piyasa anlayışıdır. Fiyatı belirleme konusunda satıcı ve alıcıya bir sınırlama getirmemiştir. Bir sınırlama getirmemekle birlikte aşırı kâr koyulmasını da hoş görmemiştir. İslam ticarette belli bir kâr haddi koymamış olsa da hem satıcıyı hem de alıcıyı korumayı amaçlamıştır. Ticareti karşılıklı rıza esası üzerine bina ederek hem alıcıyı hem de satıcıyı mağdur edebilecek ticaret şekillerine izin vermemiştir.

Satıcıyı korumak adına, pazara malını getiren bir kimsenin pazarı görmeden malının gerçek değerini bilemeyeceği için pazarı görmeden malına müşteri olunmasını hoş görmemiştir. Yine maddi sıkıntılar yüzünden malını satışa çıkran kimsenin malını gerçek değerinin altında alınmamasını istemiştir. Alıcıyı korumak adına da aşırı kârla satışı, fırsatçılık yaparak fiyatları gereğinden fazla yükseltmeyi veya insanların zaaf noktalarını fırsata çevirerek aşırı kâr etmeyi de yasaklamıştır.

                İslam genel manada Serbest Piyasa uygulamasını benimsese de bu normal şartlar içerisinde geçerli olan bir durumdur. Normal şartlar altında işleyen piyasaya müdahale edilmesi hoş görülmemiştir. Fakat piyasa gereğinden fazla bozulur, fiyatlar kontrolden çıkar ve dengesiz bir fiyat artışı olursa Devlet piyasaya doğrudan müdahale edebilir, etmelidir. Devletin piyasaya müdahalesine NARH denir. Devlet bunu kamu yararını korumak için yapar.  Piyasada satılan mallar ve hizmetler dengesiz bir şekilde yükseldiği zaman devlet NARH sistemini devreye sokar. Suni fiyat artışından vazgeçmeyen kimselere ise ta’zîr cezaları uygulanır. Bu cezalar da piyasa ile oynayan kimselerin pazardan atılmasından başlayarak hapse atılmasına kadar uzayabilir.

                Narh sistemi ilk kez Emevîler döneminde uygulanmaya başlamış, hatta Selçuklu ve Osmanlı döneminde bu uygulama daha sistematik hale gelerek HİSBE TEŞKİLATI adı altında bir yapılanmaya bürünmüştür. Kamu yararı kişisel faydalardan önde tutulmuş ve bu düşünce Mecelle’de: “Raiyye üzerinde tasarruf maslahata menûttur” (Mecelle 58) şeklinde yer almıştır.  Yani vatandaşlarla ilgili işlemler kamu yararına bağlanmıştır.

                Devletin en temel görevlerinden bir tanesi de vatandaşını korumasıdır. Koruma denildiğinde sadece dışarıdan gelen tehlikelere karşı değil içeriden gelebilecek tehdit ve tehlikelerden de koruma da anlaşılır. Bugün gelinen noktada ekonomik sıkıntı en büyük tehditlerden biri haline gelmiştir. Uygulanan serbest piyasa sistemi artık serbest piyasa olmaktan çıkmış ve dar gelirli vatandaşların canını fena halde acıtmaya başlamıştır.

                Deprem bizi akıllandırması gerekirken adeta birçoğumuzun içerisindeki doymak bilmeyen duygularını ortaya çıkarmıştır. Tatmin olmayan kazanma hırsımız karşımızdakileri mağdur eder hale gelmiştir. Devlet yetkililerinin bir an önce bu gidişe dur demeleri lazım.  Bir an önce NARH sistemini ciddi bir şekilde uygulamalıdır. Piyasa ile oynayan ve doymak bilmeyen hırslarına yenik düşmüş bu aç gözlü kimselere gereken cezayı bir an önce vermelidir. Verilen cezalar caydırıcı olmalıdır. Aksi halde serbest piyasa olmaktan çıkarak fireni patlamış piyasaya dönüşen bu piyasa anlayışı bir çoklarımızın canını yakmaya devam edecektir.