Bazı duygular vardır, ismini bile anınca bir şeyler düğümlenir insanın boğazında: Dostluk… Aşk… Ve ihanet. Her biri başka bir kapı açar kalpte. Biri sıcak bir odadır, biri deli rüzgârlı bir pencere… Diğeri ise, kapısı sessizce kapanan bir yalnızlık.

Dostluk: İçini Açabildiğin Sessizliktir

İnsan, kalabalıkların ortasında bile yapayalnız hissedebilir. Ama bir dost varsa yanında, hayat daha az yorucu gelir. O, sana hiç sormadan halini anlayan kişidir. Gözlerinin altındaki yorgunluğu, sesinin titremesini fark eden… Herkes gittiğinde kalan, herkes sustuğunda konuşan…

Bir fincan çayın buharında oturup susabilmektir dostluk. Çünkü konuşmak gerekmez, varlığı yeter. Ama ne acı ki; bazen en çok güvendiğin omuz, ansızın çekilir altından. Ve insan o zaman anlar, dostluk sadece güzel anları değil, kırgınlıkları da taşıyabilme cesaretidir.

Aşk: Gönlün Yangınıdır

Aşk… Belki de kalbin kendi dilinde attığı en yüksek çığlıktır. Her şeyin yerini değiştiren bir duygudur; zamanın akışını, nefesin ritmini, insanın aynadaki bakışını bile…

Aşk bazen bir tebessüme sığar, bazen bir vedanın içine gizlenir. Güzel olduğu kadar kırılgandır. Bir bakışı bekler bazen, bir mesajı, bir “gel”i… Aşk dediğin, hem en güçlü his hem de en savunmasız halindir. Ve ne gariptir ki; bazen kalbini emanet ettiğin kişi, seni en çok kanatandır.

İhanet: En Sessiz Terk Ediliştir

İhanet gürültülü bir kavga değildir. Bazen tek kelime bile etmeden olur. Sen hâlâ inandığını sanırken, o çoktan gitmiştir aslında. Bir yabancıya dönen gözlerde anlarsın… Sırtını dönerken değil, yüzüne bakarken acıtır.

İhanet; seni tanıyan birinin, en zayıf noktanı seçip oradan vurmasıdır. O yüzden en çok sevilen, en çok güvendiğin insanın ihaneti yakar içini. Çünkü onun elinde seni yıkacak her şey vardır: sözlerin, sırların, düşlerin…

Ve Sonra…

İnsan, ne dostluktan ne aşktan ne de ihanetten kaçar. Her biri gelir, iz bırakır. Ama sonunda hep aynı yerden geçeriz: kalbimizden. Kırıldığımız yerden büyür kalp… Her acı biraz daha insan yapar bizi. Her kayıp, yeni bir “ben” doğurur.

Ve belki de bu yüzden, hâlâ sevmekten, dost olmaktan ve inanmak istemekten vazgeçemeyiz. Çünkü insan, ne yaşarsa yaşasın, hâlâ kalbiyle yaşamayı seçer.