Ekim ayı gelirken doğa, bizlere görünmez bir dersi yeniden hatırlatır, sabır.
Artık toprağın aceleye, insanın telaşa yer bırakmadığı zamandayız. Yazın bereketli coşkusunun ardından doğa sessizliğe bürünür. Renkler solmaz, sadece derinleşir. Bu derinlik, sabrın en güzel hâlidir aslında.
Toprak, sabrı en iyi bilen öğretmendir.
Yaz boyunca verdiğini geri almaz, sadece dinlenir. Kendisini yeniden hazırlamak, beslenmek, güç toplamak için zamanı geldiğini bilir. Ekim ayı da tam bu dönüm noktasıdır: hasat bitmiş, eller yorgun ama gönüller doludur. İnsan bir yandan şükreder, bir yandan beklemenin gücünü öğrenir.
Bu ayda yapılan her iş, geleceğin sessiz adımıdır.
Toprağı sürmek, gübrelemek, kompostla beslemek… Bunların hiçbiri hemen sonuç vermez. Ama doğa bize sabrın bereketini gösterir. Ne kadar özenle hazırlanırsa, baharda o kadar güçlü filizlenir.
Bizler de çoğu zaman hemen görmek isteriz sonucu. Ektiğimiz tohumu, kurduğumuz hayali, edilen duayı…
Oysa Ekim, “biraz bekle” der.“Şimdi değilse, zamanı geldiğinde olacak. Her şeyin toprağı da zamanı da farklıdır.”
Doğada hiçbir şey aceleyle olmaz.Bir yaprak, zamanı dolmadan düşmez. Bir tohum, vakti gelmeden çatlamaz. Toprak bize, sabrın doğanın dili olduğunu öğretir. Biz bu dili ne kadar anlarsak, yaşam da o kadar yumuşar.
Belki de insanın iç toprağı da Ekim gibidir.
Bazen durmak, dinlenmek, içimizdeki fazlalıkları bırakmak gerekir. Çünkü sabır, yalnızca beklemek değildir; doğru zamanda yeşereceğine güvenmektir.
Ekim ayı bize her yıl aynı şeyi söyler gibi:
“Hazırlan, sakin ol, acele etme. Köklerin toprağa tutunmadan dalların uzayamaz.”
Ve biz anlarız ki, sabır, toprağın sessiz duasıdır.