Travma denilince akla genellikle zihinsel sıkıntılar, bitmek bilmeyen kaygılar ve hatırlanmak istenmeyen anılar gelir. Oysa travma yalnızca psikolojik bir durum değil; derin bir fizyolojik tepkidir. Vücudumuz, hayatta kalma mekanizmasının bir parçası olarak korku ve tehlike anında donma, savaşma veya kaçma tepkileri verir. Bir kaza, bir kayıp ya da günlük stresin birikimi, sadece zihnimizde değil, bedenimizde de görünmez yaralar açar. Bu yaralar, bir zamanlar hayatta kalmamızı sağlayan ancak tamamlanamayan tepkilerin kalıntılarıdır.

Doğada bu çağrıya kulak vermek çok daha açıktır. Bir kaplanın pençesinden kıl payı kurtulan ceylan, saniyeler içinde titremeleriyle dehşetin enerjisini boşaltır ve kısa sürede normal yaşamına döner. Hayvan, tamamlanmamış bir eylem döngüsünü, yani tehdit anında harekete geçen enerjiyi, titreme yoluyla serbest bırakır. İnsan bedeni de benzer bir biyolojik bilgeliğe sahiptir. Ancak çoğu zaman bizler bu doğal akışı durdururuz: gözyaşlarımızı tutar, titremelerimizi bastırır, bedenin sesini sustururuz. Bu bastırma, içimizdeki yükü ağırlaştırır ve tamamlanmamış enerji, zihnimizde ve bedenimizde görünmez yaralar açar.

Önemli olan, travmatik olayın hikayesi değil, bedende bıraktığı etkidir. Travmaya verilen bu bedensel yanıt, yalnızca bir akıl oyunu değil; bedenin çözülmesi gereken enerjiyi ilettiği sessiz bir çağrıdır. Sinir sistemi, yüksek aktivasyon (savaş/kaç) ile düşük aktivasyon (dinlenme/sakinlik) arasında doğal bir ritimle hareket eder. Travma bu ritmi bozar. Zihinsel analizler tek başına yeterli değildir; asıl iyileşme, bedenin yarım kalmış döngüsünü tamamlamasıyla mümkündür.

Küçük bedensel hareketleri, titremeleri ve duyumları fark ederek sıkışmış enerjiyi kademeli olarak serbest bırakabiliriz. Bu enerjiyi güvenli bir ortamda deneyimlemek ve ardından doğal bir sakinleşmeye izin vermek, sinir sistemini yeniden kalibre eder.

Sonuç olarak, travma sadece zihinsel bir yük değil; beden ve zihin arasındaki tamamlanmamış bir süreçtir. Bu süreç doğru şekilde fark edildiğinde ve desteklendiğinde, travma artık kalıcı bir engel veya kader değildir. Tam tersine, travma, yeniden yapılandırılabilen ve iyileştirilebilen bir süreç hâline gelir; geçmişin yükleri azalır ve kişi, kendi içsel gücü ve direnciyle bağlantı kurar.