Ramazan denince ilk akla gelen şeylerden birisi de oruç ibadetidir. Yılın diğer günlerinde ve aylarında sünnet olarak farklı oruçlar tutulsa da farz olan oruç ramazan ayında tutulan oruçlardır.  Ey iman edenler! Oruç, sizden öncekilere farz kılındığı gibi size de farz kılındı. Umulur ki korunursunuz.” (Bakara: 183) ayet-i kerimesinde de buyrulduğu gibi oruç, sadece bu ümmete değil geçmişteki her ümmete de farz kılınmıştır.

İlgili ayet-i kerimede biri orucun farziyeti diğeri de gayesi olmak üzere iki noktaya dikkat çekilmiştir. İbadetler sadece belli şekillerden ibaret olmayıp her birinin içerdiği ve insanlara kazandırmayı amaçladığı farklı gayeleri vardır. “Sana vahyedilen Kitabı oku ve namazı kıl. Muhakkak ki namaz hayasızlıktan ve kötülükten alıkoyar. “(Ankebût: 45) ayet-i kerimesinde ifade edildiği gibi gerçek manada yerine getirilen namaz, insanı hayasızlık ve kötülüklerden korur. Aynı şekilde oruç ibadeti de insandaki takva duygusunu artırır. Takva duygusu artan insan ise hem günahlardan uzaklaşır hem de ibadetlerini artırır.

Oruç denildiğinde sadece günün belli vakitlerinde yemeyi içmeyi terk etmek anlaşılmamalıdır. İnsan sadece mide ile oruç tutmaz. Bütün azaları ile tutar. Her bir azanın orucu ayrıdır. Göz harama bakmaktan, dil yalan ve iftira gibi haram sözler etmekten, kulak hoş olmayan şeyler dinlemekten uzak durur. Güzel bir söz var: “İnsanın midesi aç iken diğer bütün azaları toktur. Midesi tok iken diğer bütün azaları açtır.” Karnı tok olan bir insan her türlü günahı işlemeye gücü vardır. Elleri, ayakları, gözleri ve kulakları gibi her bir azası günah işlemek için müsaittir. Ama karın aç olduğu zaman insanın düşündüğü tek şey bir an önce karnını doyurmaktır. Ne göz harama bakmak ister ne de dili konuşmak ister. Bütün azalar susmuş mideden gelecek haberi beklerler. Peygamber Efendimiz (sas)’in şu hadis-i şeriflerinde de bu noktaya dikkat çekilmiştir: “Yalanı ve yalana göre hareket etmeyi terk etmeyenin yemeyi içmeyi bırakmasına Allah’ın ihtiyacı yoktur!” (Buhârî, Savm: 8), “Nice oruç tutanlar kimseler vardır ki oruçtan nasibi sadece aç kalmaktır. Nice geceyi ibadetle geçiren kimseler vardır ki kıyamdan nasibi sadece uykusuz kalmaktır.” (İbn Mâce, Sıyâm: 21)

            İlgili ayet-i kerime ve hadis-i şeriflerden hareketle orucun üç aşamasının olduğunu söyleyebiliriz:

            1. Sadece mide ile tutulan oruç. Kişi sabahtan akşama kadar aç kalmakla birlikte Ramzandan önce işlemekte olduğu günahlara devam eder,

            2. Sadece mide ile değil bütün azalar ile tutulan oruç. Kişi başta göz, dil ve kulak olmak üzere bütün azalarını günahlardan uzak tutar,

            3. Günahlardan uzak durmakla birlikte her türlü iyilikler artırılarak tutulan oruç. Kişi hem günahları terk eder hem de bu ayı fırsat bilerek iyiliklerini artırır.  

            Peygamber Efendimiz (sas)’in şu hadis-i şerifi de gerçek bir orucun nasıl olması gerektiğine ışık tutmaktadır: “Sizden birisi orucunun kabul edilip edilmediğini bilmek isterse ramazandan sonraki hayatına baksın. Ramazan ayı içerisinde işlemiş olduğu iyilikleri ramazandan sonra da devam ettiriyorsa o kişinin orucu kabul edilmiştir.”

Ayet-i kerimedeki: “Umulur ki korunursunuz”dan maksatta bu noktadır. Hem günahları terk etmek hem de iyilikleri artırmaktır. Takva hem günahları terk etmek hem de Allah’ın emirlerini yerine getirme noktasında hassasiyet göstermektir. Takva sahibi olmak ta kişinin bir taraftan günahları terk ederken diğer taraftan da iyiliklerini artırmasıdır.

Gerçek manada tutulan oruç, sahibini günahlardan tutmalı ve onun önüne hayır yollarını açmalıdır.