Değerli okurlarım, bir düşünürün dikkatimi çeken bir ifadesiyle bu haftaki yazıma başlıyorum. ‘Bir şey mükemmelliğinde ne kadar soylu ise, çürüdüğünde de o kadar çirkindir. Çürümüş bir odun parçası, çürümüş bir çiçek kadar çirkin değildir; o ise çürümüş bir hayvan kadar tiksindirici değildir; Durum kültür ve aydınlanmada da aynıdır. Yeşermiş bir kültür ve aydınlanma ne kadar soylu ise, çürümüş ve yozlaşmış halinde ise iğrençtir. Aydınlanmanın kötüye kullanılışı ahlak duygusunu zayıflatır; katılığa, bencilliğe, inançsızlığa ve anarşiye götürür. Kültürün kötüye kullanılışı ise, lükse, gösterişe, zaafa, batıl inanca ve köleliğe yol açar.” Gelelim asıl meramıma.

Havanın soğuk ya da sıcak olduğunu, ateşin sıcak, bıçağın kesici, silahın öldürücü bir araç olduğunu duyu organlarımızla biliriz. Ama gerçekleşmiş olaylardan hareketle gerçekleşmemiş olay ve durumları ise hislerimizle sezeriz. Nesnel olay ya da durumları herkes görür ancak onların ne olabileceklerini, nereye doğru evrilebileceklerini hislerimizle anlarız.  Yorumlamalarımızın da kaynağı hislerimizdedir. İnsanların meslek, eğitim, varlıklı, bilgili, kültürlü, soylu ya da sıradanlıkları bilindiğinde onları değerlendirmek, yararlanmak, hatta kullanmak mümkün olmaktadır. Bu gerçeği öğrendiğimizde en azından kendimizi art niyetli insanların istimaline, nesneleştirmesine izin vermeyebiliriz. Dilbilimcilerimiz, “dili etkileme amacıyla kullanma konusunda insan psikolojisini dikkate alarak düşünmek, konuşmak ve yazmak gerektiği üzerinde dururlar. Bundan, hariciyeciler diplomaside, iş adamları reklam ve tanıtımlarda, dilenciler de duygu sömürüsü yaparak yurttaşlardan para sızdırmada kullanmaktadırlar. Hasılı bu işi en avamından en havasına kadar her türden sınıf ve kişi kullanmaktadır.

1.Diplomaside

1.1.Bu maddeyi iki örnekle açıklamaya çalışalım: 1.1.1969 yılında SSCB’nin İsrail’i uyarması: Bir İsrail saldırısı Ortadoğu’da vahim sonuçlar doğurur. Diplomatik lisanı tercih eden Sovyet Hariciyesi bildirgenin, daha doğrusu siyasi notanın esas anlamının “İsrail, Araplara saldırırsan karşında beni bulursun” olduğu herkesçe anlaşılır. Peki dönemin iki süper devletinden biri olan Sovyetler, İsrail’i tehdit etmek için neden diplomatik lisanı tercih ediyor? Dünya siyaset arenasında ne kadar güçlü olsanız da başkalarına teorik olarak haklılığınız konusunda ikna etmeniz gerekir. Sovyetler eğer diplomatik lisan yerine aleni tehdit jargonunu kullansa, BM’deki bazı üyeler: Sovyetlere, “sizin Araplara ne angajmanınız var, sizi neden bu kara ilgilendiriyor? Yoksa bir çıkarınız mı var?” sorularına maruz kalabilirler. Ama Sovyetler siyasi diplomasi yolunu tercih ederek barış ve güvenliği önemseyen, savaşlar ve çatışmalar nedeniyle ülkelerde can kayıpları ve mali zararlar oluşmasın diye bu uyarıyı yaptıkları izlenimi vermeye çalışıyorlar.   

1.2.1974, TBMM’de Kıbrıs Görüşmelerinde meclis başkanlığına verilen “Kanla alınan topraklar dolarla geri iade edilemez” önergesi okunduğunda vekillerin büyük çoğunluğu heyecanlanıp ayakta alkışlar. Duygu yükü güçlü önergeler elbette insanlarda milli heyecan uyandırır. Ancak bu tür önergeler verilirken alternatifli düşüncelere ve seçilen kavramlara dikkat dilmediğinde iç politikada itibar görse de hariciyemizi BM’de suçlu pozisyona düşürüverir. Günümüz siyaset terminolojisinde “kanla toprak almak” saldırganlık, işgalcilik anlamını da içerdiğinden kendi nobranlığımızla suçlu, yani işgalci pozisyona düşebiliriz. Bu yüzden “duygu yüklü milli heyecan oluşturucu önerge verelim ama kullandığımız kavramları seçerek vermeliyiz. Bunun yerine önerge “Kanla kurtarılan topraklar dolarla iade edilemez”, biçiminde verilmiş olsa hem yurt içinde milli heyecan oluşturur hem de bizi BM’de suçlu pozisyona düşmekten kurtarır. Üstelik tarihi bir gerçek olan İngilizlerin Kıbrıs’ı desiseyle işgal etmeleri de BM üyelerine hatırlatma fırsatı da bulunmuş olur. Kıbrıs, 1571-1881 yıllarında ana yurdumuzun bir parçasıydı. Demek ki, eylemde ve söylemde bulunmazdan önce düşüneceğiz.

2.Tanıtım ve Reklamlarda

Reklamcılar: Amaçları ürün satıp kar etmek olduğu halde bazen bizim zevkimize yön veren uzman, bazen bizim sağlığımızı kendine sorun edinen özgeci bir tip, bazen bizi çirkinliğimizin telafisi, bazen de bizim gerçek güzelliğimizi ortaya çıkaran iyilik meleği tutumuyla karşımıza çıkarlar. Hanımlar, Lolo kremi sizin gerçek güzelliğini ortaya çıkarır’,

2.1.Hanımlar, Lolo kremi sizin gerçek güzelliğinizi ortaya çıkarır. Reklamların insanlar üzerinde bıraktığı etki oldukça güçlüdür. Reklamlar konusunda insanlar iki tutum sergiler. Ya uyanık gerçekçi kişilikler ya da reklamın büyüsüyle dalgın yaşayanlar. Birinciler, Lolo kreminin diğer kremler gibi belli bir süre el ve yüzündeki görüntü ve çirkinlikleri örteceğinin bilincindedirler. İkinciler ise bu krem vasıtasıyla doğanın kapattığı kendi gerçek güzelliklerinin bu kremle ortaya çıkarılacağı ümidine kapılanlar. Reklamcının önemsediği şey; ne hanımların güzelleşmesi ne de erkeklerin yakışıklılığı değil elde ettiği kârdır. Müşteri ürünün fiyatını yüksek bulup almaktan vazgeçeceği vakit, satış memuru nefisleri kabartan ve karşı durulamaz bombayı ‘Efendim siz her şeye değersiniz’, diye patlatır.  

3.Dilencilik sanatında

Dili insanları etkilemek amacıyla kullananlardan bir kesim de dilencilerdir.

Dilenciler: Maksatları insanları duygu sömürüsü yaparak kendi lehlerine etkileyip yardım yapmalarını sağlamak olmasına karşın, ‘Allah sizden razı olsun, diyerek dindarları, Tuttuğunuz altın olsun, diyerek iyi ve lüks yaşam heveslilerini, Allah dert verip derman aratmasın diyerek sağlıklı yaşam tutkunlarını, Allah size nurtopu gibi çocuklar versin diyerek çocuk isteyenleri, Sevginiz için bu bedbahta yardım edin diyerek aşıkları dışarıda ne güzel bir manzara var, oysaki ben bundan mahrumum, diyerek seyir tutkunlarını etkilemeye çalışmaktadırlar.

3.1.Dindar çevrelerde; “Allah sizden razı olsun”, sekuler çevrelerde “Hiçbir zaman sevgisiz kalmayın”, gençler için “Sevmek size de nasip olsun”, yaşlılar için, “dert görmeyesiniz, ömrünüz uzun olsun, sevdikleriniz eksilmesin”, iyi giyimlilere, “Allah varlığınızı elinizden almasın”, “Gördüğünüzden geriye düşürmesin”, yoksul kesimlere, “Bir daha yokluk görmeyesiniz”, çevreci tiplere, “bugün ne kadar güzel bir gün, oysaki ben bu güzelliği göremiyorum”, sporculara, “Allah sakatlık göstermesin, formdan düşürmesin”.

Bu iyi dileklerde bulunan kişilerin asıl derdi insanların, sağlıklı, huzurlu ve mutlu bir hayat sürmeleri değil, toplayacakları günlük kazançlarıdır. Bu durumu bilinmiyor değil ama insanız ve zaaflarımız var, bunu da birileri değerlendiriyor.

4.Sosyal Psikolojinin İlkelerinin Toplumsal Hayatı kolaylaştırması

Sosyal Psikolojinin bize kazandırdığı ilkelerden biri de soru kipindeki cümlelerin muhataplarda rahatlama duygusu oluşturduğu gerçeğidir.  

4.1.Bir kişi muhatabına pencereyi kapatması için buyurgan bir biçimde ya emir formunda; pencereyi kapat ya da pencereyi kapatabilir miyiz acaba? diye nazik bir soru formunda hitap eder.

4.2.Pencereyi kapat! diye emretmesi muhataplarda infial ve tepki oluşturuyor. Muhataba değer vermemek, onun bireyselliğini, kişiliğini, özelini tanımamak, insan olarak saygınlığını, kişi olarak özel’ini dikkate almayan, yukarıdan buyurgan bir tutumla haddi aşmaktır.    

4.3.Pencereyi kapatabilir misiniz? derse, muhataba değer vermek, onun bireyselliğini, kişiliğini, özelini tanımak, dikkate almak olarak anlaşılır.  Muhatabının birey olarak hakkını, insan olarak saygınlığını, kişi olarak özel’ini dikkate alan, onun varlığını tanıyan bir kişi olduğu izlenimini verir.  

5.Dili insanları etkilemek amacıyla kullanmak tümüyle sakıncalı görülmemelidir. Dili insanları etkilemek amacıyla kullanmak tümüyle sakıncalı sayılamaz. Toplumsal Hayatı kolaylaştırıcı bir yönü olduğu gibi insan ilişkilerinin uygar ve naif biçimde yaşanmasına da katkı yapan bir yönü olduğu görülür.  

5.1 Toplumda eşdeğer pozisyonda olan kişiler birbirlerine hitap ederken asgari nezaket kurallarına özen göstermeli ki insan ilişkileri dersinde sınıfta kalmak deyimiyle yüzleşmek durumunda kalmasınlar.

5.2.Bir dost ya da arkadaşınızdan bir sigara isteyeceğiniz zaman “Bana bir sigara ver! yerine “Affedersiniz, ateşiniz varsa bir sigara isteyebilir miyim?” dediğinizde hem sigarayı alacak hem de yaktıracak avantajı yakalamış olacaksınız.

5.3.Odamızdan çıkmasını istediğimiz kişileri sert ve kabaca “çık dışarı” biçiminde değil de “affedersiniz kapıyı dışardan kapatabilir misiniz?

5.4.Öğrencilerinizi odanızdan çıkartmak için “artık çıkınız yerine “gençler ben sizin vaktinizi almayayım,

5.5.Anlattıklarınızı anlamayan muhataplara “anlamak istemiyorsunuz” değil de “sanırım ben derdimi anlatamadım”, tarzında hitapları tercih etmeliyiz.