Afşin’in yakın geçmişi hakkında birçok hemşeri büyüğümüzle yüz yüze ya da telefonla iletişim kurarak zihinlerindeki anı ve verileri notlarım arasına aldım. Bunlardan biri de kendisinden telefonunu aldığım Cengiz İnal Hocanın ablası geçen hafta vefat ettiğini öğrendiğim Zühal İnal/ Tecirlioğlu’dur. Kendisini bazen ben telefonla arar, bazen de kendisi aklına Afşin’le ilgili anılarını hatırladıkça beni arayıp, “oğlum Necati aklıma yine Afşin’le ilgili bilgiler geldi”, deyip konuşmaya başlardı.

İlkokul 1. ve 2. Sınıfta öğretmenim olan Zühal İnal Hocanıma rahmetler dileyerek muhtelif zamanlarda kendisiyle ya yüz yüze ya da telefonla görüşmelerde edindiğim Afşin’in eğitim-öğretim hayatına ışık tutacak verileri Yeşil Afşin Gazetesindeki köşemde paylaşmak istedim.

“Ben Zühal İnal Tecirlioğlu. Afşin’de Hacıkeller adıyla bilinen İnallar sülalesinden Yemliha İnal’ın kızıyım. 1940 doğumluyum. Annem Elbistan Müftüsünün kızıdır. Kardeşlerimin en büyüğü benim, vefat eden Hatice, Hacıömerlerin Kemal’in hanımı Nefise, vefat eden Fikri, Cengiz, Oğuz ve üvey kardeşimiz Melek. Beyim Andırın’lı Veteriner Prof. Dr. Süleyman Tecirlioğlu 2012 yılında vefat etti. Oğlum Tayfun, da Avustralya Melbörn’de üniversitede genetik uzmanıdır. Bir gün ona dedim ki, oğlum günümüzün çocukları üniversite mezunları gibi doğuyorlar, biz çocukluğumuzda bir şey bilmezdik, dedim. O da “anne, çocuk anne ve babasının bildikleri, konuştukları, görgülerini potansiyel olarak taşıyor. Şimdiki anne ve babalar kültürlü, dedi.        

Ben ilkokulda başarılı bir öğrenciydim. Birincilikle mezun olunca hanımı Andırın’lı olan müdürümüz, Halis Bey, beni babamın yanına götürerek “bu çocuğu okutacaksın yoksa seni Afşin’e rezil ederim”, dedi. Hocalardan Mümtaz Bey, İhsan Güneş Bey (Celal Güneş’in amcazadesi), hocalarım oldu. Ben Afşin Ortaokulunda 1951-1954 yılında okudum. Afşin’de o zaman doktor, hastane yoktu. Sınıfta Afşin’li kız öğrenci olarak okuyan sadece ben vardım, diğer bir iki kız arkadaş da Afşin’li değil memur çocuklarıydı.

Müdür Muavinimiz rahmetli Kenan Demir idi. Onunla ilişkin bir hatıram var.1.sınıfta okurken “Kenan Hoca seni çağırıyor”, denilince acaba ne kusur işledim diye tedirgin oldum. Kapısını çekinerek çaldım. Gir! sesini duyunca heyecanla kapı koluna bastırınca kapı kolu yere düştü, biraz daha suçlandım. O zamanlar kapı kolları yeni takılıyordu. Ben toparlamak istedimse, “bırak sen otur şuraya” dedikten sonra “Bak yavrum, defter, kalem, para neye ihtiyaç duyarsan çekinmeden gel, sen orta okulda okuyan Afşin’li tek kız öğrencisin, bahçede dolaşırken erkek arkadaşlarınla konuşma, adın çıkar, senin okulu bırakmak zorunda kaldığın yetmiyormuş gibi kötü örnek olarak görülüp ortaokulda kız öğrencilerin okumasının yolunu da kapatmış olursun”, dedi. Üç yıl boyunca erkek arkadaşlarla bahçede konuşamadım. Kenan Beyin bu uyarısındaki anlam ve önemi tabii yıllar sonra anlayabildim. O zamanlar, asri mektebe zaten mesafeli olan hemşerilerin kız çocuklarını okutmamak için çeşitli bahanelerinin olduğu yıllardı. 

Afşin’de beni kadınlar düğünlerde çeyiz yazdırmak için çağırırlardı. Çünkü ellili yıllarda kadın ve kızların okuma yazması yoktu. Dedem Hacıkel İbrahim’in üçüncü karısı Hunulu Şemsi ebe saf temiz Anadolu kadınıydı. Annem ölüp babam yeniden evlenince ben dedemin evinde yaşadım.

4.6.2020. 

Afşin Atatürk İlkokulunda 1958-1963 beş yıl görev yaptım. Genç olduğum için 1. Sınıfları bana verdiler. Okulun ilk Mehter ve Yavrukurt İzci takımını İhsan Güneş hocayla birlikte kurduk. Afşin’de ilk bayan öğretmen o zaman Afşin Hakiminin hanımı Osmaniye’li Necmiye Hanımdır. Soyadını hatırlayamadım. (Avukat Hacı Bayram Veli Arıkan Necmiye Hanımın soyadının Çözgöner olduğunu söyedi). Çocukları Metin ve Çetin’i ben okuttum. Afşin’li ilk bayan öğretmen Afşin’in köylerinden birinden olan Feriha isimli bir öğretmen hanımdır. Ama Afşin’in içinden ilk bayan öğretmen benim.

7.7.2021.

Hareketliyim, insan ilişkilerim de oldukça iyi, pek çok akademisyen, üst düzey yargıç, gazeteci ve siyasi kişilerin öğretmeni oldum ve onlarla yakın dostluklar kurdum. Alnım ak, yüzüm açık, kimseye kul hakkı borcumun olduğunu hatırlamıyorum. Öğretmen okulunda okurken babam ayda kırk lira harçlık gönderirdi –tabii o zaman kırk lira iyi paraydı- Afşin’de öğrencilerim olan isimleri Hatice ve Hicran olan Elbistan’lı bir sağlık memuru vardı. Bir kızları (Hülya) daha oldu, onun adın ben koydum. Dedem İbrahim Efendinin ve amcam Vahap Efendinin kamyonları vardı. Birbiriyle kamyon üzerinde çekişirler, dedemle, ister gooşturak isterse tohuşturak benimki seninkini yener diye tartışırlardı. Afşin’in özlü sözlerini dedem İbrahim Efendi ve Hafız (İbrahim) amcamdan dinlerdim.

Alma mazlumun ahını/İndirirler gözüyün şahını

Söz bilirsen sözün söyle/Sözünden ibret alsınlar (Bir söylersen iki dinle)

Söz bilmezsen sükut eyle/Seni bir adam sansınlar

Adam adem olmayınca neylesin ol alemi

Adem’e adem gerekli, Adem ede, adamı

Adem ara, Ademi bul/Adem ile adem ol.

Beni sevenin bendesiyim/Beni sevmeyenin ben nesiyim?

Edep hoştur edep hoştur ilahi/Edepsizlik hor eder padişahı

Sev seni seveni haki yeksan ise de/Sevme seni sevmeyeni Mısır’a sultan ise de.

Kader beni anasız büyüttü. Ben çocukken annem talihsiz bir kaza kurşunuyla vefat etti.

Ana başa taç imiş/Her derde ilaç imiş

Bir adam pîr olsa da/Anaya muhtaç imiş

Analık bir hak, babalık bir iddiadır. Kendi çocuğunun farkında olmayan nice babalar bilirim. Misafirlerimizin olduğu bir akşam, ben mutfaktayım. Misafir, oğlumuz Tayfun’u sorunca Süleyman Bey bana “Zühal, bizim oğlan hangi liseye gidiyor”, dedi. Çocukların yükü babaların değil anaların üzerindedir. O yüzden “analı oğlak yarda, anasız oğlak yerde gezer,” derler.

Ben dürüst bir hayat yaşadım. Elden ayaktan düştüğümde çocuklarıma bile söylemeden huzur evine giderim. Çocuklarımın hayatını kısıtlamak istemem.  

24.01.2022

Afşin’de bir imtiyazlılık alameti olarak “düğünde kırmızı kayışlı davul çaldırmak” deyimi vardır. “Sanki düğünümde kırmızı kayışlı davul mu çaldırdın”, denir.

Ağa diye hali vakti yerinde olup sofrası açık kişilere denirdi.

Afşin 1940’lı yıllarda cehaletin, bağnazlığın alasını yaşıyordu.  Kadına, kıza değer verilmezdi, insan sayılmaz, hayvan satar gibi isterlerine verilirdi. Buna bir de dini kılıf bulunurdu. Kız, kadın kısmı erkeklerin önünden geçerlerse nasipleri kesilir derlerdi. Bu duygu bana da etki etmiş ki, Atatürk İlkokulunda öğretmenliğe başladığım 1958 yılında öğretmenler odasında otururken erkek öğretmenler girdiğinde hemen ayağa kalkardım. Babam Katipoğlu Mevlüt Efendiyle birlikte uzun süre Afşin’de kışlık ve yazlık sinema işlettiler.

Afşin’de ortaokul okuyan ilk Afşinli kız ben olunca babamı esnaflar kınamışlar. Bunlardan biri, babamın yakasına yapışıp, “kızını ortaokula göndereceğine, ----------- verseydin daha iyiydi”, demiş.

Babam ilkokul mezunuydu ama çok güzel giyinirdi. Ona ilk ayakkabıyı dayım almış. Annemin Elbistan’ın eşrafından olan bir müftünün kızı olduğunu söylemiştim Babamın “yüzüne bakınca içim kaynıyor, ayağına bakınca midem bulanıyor” dermiş. Afşinliler ellili yıllara kadar Afşin köşkerlerince imal edilen filar giyerlerdi.

Kız olmama rağmen atak bir çocuktum. Babam ve amcalarımla sığırcık avına çıkardım. Birkaç tane de vurdum. Bunları günümüzde anlattığımda, “sen nasıl çağdaşım”, diyorsun diye beni sorguluyorlar, Afşin’in kırklı, ellili yıllarının şartlarını bilmedikleri için.