Bir bölgede yakın kentlerin birbirinden bağımsız tarihlerinin olması düşünlemeyeceği açıktır. Tabii sınırlarla, geçit vermeyen dağlarla, derin fırtınalı denizlerle ve debisi düzensiz nehirlerlerle bölünmüş bir topoğrafyaya sahip olmayan, hele birbirine düz araziden oluşan 25 km.lik uzaklıkta bulunan Afşin ve Elbistan ilçelerinin ayrı ve birbirinden farklı tarihlerinin olacağını varsaymak açık bir yanılgıdır. Şayet benim olsun da küçük olsun türünden bir tarih amaçlanıyorsa, ilçenin sınırlarından dışarı çıkmayan kapalı ilçe tarihi yazmanın da bir anlamı olacağını sanmıyorum. 2005 yılından itibaren Afşin ve Yöresinin tarih ve kültürünü ortaya çıkarma çabalarım yıllar geçtikçe, çalışmalarım neticesinde elde ettiğim tarihi ve kültürel veriler beni bir ilçenin spesifik –çevre il ve ilçelerden bağımsız- tarihi ve kültürünün yazılamayacağı kanısına götürdü. Şu anda bir Maraş Tarihi yazma düşüncesine daha yakın olmama karşın bir ilin tarihini yazmanın hem büyük bir sorumluluğu gerektirmesi hem de elimdeki materyalin sınırlı olması nedeniyle mümkün görmüyorum. Hani Babıâlî’de meşhur sözdür: “Okuya okuya cahil kalmak” deyimi bağlamında yöremizin tarihi ve kültürünü öğrendikçe, yeni kanılar ve yaklaşımları ortaya koydukça yöremizin tarihi ve kültürünü yazmada ihtiyatlılığım artıyor. Ancak bir uçtan elimdeki bazı verileri hemşerilerimle paylaşmayı da bir görev sayıyorum.

Bireylerin kişilikleri ve toplumların ıra (karakter) ları başlarından geçen deneyim ve anıların sıradanlığı, seyrekliği ya da olagandışılığı ve yoğunluğu sonucunda oluştuğu görülebilir. Nasıl ki, gelecekteki mutluluk/mutsuzluk geçmişteki iyi/kötü hatıraların sonucu ise, gelecekteki başarı/başarısızlık da geçmişteki çaba/tembelliğin sonucu olduğunu kavramak durumundayız. Bir bireyin geçmişi iyi anılarla, bir toplumun geçmişi övgüye değer olaylarla geçmişse bunların geleceklerinin iyi olacağı umulur. Bireylerin ve toplumların niteliği zor zamanlarda, kötü günlerde test edilir. 15 Temmuz 2016 darbe girişimine gösterdiği tepki milletimizin hala geçmişteki niteliğinden bir şey kaybetmediğinin test edildiği bir deneyimdir.

İşte uzun ve görkemli bir geçmişi belleğinde saklayan Afşin-Elbistan ve Yöresi halkının geçmişinde zengin bir anı birikimi olduğu göz ardı edilemez. Bir dizi halinde Yeşil Afşin Gazetesinde sunmayı düşündüğüm yöremize ait anılar Afşin-Elbistan ve Yöresi Tarihi adlı çalışmamdan seçilmiştir. 

1.II. Sargonun Arabissos’u Prensi Matti’ye Vermesi

Yöremize ait anıların en eksisi MÖ: 718’lerde Phrygya kralı Midas Hititlilerin eski toprakları olan Kilikya ve Suriye’ye yayılma siyaseti güdünce Asur kralı II. Sargon, Sinuhtu prensi Suriyelilere vergi ödemek durumunda bırakıldı, Sargon II onu tahttan indirerek ülkesini Ptolome’nin Tyna’sına (Anadolu’nun ilk ve ortaçağlardaki siyasi haritası) Kataonia bölgesi içinde bir kent olan Arabisos –günümüzde Yarpuz-u Atuna prensi Matti’ye verdi. Sinuhtu muhtemelen Sis ve Yarpuz arasındaki Saros’un ortasında kurulmuştu.

2. II. Sargon kızkardeşi Ahad-abis’u’yu bölgemizin prensi olan Hulli’nin oğlu Ambrisle evlendirmesi

Bölgemizin belirleyebildiğim ikinci anısı MÖ: 713’lerde bölgemizde hüküm süren ve Asur kralı II. Sargon’un damadı olan Samal Prensi Ambris’in sözünde durmayışı nedeniyle kayın pederi olan II. Sargon tarafından prenslikten azledilerek öldürülmesidir. II. Sargon kızkardeşi Ahad-abis’u’yu bölgemizin prensi olan Hulli’nin oğlu Ambrisle evlendirdi ve kızına çeyiz olarak Hilakku (Cilicia) yu verdi. Bu aynı zamanda Kayseri’nin doğusundaki Zamantı Vadisinin nasıl kurulduğunu da açıklar. Ambris şu lütuflara rağmen Mita ve Urartu kralı Rusa tarafından ayartılıp velinimetine (Sargon) karşı isyan etti.  Sargon onu cezalandırarak ülkesini Suriye’nin bir eyaleti yaptı. 

3.Roma generallerinden Antuvan İpsus (Efsus) şehrinde kendi adına sikke bastırması

Üçüncü anı, İskender İmparatorluğunun parçalanmasından sonra yaşanır. Maraş tarihi Coğrafyası isimli bir kitap yazan Besim Atalay’a göre, Kadîm Anadolu’da dahili bir kıtanın adı olan Frigyanın hududu birkaç kez değiştiğine bakılırsa (Ipsus)’un bu günkü Elbistan kazasına mülhak (bağlı) Efsus olması ihtimali vardır. Efsus taraflarında birçok Yunan asarı mevcuttur. Bu ihtimale kuvvet veren bir cihet daha vardır ki, o da İskender’in vefatı üzerine Frigya’da Antigon isminde bir general bağımsızlık ilan edip İskender ailesinin naibi olan Perdikas’la Efsus ovasında savaşıp yenilerek katledilmiştir. MÖ: 301 yılında da Roma generallerinden Antuvan İpsus (Efsus) şehrinde kendi adına sikke bastırmıştır.

4.Tarih Atlaslarında Arabissos’un Gözükmesi

Anadolu MÖ: 187’lerde Suriye Krallığının elinden çıkıp Romalıların eline geçince, MS: (117-138) yılları arasında hüküm süren Hadrianus imparatorluk içinde yaptığı gezilerde Kahta’daki Antiokhos krallığını 124 yılında ziyareti sırasında ve ikincisini de 128 yılında Kilikya’ya yaptığı ziyaret sırasında olmak üzere iki kez bölgemizin eski adı olan Kataonia’dan geçmiştir. Hadrianus bu gezileri imparatorluğun ekonomik ve siyasi yapısını düzene sokmak ve yeni şehirler kurmak amacıyla yapmıştır (Niyazi Akşit Roma İmparatorluk Tarihi). Hadrianus’un her iki seyahati içinde gezdiği yerlere gidebilmesi için Cappadokia Eyaletindeki Kataonia bölgesi içinde gösterilen yöremizden geçmiş olması gerekir. Hadrianus’un gezilerinden on onbeş yıl sonra Arabissos tarih atlaslarında görülmeye başlamıştır. İlçemizin eski ve ortaçağdaki adı olan Arabissos’un ticaret ve orduların sefer yollarının güvenliğini sağlamak amacıyla kurulan bir garnizon kenti olarak kurulmuş olması ihtimali yüksektir.

5.Arabissos’lu Bizans İmparatoru: Mavricus (582-603)

Bazıları Marius’un General Tiberius’un daha sonra kent haline getirdiği Kapadokya’daki Arabisos köyünden olduğunu söyler. Tarihçi Abul Farac’a göre, Tiberius saltanatının 4. Yılında barsak bozukluğundan hasta olmuştu. Öleceğini anlayınca kızı Augusta’yı Kapadokya’daki Arabissos’lu olan Mauricus ile evlendirerek tacı damadının başına geçirdi ve üç gün sonra da öldü.

6.Ashab-ı Kehf ve Arabissos

Bizim yöremizin anıları MS: 60’lı yıllardan itibaren Pagan Romalıların İsevilere yaptığı zulümlerle daha belirgin ve canlı hale gelir. Niyazi Akşit’e göre, Doğu Roma’nın Bizans İmparatorluğu olarak Batı Roma’dan ayrılmasından sonra Bizans’ın 328’lerde Hıristiyanlığı imparatorluğun resmi dini ilan etmesinden sonra tüm Anadolu’da olduğu gibi yöremizde de İseviler paganların zulmünden kurtulmuşlardır. Hıristiyan kaynakları yöremizde İsevilerin İmparator Decius (MÖ: 249-251) tarafından zulme uğratıldığı ve 158 ya da 197 yıl uyuduklarını belirtir. Yine Hıristiyan kaynakları Yedi Uyurların imparator II. Theodosius (408-450) döneminde uyandıklarını belirtir. 313 yılı başlarında İmparator Constantinus, müttefiki Licinus ile Milano’da Milano Emirnamesi adlı bir ferman neşrettiler. Bu ferman, imparatorluk sınırları içindeki tüm din ve mezhep mensupları inanç ve ibadetlerini serbestçe yapma hakkı veriyordu. (Bkz. Akşit Roma İmparatorluk Tarihi). Bu konudaki kanaatim zulmün MS: 60’lı yıllarda Neron (54-68)’un hükümdarlığı döneminde olabileceği daha büyük bir olasılıktır. Bu konuya ilişkin yorumlarıma 2012 Yılında Kahramanmaraş Ehab-ı Kehf İnanç Turizmi Sempozyumunda sunduğum bildiriden ulaşılabilir.