"Sadece insan ölür, diğerleri telef olur"
                                                                                                           Heidegger 

Georgia Üniversitesinde yapılan bir araştırmaya göre, ergenlik çağında özellikle karşı cinsle kurulan yakın ilişkilerin sebep olduğu yoğun duygular ve hayal kırıklıkları, gençleri madde bağımlılığı ve intihar gibi riskli tercihlere sürükleyebiliyor. Rastgele seçilmiş olan 388 ortaokul ve lise öğrencisinin 7 yıllık bir süreçte izlenmesiyle tamamlanan araştırmaya göre, bir anlık öfke ile verilen şiddetli tepkilerin bedeli çok ağır ve uzun süreli olabiliyor. 
Neden böyle? Çünkü Belçika'da yapılan diğer bir araştırmaya göre, mutsuzluk, diğer olumsuz duygulardan 240 kez daha uzun süreli etki gösteriyor. 
Duyguların beyin kimyasını nasıl etkilediğine dair ortaya konan ilk ayrıntılı çalışmaya göre, utanmak, şaşırmak, korkmak, iğrenmek, sıkılmak, rahatsız olmak gibi olumsuz duygular, genellikle fazla önem taşımayan olaylara bağlı olarak ortaya çıkar ve çabuk değişirler. Bunun yanı sıra, bir insanın temel değerlerini derinden etkileyen bazı olaylardan sonra meydana gelen duyguları değiştirebilmek için ise daha uzun zamana ihtiyaç duyulur. Çünkü, olay üzerinde uzun uzun tekrarlanan düşünceler, beyindeki bağlantıları yeniler.
Amerikalı yazar Jay Asher, "Ölmek için 13 sebep (13 Reasons Why)" isimli romanı yazarken, kitabın dünya çapında ses getireceğini tahmin etmiş miydi bilinmez. Lakin, gençlerin duygularına ayna tutarak dikkatleri çekmeyi başarmış görünüyor. Roman kahramanı olan genç kız, ölmeye karar verdikten sonra hayatındaki on üç kişiye, yaşadığı kırgınlıkları anlatan birer kaset doldurup gönderir. Bunlar aynı zamanda, onun ölümünü mantıklı hale getiren birer belgedir. Asher, yetişkin insanlar için üzerinde durmaya değmeyecek kadar küçük ve anlamsız görünen şeylerin, gencin dünyasında tam tersi bir karşılığı olabileceğini ve gelen her damlanın bardağı taşırabileceğini etkileyici bir kurguyla anlatır. Kendisiyle yapılan röportajda, kitabın ana fikrini şu cümle ile özetler: "Herşey, herşeyi etkiler (Everything affects everything)."
Öte yandan, psikiyatrist Amy Morin, aynı isimle yayınlanan dizinin şöhret bulmasından hareketle, intiharı romantik duygularla dramatize eden bu tip yayınların neden zararlı olduğunu 13 maddede özetleyen bir yazı kaleme aldı. İntiharın genellikle akli dengesizlik sonucu gerçekleşen sıradışı bir olay olduğunu belirterek, çözüm ya da intikam gibi gösterilmesinin çok yanlış olduğunu ifade etti. Başkalarına ders vermek için başvurulacak bir metot olmadığını ve yaşarken çarelerin tükenmeyeceğine inanmak gerektiğini vurguladı. Ayrıca, intiharın bulaşıcı hale gelebildiğini ve birçok ailenin çocuklarının söz konusu içerikte bir yayını seyrettiğinden haberi olmadığını ekledi.
Oysa ki, "Bir ihtimal daha var. O da ölmek mi dersin?" diye soran musiki namelerini mırıldanırken, gençler bile derinden bir mahcubiyet içindeydi bir zamanlar…
Duygular, ekranların üzerindeki parmaklardan kayıp giderken, yakın olanla uzaklaşan arasındaki sanal mesafeler, zaman ve mekan algımızı da fazlasıyla etkiledi. Başka bir deyişle, tüfek icad oldu ve mertlik bozuldu. Ne var olabildi, ne de yok olabildi insan, ölümün de bir asaleti vardı bir zamanlar…
Abbas Kirastomi,1990'lı yıllarda çektiği zihinlerden silinmeyen "Kirazın tadı (Taste of cherry)" filminde, ölümüne yardımcı olacak birini arayan entellektüel bir yönetmenin kendi içinde verdiği mücadeleyi başarılı bir şekilde perdeye aktarmıştı. Nihayet film, kendi halinde yaşayan garip bir köylünün, "şu kirazın tadını bırakıp nasıl gideceksin" diyerek onu yaşamaya ikna etmesiyle sona erer.
Unutulmaması gereken, hayatın acı ve tatlı yönleriyle bir bütün olduğunu, yaratanın bizi mutlu etme mecburiyeti varmış gibi değil de, asıl borçlu olanın biz olduğumuzu hamd ederek hissetmektir. Yaşamak bir sorumluluktur, şairin dediği gibi "yaşamak umurumdadır."
Başka bir ihtimal yoktur. 

31 Ocak 2017, Pamela Orpinos, Georgia Üniversitesi, www.sciencedaily.com