Yeni doğan bebekler, daha önce bilinenin aksine kendi anadillerine daha uyumlu doğuyorlar. Farklı dilleri ana rahminde iken ayırabiliyorlar.

Pacific Lutheran Üniversitesi psikoloji profesörlerinden Christine Moon tarafından yapılan araştırmalar, birkaç saat önce doğan bebeklerin anadilleri dışında duydukları farklı bir dilin sesli harflerine farklı ilgi gösterdiklerini ortaya koydu. Moon şöyle dedi ‘ İlk öğrenme faliyetinin, annemizin sesini dinleyerek meydana geldiğini yaklaşık 30 yıldır biliyorduk. Fakat bu araştırma ilk kez gösterdi ki, daha anne karnında iken bebek anadilini tanıyabiliyor.’ Bu araştırmadan önce bebeklerin önce sesli ve sessiz harfler olmak üzere parça parça dili özümsedikleri düşünülüyordu.

Araştırma, İsveç ve İngiltere ‘ de bulunan iki ayrı merkezde, hastanedeki yeni doğan bebekler zerinde yapıldı. 17 ana dilinden ve 17 yabancı dilden oluşan sesleri dinleyen bebeklerin, emziklerini hangi seslere göre hareket ettirdiklerini inceleyen araştırmacılar ilginç sonuçlara ulaştılar. Buna göre bebekler yabancı dil sesli harflerini duyduklarında daha çok emme hareketi yaptılar. Bu da anadile yatkınlığın ana rahminde gerçekleşmiş olduğunu gösteriyordu. Sesli harfler diğerlerinden daha kolay ayrıştırılabildiği için tercih edilirken, anne sesinin bebeklerin beyninde derin bir etkisi olduğu belirtildi. Özellikle doğumdan önceki son on haftada anneden duyulan temel sesleri öğrenme ve hatırlama yeteneklerinin geliştiği belirlendi. Bu birikimle bebekler belli bir seviyede anlamaya hazır olarak doğmaktadırlar.

Araştırmayı yorumlayan Washington Üniversitesi Öğrenme ve Beyin Anatomisi bölümünden Dr. Kuhl , verilerin müthiş sonuçları olduğunu kaydetti çünkü daha önceleri bebeklerin doğumdan itibaren öğrenmeye başladıkları varsayılıyordu. Sözlerini şöyle noktaladı: ’ Dolayısıyla bebeklerin beyin  kapasitesi açığa kavuştukça onların yeryüzündeki en mükemmel öğrenciler olduğu daha iyi anlaşılacaktır. Bu merak hazinesini kesinlikle boşa harcayamayız.’

İnsanoğlu öyle bir gizemli sistemle yaratılmış ki onunla ilgili araştırmalar insanlık tarihinin sonuna kadar devam edecek. Hiç birzaman araştırmacılardan şöyle bir cümle duymayacağız : ‘Artık insan bedeninde ve ruhunda araştırılacak yeni bir nokta kalmamıştır. İnsanı çözdük !’

Evrenin halifesi , mükemmel hazinelerle kat kat donatılmış ve ince ince ayrıntılarla bezenmiştir. İşte onun yaşamındaki eğitim ve öğretim faliyetleri de ancak ruhundaki özellikleri ve yetenekleri keşfetmesine yardım ederek kendini ve Rabbini bulmasına yönelik olmalıdır. Bedenine ve ruhuna işlenen bunca emek, hem ona verilen değerin hem de ondan beklenenin ne kadar büyük olduğunu göstermiyor mu?

Dil ve öğrenme konusundaki yeni araştırmalar her insanın daha doğmadan muhatap alınması gerektiğini işaret etmektedir. Hamile iken Kur’ an ve klasik müzik parçalari melodileri dinleyen bebeklerin yaşadıkça aynı seslere yatkınlık gösterdiği ve öğrenmesinin kolaylaştığı daha önce de vurgulanmıştı.  Özellikle yabancı dil öğreniminin anne karnında başlaması gerektiğini söyleyen dilbilimcileri de ciddiye almalı çünkü 9 aylık dönem sanki çok iyi değerlendirilmesi gereken hassas bir kurs dönemi adeta.

Sözlerin en güzelinin üstüne daha ne denir ki : ‘ Yaratan bilmez olur mu. O latiftir, haberdardır.’ Mülk 67 /14

www.gencdergisi.com