Yazılarımın biraz mahalli sorunları dile getirmesini isteyen olumlu tepkiler geliyor. Bugün yazımızda mahalli konulara değineceğim. Yerel sorunlarımızdan çevre temizliği konusu kaleme alınmıştı. Zaman zamanda mahalli sorunlarımızı bu sütunda yazacağımızı belirtmiştik. Bugün yine birkaç sorunu dile getirmeye çalışacağım. Yaşadığımız yerde toplumsal problemler ne kadar azalırsa, o mahallin yaşanıla bilirlik kalitesi o derece artar. Sorunların yok denilecek kadar azaldığı bir yerde hayatını idame ettirmeyi herkes arzular. Öyle bir yerden sitayişle bahsedilir. Oraya gıpta ile bakılır. Hiçbir yerde sorunlar sıfıra indirgenemez. Fakat hayatın her alanını da soruna dönüştürmek bulunduğumuz yeri yaşanılmaz hale getirir. İlçemizin yaşanır kılınmasını kendi ellerimizle zorlaştırdığımız bir yere dönüştürüyoruz. Zorluğu kendimiz icat ediyoruz. Başkalarını yok sayarak yaşamaya çalışıyoruz. Başkalarını yok sayma, onun hak ve hukukunu da yok saymayı beraberinde getiriyor. Her şeyi kendimiz için var sayıyoruz. Fedakârlık mı? O da ne? Başkalarının bizim için fedakâr davranmasını bekliyoruz. Biz ise yanlış yapmaya devam ediyoruz. Yanlışımızı bile en doğal hakkımız gibi ısrarla uyguluyoruz. Her alanın bize tahsis edildiği zehabına kapılıyoruz. Birileri bizi medenice bilgilendirmiyor. Centilmence uyarmıyor. Toplumsal etkisi olanlar bu işleri görevden saymıyor. Ya da ihmal davranmayı tercih ediyor. Yanlış yapanlar uyarı, toplumsal tepki, ceza görmediği için hatasını doğalmış gibi algılamaya başlıyor. Bir iki örnekle konuyu biraz daha netleştirelim. Ulu Camii’nin batı yönündeki sokağa tek yönlü, Atatürk caddesinden girilebilmekte. Tek araba seyredecek şekilde düzenlenmiş. Bir sürücü sokağın tam orta yerinde arabasıyla duruyor. Bir yayayla sürücü sohbet ediyor. Arkada iki araç yol bekliyor. Ara ara korna çalarak yolu açmasını istiyorlar. Fakat trafiği aksatanlarda bir hareketlilik yok. Bekleyenleri hesaba katmıyorlar. Bu tiplemeleri kim nerede ve nasıl eğiterek topluma kazandıracak? Aynı sokağın ters tarafından “tek yönlü girilmez” “bu sokak 24 saat kamera ile izlenmektedir” levhalarına rağmen, sık sık ters yönden giren araçları görmek mümkün. Hatta sıkça yapılan trafik işareti ihlali söz konusu. Ters yönden giren arabaların plakalarına bakıyorum. Acaba yabancı da levhayı fark edemedi mi? Diye düşünüyorum. Çok ayıp olan bir durum. Ayıp ki hem de ne ayıp. Trafik ihlallerini yapanların hepsi D plakalı araçlar. Bu kafayla bir yere varılmaz. Bir örnek daha aktarmam gerekirse. Cadde ya da sokağı büyük taşlarla trafiğe kapatıp düğün çalıyor. Saatlerce oyun oynuyor, halay çekiyorlar, eğleniyorlar. Bu yanlışı yapanlar, sorsan kendilerini saçma sapan savunmalarla haklı çıkarmaya çalışırlar. Trafiğin fevkalade yoğun olduğu ilçemizde bu davranışlar çok ilkel bir davranıştır. Ne var ki bunlara dur diyebilecek, uyaracak, düzenleyecek, cezayı müeyyide uygulayacak mercilerde ortalıkta gözükmüyor. Gereğini yapmaktan geri duruyorlar. Böyle olunca “nizamı, intizamı”, nizam ve intizama saygısı olmayanlar belirliyor. Yaşadığımız yerin yaşanılmaz olması kaçınılmaz hale geliyor. Hak ve kural tanımama sadece bu örneklerle sınırlı değil. Başkasının haklarını kısa sürelide olsa gasp ettiğimiz her ne varsa, bu huyumuzdan vazgeçmeliyiz. Birazcık saygı lütfen.
Vesselam…