Ahmet Duran ŞAHİN (1942-2014)

Ahmet Duran Şahin Kötüre köyünde,  Ahmet Berk Gözpınar köyünde, Seyit Mehmet Öztürk Abaza köyünde öğretmendi. Üçü de birbirlerini kardeş gibi severlerdi ama yeri geldi mi birbirlerine de akla gelmedik şakalar yaparlardı.

Ahmet Duran Bey’in Jawa motosikleti vardı. Onunla hafta sonu ilçeye gider, Pazartesi günü tekrar köye dönerdi. O yıllarda vasıta az olduğu için köy öğretmenleri atla, eşekle yada köy yakınsa yaya olarak köye giderlerdi.

Ramazan Taşdelen isimli ilköğretim müfettişi teftiş için Kötüre köyüne gelmişti. Ahmet Duran Bey’i teftiş etti, dersini dinledi, yıllık, ünite ve günlük planlarını kontrol etti. Ahmet Duran Bey’e teşekkür etti.

Gözpınar köyüne teftişe gidecekti. Ahmet Duran Bey’den yardım istedi. Hafta başıydı, Ahmet Berk Afşin’den köye dönmemişti. Ahmet Duran Bey bu durumu bildiği halde yola düştüler. Yarım saatlik yürüyüşten sonra köye vardılar. Okul kapalıydı. Öğrencilerin bir kısmı okulun bahçesinde oynuyorlardı. Müfettiş bu duruma kızdı, muhtarı çağırdılar. Müfettiş öğretmenin gelmediğini, okulun kapalı olduğunu tutanakla tespit etti. Muhtar ve Ahmet duran bey şahit olarak imzaladılar.

Kötüre köyüne geri dönerlerken yolda Ahmet Berk ile karşılaştılar. Ahmet Duran Bey için için gülüyordu. Ahmet Berk zor durumda kalmıştı. Canı çok sıkıldı,mahcup oldu, yüzü pancar gibi kızardı. Ahmet Berk sitemle konuşmaya başladı:

-Ahmet Duran Bey, benim köyde olmadığımı bildiğin halde Müfettiş Bey’i köye niçin götürdün?

Müfettiş bey bir Ahmet Berk’e, bir de Ahmet Duran Bey’e baktı.

-Sahi, öğretmenin köyde olmadığını bildiğin halde beni köye neden götürdün?

Ahmet Duran Bey muzip çocuklar gibi hafifçe gülümsedi:

-Müfettiş Bey, bu benim çok yakın arkadaşım, şaka yapıp onu zor durumda bırakmak için sizi köye götürdüm, dedi. Müfettiş bey tecrübeli, anlayışlı bir müfettişti. Oda yapılan bu şakaya güldü ama Ahmet Berk’e sordu.

-Niçin köye vaktinde gelip okulu açmadın?

Ahmet Berk bir müfettişe birde Ahmet Duran Bey’e baktı.

-Bunun yüzünden geç kaldım Müfettiş Bey!

Benim motosikletim yok, motosikleti süremem de. Bana söz verdiği halde beni ekti. Ben de yaya olarak geldim. Geç kaldım. Özür dilerim. Bir daha olmaz, dedi.

Üçü birlikte tekrar Gözpınarı köyüne gittiler. Ahmet Berk Okulu açtı, öğrenciler geldiler. Müfettiş Bey Ahmet Berk’in dersini dinledi. Yıllık, ünite, günlük planlarını kontrol etti. Ahmet Berk’in öğretmenliğini beğenmişti. Teşekkür ederek köyden ayrıldı.

Seyit Mehmet Öztürk bir Çerkez köyü olan Abaza’da tek öğretmendi. Hem güreşçi iyi bir pehlivan hem de av meraklısı bir öğretmendi. Hafta içinde ava gittiği günlerde köyden lise mezunu öğrencileri ders ücreti vererek kendi yerine derslere girdirirdi. Ahmet Berk’e şaka yapmayı o da çok severdi.

Bir Cuma günü öğleden sonra Seyit öğretmenle Ahmet Berk, ilçeye gitmeden Kötüre köyüne Ahmet Duran Bey’i ziyarete gittiler.

Ahmet Duran Şahin Ankara Hukuk Fakültesini dışarıdan kazanmış (EKSTREN) öğrenci olarak okuyordu. Ara dönemlerde, dönem sonunda sınavlara gidip geliyordu. Sınavları kötü geçmiş birçok dersten başarısız olmuştu. Morali çok bozuktu. Çatacak yer arıyordu. Ahmet Berk ile Seyit öğretmeni görünce içinden hıncımı bunlardan çıkarayım, dedi.

-Sizin yüzünüzden Hukuk Fakültesindeki sınavlarda başarısız oldum. Zırt pırt, haberli habersiz geliyorsunuz. Siz gelince programım aksıyor, ders çalışamıyorum. Yanıma bir daha habersiz gelmeyin, dedi.

Seyit Öğretmen ile Ahmet Öğretmen bu sözlere çok bozuldular. Şaka olduğunu anlamadılar. Ahmet Duran Bey’e küstüler.

-Peki, köy senin olsun, bir daha senin yanına gelmeyiz, diyerek yola düştüler.

Ahmet Duran Bey, pijama ile arkalarından koştu özür diledi ama ikisi de arkalarına bakmadan Afşin’e gittiler.

Ahmet Duran Bey yedek subay olarak askere gidecekti. Askere gitmeden Ağaların Kalender Ağanın ortanca kızı Nadide Hanım’la nişanlandı. 4 yıl nişanlı kaldılar.

Ahmet Duran Bey, ömrü boyunca Nadide Hanım’a çok kibar davrandı. Elini sıcak sudan, soğuk suya vurdurmadı. Nadide Hanım’ın ev hanımı olmasına rağmen ev işlerinde de eşine hep yardımcı oldu.

Nadide Hanım’da nazik, kibar, aile terbiyesi almış bir hanım efendiydi. Oda Ahmet Bey’e karşı hep fedakâr oldu. Ahmet Bey’le mutlu ve örnek bir çift oldular.

Ahmet Duran Bey nitelikli bir insandı. 1956-2000 yılları arasında PTT pullarından pul koleksiyonu yaptı. Marangozluk, terzilik, fotoğrafçılık hobileri arasındaydı. Motosikleti ve arabayı çok süratli kullanırdı. Seyahat etmeyi çok severdi temiz ve kibar giyinirdi.

Ahmet Duran Bey’in mutlu bir evliliği vardı. Hanımını yanından ayırmak istemezdi. Hanımların kendi aralarında günlere gittiğinde bile tembih ederdi.

-Nadide, çabuk gel, geç kalma! Derdi, Ahmet Duran Bey ile Nadide Hanımın evliliğinden peş peşe dört oğlu oldu: Halil, Hakan, Alparslan, Fatih. Bir kaç yıl sonra Ahmet Duran Bey ile Ahmet Berk’in tayini Afşin Efsus İlkokuluna, Seyit Mehmet Öztürk’ün tayini de Namık Kemal İlkokuluna çıktı.

Ahmet Duran Bey’in Hukuk Fakültesi öğrenciliği uzun zaman sürdü. Hukuk fakültesinin son sınavını geçmişti. Ankara Hukuk Fakültesinin sınavına gittiğinde ya izin alıyor, yada rapor alıyordu. Bu durum eğitim-öğretimi aksatıyordu. Okul müdürü Ökkeş Karabörk disiplinli,kıdemli bir müdürdü. Öğrencilerin en az etkilenmesi için Ahmet Duran Bey’e ilkokul üçüncü sınıfı veriyordu.

Ahmet Duran Bey’in zor zamanlarında yakın arkadaşı Ahmet Berk imdadına yetişiyordu. Sabahleyin kendi sınıfını okutuyor, öğleden sonra arkadaşının sınıfına giriyordu. Öğrencilerin mağdur olmasını önlüyordu. Ahmet Duran Bey’in izin ve rapor almasından okul müdürü Ökkeş Karabörk rahatsız oluyordu. Öğretmenler kurulunu topladı. Öğretmenleri görevleri konusunda uyardı. Konuşmasını sert bir uyarıyla bitirdi:

-Ya bu deveyi güdersiniz, ya bu diyardan gidersiniz!

Müdürün uyarılarından Ahmet Duran Bey rahatsız oldu. Söz aldı:

-Müdür Bey, bu deve bu diyarda bundan daha iyi güdülemez, dedi.

Ökkeş Bey, sinirli bir şekilde toplantıyı bitirdi. Yılların kıdemli müdürüydü. Uygulamalarından taviz verdiği görülmemişti. Artık yorulmuştu. Sağlık problemleri de vardı. Bir hafta sonra emekliliği istedi ve emekli oldu.

Dönem sonunda, haziranda Ahmet Duran Bey Ankarahukukfakültesinden mezun oldu. Avukatlık yapmayı düşünmüyordu. Savcılık sınavına girdi ve sınavı kazandı. Öğretmen odasında oturuyorlardı. Arkadaşları onu tebrik ediyor, yeni görevinde başarılar diliyorlardı. Ahmet Berk ayağa kalktı, şakanın tam sırasıydı. Gülerek konuşmaya başladı:

-Senden savcı olursa vay Türkiye’nin haline! Sen gibi savcıya vızzo! Dedi. Bütün öğretmenler gülüştüler. Ahmet Duran Bey, Ahmet Berk’e baktı:

-Bu söylediklerini unutma! Elbet bir gün elime düşersin! Eğer benim görev yaptığım ile gelirsen seni tutuklatıp kodese atacağım, dedi.

Ahmet Duran Bey Kilis'te Cumhuriyet Savcısı olarak görev yapıyordu. Milli Eğitim Bakanlığı ilkokul öğretmenlerinin önlisans mezunu olması için Açıköğretim Fakültesi bir uygulama başlattı. Afşin öğretmenlerinin bir kısmı Gaziantep'te sınava girecekti. Yaşlı başlı, erkek ve bayan öğretmenler sınava girmek için hafta sonu bir otobüsle Gaziantep'e gittiler. Sınavlar Cumartesi ve Pazar günleriydi.

Gaziantep e gelmişken yakın arkadaşları olan Kilis savcısı Ahmet Duran Bey'i ziyaret etmeye karar verdiler.

Savcı beyin küçük kardeşi Şemsettin Şahan ile Ahmet Berk Kilis'e gitmeye karar verdiler Seyit Mehmet Öztürk hemen Savcı Bey'i gizlice aradı:

-Savcım, Ahmet Berk, kardeşinle seni ziyarete geliyor, dedi. Bindikleri minibüsün plakasını söyledi. Kendisinin sonradan geleceğini belirtti.

Savcı Bey Kilis Emniyet Müdürlüğü'nü aradı. Nöbetçi komisere Ahmet Berk'in yakalanması için resmi talimat verdi. Aracın plakasından not aldırdı.

Ahmet Berk ile Şemsettin Şahan'ın bindiği minibüs Şahinbey mezarlığının yanında polisler tarafından durduruldu. Komiser:

-Beyler, lütfen kimliklerinizi çıkarınız. Kontrol edeceğiz, dedi.

Ahmet Berk ile Şemsettin Bey ön koltukta oturuyorlardı. Komiser Şemsettin Bey'in kimliğini kontrol etti ve ona iade etti. Ahmet Berk'in kimliğini aldı, ismini kontrol edince:

-Aranan şahıs yakalanmıştır. En kısa zamanda emniyete intikal edeceğiz, diye telsizle anons etti.

Ahmet Berk duydukları karşısında şaşırmıştı. Bu yaşına kadar ne polisle ne jandarma ile ne de mahkeme ile işi olmamıştı. Önce şaka zannetti, minibüsten inmek istemedi. Şemsettin Bey araya girdi. Ağabeyinin Kilis savcısı olduğunu, Ahmet Bey'e şaka yaptığını söyledi ama komiser çok ciddi idi.

-Bu işin şakası olmaz. Savcı beyin bana resmi talimatı var, derdinizi karakolda anlatırsınız, dedi. Ahmet Bey'e zorluk çıkarmadan hemen aşağı inmesini sert bir ses tonuyla söyledi.

 Ahmet Bey çok bozulmuştu. Komisere:

-Ne var kardeşim! Adam mı öldürdük? Diye tepki gösterdi.

Ahmet Bey'i emniyetin arabasına bindirdiler. Şemsettin Bey de Savcı Bey'in kardeşi olduğunu söyleyerek aynı arabaya bindi. Ahmet Berk yapılan bu eşek şakasından Şemsettin Bey'in de haberi var sanıyordu. Şemsettin'e kızdı. Şemsettin Bey:

Vallahi de billahi de benim bir şeyden haberim yok!Dedi.

Emniyet Müdürlüğünde Ahmet Bey'in üzerini aradılar. Üzerinden çıkan parası, cüzdanı, tespihi, tarağı vs. tutanakla tespit edildi. En son olarak pantolon kemeri çıkartıldı ve nezarethaneye koyuldu.

Nezarethane pis pis kokuyordu. Cılız bir ışıkla aydınlanıyordu. Tahta bir kanepe vardı. Ön taraf paralel demirlerden oluşuyordu.

Ahmet Bey'in canı çok sıkıldı. Yüzünün rengi değişti, yanakları kızarmıştı, gözünün beyazları kızıllaştı. Bir oturuyor, bir kalkıyordu. Üç saate yakın nezarethanede tek başına kaldı.

Şemsettin Bey Savcı ağabeyinin evine gitti. Savcı Bey ve Nadide Hanım başka bir yere misafirliğe gitmişti. Eve geldiklerinde gece yarısı olmuştu. Olanları Savcı Bey'e anlattı. Seyit Mehmet Öztürk katıla katıla anlatılanlara gülüyordu. Şemsettin Bey:

-Bu kadar ceza yeter. Ahmet Bey'i lütfen nezaretten çıkartıp eve getirelim, dedi.

Savcı Bey, Nadide Hanım ve Şemsettin Bey gece yarısı Emniyet Müdürlüğü'ne gittiler. Komiserle bir şeyler konuştu, kahvesini içti, yıllar önce söylediği şakayı yapmanın mutluluğu savcının yüzünden okunuyordu.

Savcı Bey, Nadide Hanım, Şemsettin Bey nezarethanenin önüne vardılar. Komiser kapıyı açtı. Ahmet Berk'e:

-Beyefendi serbestsiniz gidebilirsiniz, dedi.

Bir polis memuru Ahmet Bey'in kayıt altına alınan eşyalarını getirdi. Hep birlikte eve gideceklerdi. Ahmet Bey yaptığı bu ağır şakadan dolayı savcıya kızgındı. Ona küsmüştü.

- Ben senin evine mevine gitmem! Seni Adalet Bakanlığı'na şikâyet edeceğim, dedi.

Savcı Bey özür diledi, minnet etti ama Ahmet Bey "gitmem de gitmem" diyordu. Nadide Hanım, Ahmet Bey ve eşini yakından tanıyordu. Yapılan şak ya o da çok üzülmüştü.

-Ahmet Bey, Savcı Bey adına ben senden özür diliyorum. Ne olur! Benim hatırım için eve gidelim dedi.

Ahmet Bey yumuşamıştı. Nadide Hanım'ı kırmak istemiyordu. Eve gitmeyi kabul etti.

Hep birlikte eve gittiler. Biraz sonra Seyit Mehmet Öztürk hiçbir şeyden haberi yokmuş gibi eve geldi. Güya Gaziantep'ten geliyordu şakayı organize edenin kendisi olduğunu şimdilik Ahmet Berk'in bilmesini istemiyordu.

Pastalar, börekler, meyveler yendi. Çaylar içildi. Her şey normale dönmüştü. Ahmet Berk de Savcı Bey'e zarar vermek istiyordu. Yattıkları odadaki ses cihazını hesap makinesini çantasına koydu. Seyit Bey olanları görmüştü. Sabah oldu. Kahvaltı yapıldı. Evden ayrılacaklardı. Seyit Bey Savcı Bey'e Ahmet Berkin çantasını işaret etti. Savcı Bey:

-Evimden birşey çaldıysanız iade edin. Çantalarınızı kontrol edeceğim, dedi.

Ahmet Berk'in çantasından ses kayıt cihazı ile hesap makinesini çıkardı, aldı. Karşılıklı gülüştüler.

Ahmet Berk'e yapılan şakayı Afşin'deki öğretmenlerin hepsi duydu. Afşin öğretmen evinin lokalinde gündem Ahmet Bey'in tutuklanıp nezarete atılmasaydı. Dedikodular başladı. Kimi diyor ki:

-Duydunuz mu Ahmet Berk Gaziantep'te kaçakçılık yaparken yakalanmış, kimi kavga etmiş, kimi hırsızlık yapmış, kimi polise hakaret etmiş...

Afşin uzun bir süre Savcı beyin Ahmet Berk'e yaptığı şaka anlatıldı. Ahmet Berk şakayı organize edenin Seyit Mehmet Öztürk olduğunu öğrendi ama ona kızmadı, küsmedi, arkadaşlıkları, dostlukları devam etti.

Ahmet Duran Bey sırasıyla Van, Bolu, Göynük, Konya, Ermenek, Kilis, Tarsus, Erzurum Cumhuriyet savcılıkları yaptıktan sonra emekli oldu. Afşin'e yerleşti. Sık sık arkadaşlarıyla bir araya gelip eski günleri yâd ediyorlardı.

Nadide Hanım biraz rahatsızlanmıştı. Bunun üzerine hem Nadide hanımı doktora götürmek için hem de Dicle Üniversitesi'nde göz doktoru olan oğlu Alparslan'ı ziyaret etmek için Diyarbakır'a gittiler. Nadide Hanım'ı üniversite hastanesinde muayene ettirdiler. Gerekli tetkikler yapıldı. Korkulacak bir durum yoktu. Nadide hanım:

-Ahmet Bey buraya kadar gelmişken sen de bir muayene ol, dedi. Savcı Bey eşine gülümseyerek baktı:

- Ben turp gibiyim, Allah'a şükür hiçbir şeyim yok, dedi.

Diyarbakır'da birkaç gün kaldılar. Şehrin tarihi ve turistik yerlerini gezdiler. Atatürk barajını ziyaret ettiler. Asansörle barajın zemin katına indiler. Etrafı seyretmek amacıyla merdivenlerden çıkmaya başladılar. Savcı Bey bir an duraksadı, yorulmuştu. Kalbinin üstünde acı bir sancı hissetti, aldırmadı. Merdivenleri çıkmaya devam etti. Terlemişti.

Ertesi gün Kahramanmaraş'a dönmek için yola koyuldular. Arabayı oğlu Hakan kullanıyordu. Kendi Hakan'ın yanında, Nadide Hanım arka koltukta oturuyordu. Kahramanmaraş'a yaklaştıklarında Savcı beyin kalbine yine şiddetli bir sancı girdi. Gözünün önü karardı. Nefes almakta güçlük çekti, soğuk soğuk terlemeye başladı. Nadide Hanım Savcı Bey'in rahatsızlandığını anladı:

-Ahmet, ne oldu? Nasılsın iyi misin? Hemen hastaneye gidelim, dediyse de Savcı Bey hastaneye gitmek istemedi.

Hakan durumun ciddiyetini anlamıştı. Doğrudan hastaneye, acile gittiler. Acilde Savcı Bey'e ilk müdahale yapıldığında kalp krizi geçirmekte olduğu tespit edildi.

Apar topar anjiyoya aldılar fakat anjiyo yapamadılar. Hemen açık kalp ameliyatı yapmaya karar verdiler. Savcı Bey uzun süren bir kalp ameliyatı oldu. Yoğun bakıma aldılar. Uyanmasını beklediler. Uyandığında konuşacak hali yoktu ama Nadide hanımı görmek istedi. Nadide hanım çok üzülmüştü. Gözyaşlarını sildi, kendini topladı, Savcı Bey'e moral vermek istiyordu. Odaya girdi, yanına yaklaştı, onun elini tuttu. Savcı Bey'in son sözleri:

-Nadide, hakkını helal et. Benim durumum belli olmaz, dedi. Uykuya daldı.

Hemşire Nadide Hanım'ı dışarı çıkardı. Savcı Bey yoğun bakımdan çıkamadı. 12 Nisan 2014'te Hakkın rahmetine kavuştu.

Kara haber Afşin'de çabuk duyuldu. Kimse Savcı Bey'in ölümüne inanmıyor, inanmak istemiyordu. Herkes tarafından sevilen, sayılan bir insandı. Hasta değildi.

Savcı Bey dostlarına, arkadaşlarına, son defa şakanın en ağırını, en acısını, en gerçeğini, yapmıştı. Hakk'a yürümüştü.

Allah gani gani rahmet eylesin. Mekânı cennet olsun.