" Biz, senden önce de hiç bir beşere ebedîlik vermedik. Şimdi sen ölürsen, sanki onlar ebedî mi kalacaklar?" ( Enbiyâ sûresi, âyet 34 )

     " Her canlı, ölümü tadar. Bir deneme olarak sizi hayırla da, şerle de imtihan ederiz. Ve siz, ancak bize döndürüleceksiniz." ( Enbiyâ sûresi, âyet 35 )

     Hızır; Hz. Musa döneminde yaşayan, kendisine ilahi bilgi ve hikmet öğretilen kişidir. Arapça kaynaklarda hadır ( Hadr, hıdr) şeklinde yer alan ve Arapça menşeli olduğu kabul edilen kelime Türkçe'de Hızır ve Hıdır biçiminde kullanılmaktadır.

     " Hadır" yeşil, yeşilliği çok olan yerdir." anlamında ahdar ile eş anlamlıdır. Kur'an'ı Kerim'de Hızır ismi ile geçmemekle birlikte tefsirciler tarafından Hz. Hızır'a ait olduğu kabul edilen Kehf suresindeki kıssa özetle şöyledir:

     Hızır konusu; asırlardan beri aktüelliğini korumakta, koruyacağa  da benzemektedir. Hızır'ın yaşadığı mes'elesine, İlahiyatçılar, Kur'an mevzuunda meşhur olmuş ilim adamlarımız katılmaz iken, bu iddiaya sufi çevreler, tarikatçı kesimler, gelenekçi, kıssacı hocalar göbeklerinden bağlıdırlar..

     Zaten, sufi çevrelerin, şeyh geçinenlerin müridlerini kendilerine bağlayabilmeleri, inandırabilmeleri için bu tür kıssaya, hikayeye, yorumlara ihtiyaçları bulunmaktadır. Çünkü,

     Zaman zaman kendileri Hızır olmakta, müridlerini uçurmaktadırlar. Hızır hayatta, " ab-ı hayat" suyunu içmiş ise, kaç defa peygamberimizle görüştü, ondan nasihat aldı, onun sohbetlerinden müstefid olmuştur?

     " Ebû Hayyân'a göre cumhur, Hızır'ın öldüğünde müttefiktir. Zira ölmeseydi, Peygamber'e gelip inanması ve ona tabi olması gerekirdi. İbn Kesir'de Hızır'ın yaşadığı hakkındaki rivayetlerin hiç birinin doğru olmadığını söylüyor.

     Ebû'l-Huseyn ibn el- Munavî de şöyle diyor: " Hızır'ın ebedî yaşam kazandığı, bu gün var olup olmadığı konusunu araştırdım. Söylentilere dayanarak onun mevcud olduğunu söyleyenlerin çoğunun iftira ettiklerini anladım.

     Bu konudaki merfu hadisler vâhîdir. Kitap ehline kadar götürülen rivayet zinciri sağlam değildir. Diğer haberlerin hepsinin başı ve sonu vâhîdir. Bunlar ya gafletle sağlam haberler arasına sokuşturulmuştur veya bazıları bunu kasden yapmıştır. Yüce Allah: " Senden önce hiç kimseye ebedî bir yaşam vermedik." ( Enbiya/34) buyurmuştur. " ( K. Kerim Tefsiri, S. Ateş, C 3, sayfa 1592-1593)

      Bu izahlara, hiç bir kimsenin itiraz etmesi, " Hızır hayattadır!" iddiasında bulunması abesle iştigal bir yaklaşım olacaktır. Hızır, Hz. Musa döneminde yaşamış ise yaşamıştır. Bu iddiayı, yaşadığını muharref Tevrat'tan kotararak, günümüz dünyasına taşımanın hiç bir ilmi, Kur'anî değeri yoktur..

     Hızır'ın yaşadığını, sufiler,şeyhler tarafından göründüğünü iddia edenler var ise, buyursunlar, bu mes'eleyi ispat etsinler de, bizlerde " Hızır'ın hayatta" olduğuna inanalım.

     Netice olarak;

       Çağımıza gelinceye kadar, maalesef, hurafeler, yanlış bilgilendirmeler, uydurmalar Müslümanların belini doğrultamaz hale getirmiş, bundan sonra da bu tür yanlış inanç uydurmaları devam edeceğe benzemektedir.

     Fıtrat kanunlarında böyle bir iddianın oluşması, var olması mümkün olmadığına göre, Enbiya sûresi 34 ncü ayette de kesin bir emirle ifade edildiğine göre, Hızır; ister Adem peygamberin torunu olsun, ister Nuh (as)'ın torunu olsun ölümlüdür, günümüze kadar yaşaması mümkün değildir.

     Öylesi, kıyametin alametleri arasında yine sufiler, gelenekçi hocalar tarafından iddia edilen " Deccalin çıkması" mes'elesi de tamamen hurafi, uydurma bir yaklaşımdır.

     Bilhassa, şu hususu vurgulamadan konuyu bitirmek istemiyorum: Zamanımız; köy odalarında Battal Gazi, Kesik Baş, Kan Kalesi ve Mevlid gibi uydurma neşirleri okuyarak, zaman kaybetme zamanı değildir.. İnsanlar, akıllı olmalı, akıllarını Kur'an'a götürüp " Kur'an ve akıl" sentezini yaparak öyle inanmalıdırlar.. Selam ve dua ile..

     Şerafettin Özdemir