Not: Lütfen bir önceki yazı ile birlikte okuyunuz.

Aziz okur, hakikat arayışımız devam ediyor.

Bugünkü durağımız haddini bilmek olacak.

İnsan var olduğundan bu yana yek diğeriyle yani eşya ile sürekli irtibat hâlindedir. Nitekim insanlık tarihinden itibaren incelendiğinde o şekilde ya da başka şekilde birbirleriyle/birbirimizle hep temas hâlindeydik. Temas hâlinde olmak zorundayız çünkü diğer canlı türlerinin çoğuna göre insan kendi kendine yetebilen bir varlık türü değildir.

İnsan eksik yaratıldığı gibi aynı zamanda muhtaç da yaratılmıştır. Toplum hayatına muhtacız, aileye muhtacız, cemiyet içerisinde farklı rollere bürünmüş renklerimize muhtacız. Hatta komşumuzun külüne bile muhtacız, biliyorsunuz.

O hâlde birlikte yaşama zorunluluğu insanı belirli sınırlara çekmekte ve ona sınırsız özgürlük alanı tanımamaktadır. Aksi takdirde cemiyet düzeni oluşturabilmek mümkün olamayacaktır.

Bu cümleden yola çıkarak komün hayatı yaşamak gibi bir bilinci olmayan hayvanlar bile kendi yaşam alanı sınırlarını belirler ve başka bir canlı tarafından o alana müdahale edilmesi ciddi sonuçlar doğurabilecek olaylara sebep olabilir.

O hâlde besbelli ki hayvanların bile sınırsız özgürlüğü yoktur ve aksine belirli bir düzen veya sınır içinde yaşamaktadırlar.

Serengeti ve diğer doğal ortamlar belirlenmiş böyle sınırlarla doludur. Belgesel izleyenlerimiz bu sınırların ihlalinin nelere mal olabileceğini hemen hatırlayacaktır.

Şimdi had kelimesinin anlamını hatırlayalım: sınır, uç, insanın yetki ve değeri… O hâlde kendi yaşam sınırlarımı doğru tespit etmem ve buna harfiyen uymam gerekmektedir.

Sınırların aşılması durumunda buna nasıl tepki (ceza) verileceği ise gerek yazılı töre (kanunlar), gerekse de kültürel töre (anane, gelenek) ile belirlenmiştir.

Örneğin çok önceleri, tartıya hile karıştıran bir esnafın bu yaptığı fark edilirse ona özgü esnaflık alameti dükkanının damına atılırdı ve böylece o esnafla kimse konuşmaz, yüzüne bakmazdı. Şimdi ne hâle geldik siz hesap edin.

Buraya kadarkiler daha çok zahirî konulardı. Peki insanın fert olarak haddini bilmesi ne demektir?

Şüphesiz insanın diğerleriyle olan ilişkisinde kanunlara ve töreye uyma zorunluluğu onlarla olan ilişkimizdeki sınırlarımızı belirlememizi de zorunlu kılmaktadır.

Kendimize karşı ise doğrudan sınırları çizilmiş kanunlar bulunmamaktadır. Ya da bu kamu otoritesinin sorunu da değildir. Ahlak nizamı oluşturan sistemler söz konusu kuralları insana hatırlatsa da nihayetinde iş insanın kendisinde bitmektedir.

O hâlde Yunus dizelerinde okuduğumuz ‘ilim ilim bilmektir, ilim kendin bilmektir.’ deyişi kişiye haddini bilmesini öğütlemektedir. Buna göre kişi haddini ahlak normlarınca belirlenmiş sınırlara göre tanzim etmelidir.

Mesela tevazu sahibi olmalıdır. Her zaman her konuda bizden daha iyi birileri vardır, sadece bizim ondan haberimiz olmayabilir, bunu unutmamalıyız.

Kibirden ve gururdan uzak durmalıdır. Sahip olduğumuz neyimiz var? Bunların tamamı bir gün bizi terk edip gitmeyecekler mi? Ya da biz onları terk edip gitmeyecek miyiz?

Yakın tarihte Doğan Cüceloğlu hocamızı kaybettik. Bu vesile ile kendisine tekrar Allah’tan rahmet dilerim. Arkasından yapılan yorumlara baktım, ne büyük saadet. Hakkında kötü bir düşünce dile getiren hiç olmadığı gibi her iklimden ve her tondan insanlar hocamız hakkında güzel duygularını dile getirdiler. Bu, hocamızın güzel ahlakıyla ilgiliydi ve hocamız hakikat yolunun güzel bir talebesiydi.

Aziz okur hakikat arayışımızda artık yeni bir düzlemle tanışıyoruz. Hakikat arayışımızı hakikat-ahlak düzlemi ile devam ettireceğiz.

Bâki selam ederim.