" Gücümüzün yetmediği işi bize yükleme." ( Bakara sûresi, âyet 286 )

Yukarıda arz edilen ayeti kerime; her yatsı namazından sonra mihrabiye olarak okumuş olduğumuz ayettir.

Çünkü yüce Allah, insanları yaratır iken, onun gücünü, kuvvetini, neye gücünün yeteceğini hesap ederek yaratmış, her halükarda ibadetleri de ona göre kullarına emretmiştir.

Yirminci asrın akılcı Kur'an mütefekkiri büyük alim Muhammed Abduh derki:

" İtâkat: Bir şeyi yapmağa en az ölçüde kudretin bulunması, bir çok güçlükle yapmak demektir. Burada " oruca itâkat edenler" ile kasıt zayıf ihtiyarlar, iyileşme umudu kalmamış hastalar ( zemnâ) ve benzerleridir. "

Daha sonra Abduh, geçimlerini ağır işlerde çalışarak kazanan ücretlileri: Taş ve kömür ocaklarında çalışan işçileri ve ağır işlerde çalışarak kazanan ücretlileri:

Taş ve kömür ocaklarında çalışan işçileri ve ağır işlerde çalışma cezasına çarptırılmış hükümlüleri de bunlara katıyor. Ona göre oruç tutmakta güçlük çekiyorlarsa bunlar da oruç tutma yerine fidye verebilirler.

Fakat emzikli ve gebe kadınlar hasta hükmündedirler. Âyette belirtildiği üzere onlar, iyileştiklerinde kaza etmek üzere oruçlarını yiyebilirler. Onlar fidye vermekle oruçtan kurtulamazlar." ( K. Kerim Tefsiri, S. Ateş, C 1, sayfa 262)

Fidye nedir?

Oruçlu Müslüman'ın, kendi ailesine yedirmiş olduğu orta cins yiyecekten tam bir gün fakiri doyurmasıdır. Kuran'da, fidyeye müsaade edilmekle birlikte, oruç tutmanın daha iyi olacağı da ifade edilmektedir.

Aziz Kuran İslam'ı bu din, yardımlaşmaya, dayanışmaya, fakirleri kollayıp gözetlemeye büyük imkan tanıdığı için, İslam'da en ağırlıklı emir yardımlaşma içeren, emri olan Zekat, Fidye, Fıtra, İnfak ve kefaretlere verilen değerdir.

Ramazan ayında yolculuk:

Oruç tutmamayı mubah kılan yolculuk, farz namazların kısa kılınabileceği gibi, yol mesafeleri hakkında da alimlerin değişik görüş ve düşünceleri bulunmaktadır.

Kimi müctehid alimlere göre üç mil, bir kısmına göre üç günlük yani 90 kilometre gidilecek yoldur. Enes İbni Malik'ten bir rivayete göre; " Resululah (sav) üç günlük, ya da üç fersahlık yola çıktığı zaman namazı iki rekat kılardı." ( Müslim, Ebû Davud, İ. Hanbel)

" Yer yüzünde sefere çıktığınız zaman." ( Nisa sûresi, âyet 101 )

Bu ayete göre seferilik genel bir emirdir. İster oruç olsun, ister hac yolculuğu olsun veya namazlarda kısaltma olsun!..

Örneğin, namaz kılan Müslüman, meskun bulunduğu köyün, şehrin evler bölgesini geçtikten sonra, seferiliği başlatmış olmaktadır. Yani, Ebu Hanife'ye göre, 90 kilometre yola çıkan Müslüman seferidir. İsterse orucunu tutar, tutmak isterse faziletli bir iş yapmış olur.

Yani, Müslüman'ın bunları bilmesi, " Hayır, seferi de olsam, ben namazlarımı tam kılarım" iddiasında bulunması çok çok yanlıştır. Hatta, Müslüman kişi, yolculukta ve sair zamanlarda cem'i takdimi, cem'i tehiri de bilmesi lazımdır.

Bu emirlerin aksini yapan kimseler, sofuluk, dindarlık taslayarak " tam kılarım" " orucumu tutarım" iddiasında bulunması, o kişi hayatın zorluklarını, meşakkatini bilmiyor demektir. Şöyle ki;

Mekke'nin fethi seferinde, bir sahabenin üzerine gölge yapıldığını görünce onun nesi olduğunu sormuş, " Oruçlu" olduğunu söylemişler. Bunun üzerine : " Yolculuk da oruç tutmak iyilik değildir" buyurmuştur.

Maalesef, kimi insanlarımız bulunmaktadır ki, yatarak, uykuya da oruç tutturmaktadır. Sanki, oruç ibadeti, tembellik, miskinlik, biçarelik, yatmak gerekir imajı hasıl olmaktadır. Dokunduğunuz zaman; " üzerime gelmeyin, oruçluyum, yemekten mağdurum, sigara içemiyorum" cevabını vermektedir.

Netice olarak;

İbadet yapmak; çalışmaya engel olmamalıdır. Müslüman'ı tembel, biçare, vurdum duymaz hale sokmamalıdır.

Hele, tiryaki Müslümanların oruç halinde yanından geçmek doğru değildir. Sanki sinir küpüdür. Dokunsanız, bağıracak, çağıracak, öfkelenecek sanki her yeri dağıtıp parçalayacaktır.

Camii hizmetini bildiğim için, gurbette, ramazan aylarında öğleden sonra, tiryaki Müslümanların yanında durmamak lazımdır. Eller sıkılı, gözler dışarı fırlamış, avurtları çökmüş bir halde, çatacak, hiddetlenecek yer aramaktadırlar.

Sanki, sigara denilen illet, insanlık var olduğundan beri bulunmuş gibidir. Hal bu ki, sigaranın mazisi daha dört asır bile değildir.. Dört asır önceki insanlar, sigara yerine ne içiyorlardı?

Umarız ki, tüm tiryaki Müslüman kardeşlerimiz, bu mereti ellerinden fırlatıp atarlar da, ciğerlerine bir bayram yaptırmış olurlar, Bilmiyorum, bende mi bir rahatsızlık vardır, içilen sigarada mı?.. On metre öteden içilen sigaranın bana rahatsız vermiş olduğunu hissederim. Ya içen, tiryaki kişilere ne demeliyiz?.. Selam ve dua ile..