Çok uzun bir konu. Neresine dokunsanız yeni meseleler açılıyor. 

Tanzimat'tan, belki daha öncesinden bu yana 'münevver (aydın) sorunu' yaşıyoruz. Bu sorunun temelini, Türk modernitesinin yönünün nasıl olacağı konusunda ittifak edilememesi oluşturmaktadır. Yani bazı münevverlerin halka giydirmek istediği gömlek ile halkın gerçeklikleri arasında ciddi farklar var. 

Bunun sosyolojik temellerini mevzu etme cüretinde bulunamam ancak bu olayın bir vakıa olduğunuda görmezden gelemeyiz. 

Akademi uzunca süredir ufak tefek şeyler dışında bilim üretemediği gibi ne yazık ki fikir de üretemez noktaya geldi. Bugün akademinin en iyi yaptığı şeylerin başında özgün değerler üretmek yerine başkalarının yaptıklarının taklit edilmesi gelmektedir. 

Bilimsel ilerleme için bunun da gerekli olduğu öne sürülebilir ve buna itiraz edemem. Ancak akademi insanımızın maddi ve manevi kökleriyle barışmadan bu taklitçilikten kurtulunabilmesini pek mümkün görmüyorum. 

Girizgah bağlamında ifade etmeye çalıştıklarımın izaha muhtaç olduğunun farkındayım.

Ancak akademiye değinmemin en önemli nedeni başlıkta ifade edilen dilsiz şehtanlıklara burada sıkça rastlanılmasındandır. 

İbni Sina'yı biliyorsunuz. Türk İslam dünyasının yetiştirdiği en büyük alimlerimizden birisidir. 

Zamanın Sultanı birçokları tarafından muallimi salis olarak kabul edilen bilge üstada çocukları için sarayda ders vermesini ister. Bunun için keseler dolusu altın teklif eder. Ancak bilge üstad bunu kabul etmez. Sultan o halde çocuklarını bilge üstadımızın evine göndermek ve burada özel ders aldırmak isterse de üstadımız bunu da kabul etmez. "Sultanın çocukları da olsa ders almak isteyen medresemize gelmelidir" der. Sonrasında ne olduğunu tahmin etmek güç değil; sürgün ve ıstıraplarla dolu geçen bir ömür...

Bugün neden bu çapta alimler, bilim adamları yetiştiremediğimiz ortadadır. Akademimizin rotasını belirlemeden bu noktalara ulaşabilmemiz de pek mümkün görünmemektedir. Bir an önce akademinin kendisiyle ve halkıyla barışması ve yeni bir üniversite modelini tesis etmemiz lazım gelmektedir. 

Akademi körler, sağırlar birbirini ağırlar rolü oynadıkça mesafe alamayız. Batının sığ ve üzerimize artık dar gelmeye başlayan düşünce kalıplarıyla ilerleyemeyiz. 

Hayır geçmişe özlemle bakanlardan değilim. Geçmişi hayırla ve hatırla ananlardanım. 

Geçmişimizle barışmak ve Cumhuriyetimize sıkıca sarılıp çağımızın gereklerine uyum sağlamak hatta aşmak zorundayız. 

Ve evet...

Düşünce yeni doğumlara gebedir ve bunu bizim medeniyetimiz sağlayacaktır. Buna inancım tamdır. Sadece başlatacak uygun zemine ve hakikati haykıran akademik zenginliğe ihtiyacımız var...

Bâki selam ederim…