Hafız Hamiş, Afşin’deki  toprak kaledeki evinden bahçeye çıktı. Dışarısı soğuktu. Deli bir poyraz esiyordu,  her taraf soğuktan donmuştu. Havada hiç bulut yoktu.  Kış mevsimiyle işler kesattı, geçim sıkıntısı çekiyordu.

 Hafız Hamiş orta boylu, esmer tenli, kafası kelleşmiş tıknaz bir adamdı. Çok saf ve dürüst bir insandı. Evin geçimini ilkbaharda bağ kazarak-belleyerek yaz mevsiminde ırgatlık ve amelelik yaparak, inşaatlarda çalışarak sağlıyordu. Ayrıca dört mevsim mezar kazıcılığı yapıyordu. Her sabah sabah namazından sonra toprak kaleden cenaze selalarını dinlerdi. Mezar kazmaya giderdi ne verirlerse razı olurdu. Sonbaharda kışlık odun kırardı.

Geçen yıl kış mevsiminde Adana’dan hamsi getirmiş ve satmıştı. Zor bir işti ama epeyde kâr etmişti. Yine hamsi getirip satmaya karar verdi. Kardeşi Alaattin ile konuştu ama sermayeleri yoktu. Ömer Hamiş’ten sermaye parasını aldı. Adana’nın yolunu tuttu. Adana balık halinden yirmibeş kasa dondurulmuş hamsi satın aldı. Trenle Malatya Kapıdere istasyonuna, ordan da bir pikapla Elbistan’a getirdi. Vakit öğleydi çarşı caminin yanında balıklarını satmaya başladı. Beş kasa balık satmıştı ki Elbistan’ın yerli balıkçıları Hafız’ı zabıtaya şikayet edeceklerini söyleyince Hafız apar topar Afşin’e hareket etti. Turabioğlu (Aşağı Camii) yanında balıkları satmaya başladı. Kardeşi Alaattin de kendisine yardım ediyordu. O yıllarda Afşin-Elbistan A Termik santraliinşaatı dolayısıyla Afşin’de çok yabancı işçi çalışıyordu. İkindi namazından sonra on kasa balık sattı. Elinde on kasa balık kalmıştı, akşam olmadan onlarıda satacaktı. Çünkü müşteri çoktu. Hafız’ın mutluluğu yüzünden okunuyordu. Yüzünde hep bir gülümseme vardı, dişi dişine değmiyordu.

Hafız’ın balık satışından Afşin’in balıkçıları rahatsız oldular. Gardiyan Mehmet’e Hafız’ı şikayet ettiler.

Gardiyan Mehmet;

-Siz merak etmeyin, ben bu işi hallederim, dedi aklına bir cinlik gelmişti. Hafız’ın Adana’dan Hamsi getirdiğini, Elbistan’da beş kasa sattığını öğrendi. Yakın arkadaşları olan Arzuhalci Yusuf, Katip Hasan,Hacıömer’in oğlu Mehmet Kara, Nüfus Müdürü Mehmet bir araya gelerek Hafız Hamiş’e kötü bir şaka yapmaya karar verdiler. Senaryo hazırlanmıştı.

Gardiyan Mehmet, Hafız Hamiş’in yanına vardı. Selam verdi:

-Hafız, çok önemli bir şey söyleyeceğim.Beri gel kimse duymasın. Hafız;

-Buyur Mehmet Efendi! Gardiyan Mehmet:

 -Hafız, bu balıklardan Elbistan’da birkaç kasa satmışsın. Balıklar bayat olduğu için, balığı yiyenlerden beş kişi gıda zehirlenmesinden hastaneye kaldırılmış. Jandarma soruşturma başlatmış. Afşinli bir balıkçıdan satın aldıklarını söylemişler ama balık satan kişinin ismini bilmediklerini söylemişler.

Hafız Hamiş’in birden yüzünün rengi değişti. Duydukları karşısında ne yapacağını ne diyeceğini bilemedi. Konuşmak istedi, dili tutuldu. Yalvarır gözlerde Gardiyan Mehmet ‘e baktı.

-Kurbanın olayım Mehmet Efendi!

B…  yiyeyim! Şimdi ben ne yapacağım , bana bir akıl ver!...

Gardiyan Mehmet çaktırmadan bıyık altından hafifçe gülümsedi, Arzuhalci Yusuf, Nüfusçu Mehmet, Zeytinci Hacı Ömer'in oğlu Kara Mehmet, Katip Haşim uzaktan olanları seyrediyordu.

Gardiyan Mehmet biraz düşündü, çenesini kaşıdı,  elini başına götürdü;

-Hafız, kendine gel! Hemen bu balık kasalarını buradan kaldır. Yok et!

Hafız Hamiş;

-Balıkları nereye götüreyim.

- Bir at arabası getir,  kaleye çıkar, uygun bir yere, en az bir metre derinliğinde bir çukur kaz, kasalarıyla birlikte balıkları çukura göm, üzerini toprakla kapat. Sakın kasaları alayım deme çünkü balığın kokusu kasalara sinmiştir.

Hafız Hamiş denileni yaptı evin yanındaki çitlerin dibine balıkları kasalarıyla birliktegömdü. Kan ter içinde kalmıştı. Tekrar Gardiyan Mehmet ‘in yanına gitti.

-Şimdi ne yapayım?

-Şimdi, dosdoğru eve gidiyorsun, kesinlikle evden dışarı çıkmıyorsun. Benden haber bekleyeceksin. 

Hafız Hamiş eve gitti. Eşi Zübeyde Hanım lokumu çok severdi. Hafız Adana’dan aldığı lokumu Zübeyde Hanıma verdi. Başına gelenleri kekeleyerek anlattı. Zübeyde Hanım da korkmuştu ama Hafız’a moral vermek için bayat balıktan adam ölmez, olsa olsa midesi bozulur dedi. Çocuklara duyurmamaya karar verdiler.

Hafız Hamiş, pencerenin önüne oturdu. Şimdi beni almaya gelecekler, diye korkuyla beklemeye başladı. Kalbi küt küt atıyordu. İçinden bu işten bir kurtulayım, tövbe bundan sonra balık malık satmam,  diyordu.

Akşam vakti Gardiyan Mehmet geldi. Hafız onu kapıda karşıladı.

-Mehmet Efendi, ne olur iyi bir haber ver, Elbistan’dan yeni bir haber var mı ?diye kekeleyerek sordu.

Gardiyan Mehmet biraz ağırdan aldı. Hafız ‘ın yüzüne baktı; yavaş yavaş ve tane tane konuşmaya başladı:

-Hafız Efendi,  beş kişi yoğun bakımdan çıkmış, yani ölüm tehlikesi kalmamış Gıda zehirlenmesinden bir süre daha hastanede tedavi göreceklermiş. Cumhuriyet savcılığı soruşturma başlatmış.

-Peki, Mehmet Efendi şimdi ben ne yapayım? Gardiyan kendisinden emin bir sesle:

-Sen,  benden haber bekleyeceksin .

En az on gün evden dışarı çıkmayacaksın. Kimseye görünmeyeceksin.

Hafız Hamiş on gün evden hiç dışarıya çıkmadı. Evin dışındaki bahçe helasına bile karanlıkta gitti. Hiç kimseye görünmedi. Hafız Hamiş on gündür evde saklanıyordu. Gardiyan Mehmet’in evine kimseye görünmeden gitti.

Gardiyan Mehmet, cezaevindeki nöbetini bitirip eve gelmişti. Hanımı çay demlemişti,çayını keyifle yudumluyordu. Birden kapı çalındı, kapıyı açtı, Hafız Hamiş’i karşısında görünce ciddileşti. Hafız, iyi bir haber verir diye Gardiyan Mehmet’in ağzına bakıyordu. İçinden inşallah iyi bir haber verir, diye düşünüyordu. Evin hanımı, bir bardak çay da Hafız’a getirdi. Hafız şekerli çayı çok severdi. Bardağa üç tane kesme şeker attı,bardağı karıştırırken heyecandan eli titriyordu.

Gardiyan Mehmet;

-Hafız, sana iyi haberlerim var.Balık’tan zehirlenen beş kişi taburcu olmuş. Hadi gözün aydın. Bundan böyle saklanmana gerek yok. İşine gücüne bakabilirsin. Fakat bundan böyle balık malık satamayacaksın.

Hafız Hamiş’in gözleri ışıldadı, çok mutlu olmuştu. İçinden elini öpmek istiyordu. Çok rahatlamıştı, dünyalar kendinin olmuştu

Gardiyan Mehmet’in toprak damı yağmur yağdığında akıyordu. İki araba pur avluda duruyordu. Dama atılması gerekiyordu. Gardiyan Mehmet bu fırsatı kaçırmadı:

Hafız Efendi,  sana zahmet olmazsa şu puru dama atar mısın?

Ne zahmeti Mehmet Efendi! Sen beni büyük bir sıkıntıdan kurtardın. Allah senden razı olsun!  Zahmet mi olur, hemen atarım.

Hafız Hamiş güçlü kuvvetli bir insandı. Bir saate yakın bir sürede puru dama attı , dama çıktı, puru damın üzerine serdi, düzledi. Kan ter içinde kalmıştı, yorulmuştu ama hiç umurunda değildi.

Hafız Hamiş sevinçle evin yolunu tuttu. Gardiyan Mehmet’in söylediklerini karısına anlattı. Zübeyde Hanım da çok sevindi. Aradan birkaç hafta geçmişti. Hafız Hamiş’e yapılan şaka, Afşin’de kulaktan kulağa yayılmıştı. Hafız’ı görenler, tanıyanlar katıla katıla gülüyorlardı. Hafız’ın bu şakaya canı çok sıkıldı. En çok da Zeytinli Hacı Ömer’in oğlu Mehmet Kara’nın gülmesine kızıyordu.

-Bu şakayı Gardiyan Mehmet’in yanına bırakmam dedi. Onu dövecek, yolunu kesecek oldu. Gardiyan Mehmet hakkında ileri geri konuşmaya başladı. Bütün bunlar Gardiyan Mehmet’in kulağına gitti. Bir gün ikindi vakti Turabioğlu Caminin yanındaki çayhanede karşılaştılar. Hafız’ın suratı asıldı. Öfkeyle Gardiyan Mehmet’e baktı. Gardiyan Mehmet kurnaz bir insandı. Hafız’ın saflığını, temizliğini, dürüstlüğünü iyi biliyordu ama bir cahillik yapıp kendisine zarar vermesini engellemek için, tok bir sesle konuşmaya başladı:

 -Bana bak Hafız,  beni dövecek, öldürecek oluyormuşsun. Kulağıma geliyor. Hafız beni iyi dinle. Ben devlet memuruyum. Benim ceketimden bir düğme koparsan, en az altı ay cezaevinde yatarsın. Afşin Cumhuriyet Savcılığına  dilekçe verdim. Başıma herhangi bir şey gelirse sorumlusu sensin. Senin ismini verdim. Ayağını denk al tamammı?

Hafız Hamiş korkmaya başladı;

-Mehmet Efendi senin yaptığın şaka da eşek şakası… böyle şaka yapılır mı?

Benden sana zarar gelmez. Ben seni Allah’a havale ediyorum.

Günler, aylar, yıllar geçti. Gardiyan Mehmet Emekli oldu. Hafız Hamiş’in kapısı çalındı. Selam verdi, Hacca gideceğinden dolayı, helalleşmeye geldiğini söyledi.

Hafız Hamiş’in eline koz geçmişti, çektiği sıkıntıları düşündü. Halelleşirim amma şartlarım var, dedi. Şartlarını saymaya başladı.

On kasa balığın gün hükmünden parasını, kalede açtırdığın çukurun amele yevmiyesini, dama attırdığın iki araba purun parasını, ayrıca on günlük yevmiyemi ödersen sana hakkımı helal ederim, yoksa etmem.

Gardiyan Mehmet Hafız’ın söylediklerini sessizce dinledi. Mahcup bir şekilde ayağa kaltı. Yıllar önce yaptığı ağır şakanın manevi ağırlığı altında ezildi. 

-Sen bilirsin Hafız Efendi, allahaısmarladık, dedi ve oradan ayrılarak Hacca gitti...