1515 YILI TURNA DAĞI SAVAŞINDA EFSUS ŞEHRİ

1515 YILI TURNA DAĞI SAVAŞINDA EFSUS ŞEHRİ
Dulkadir Beyliği’nin kurulduğu coğrafi bölge başlangıçta Maraş ve Elbistan olup daha sonra Maraş, Elbistan, Afşin(Efsus), Göksun, Andırın, Pazarcık, Kayseri, Zamantı (Pınarbaşı), Sarız, Kostere (Tomarza), İncesu, Kırşehir, Ankara, Kırıkkale, Keskin, Bozok (Yozgat), Malatya, Darende, Doğanşehir, Harput (Elazığ), Çemişkezek, Besni, Hısn-ı Mansur (Adıyaman), Kahta, Gerger, Diyarbakır, Urfa, Çermik, Rumkale (Halfeti), Ayıntap (Antep), Bulanık(Bahçe),Gündüzlü, Amik Ovası, Antakya, Guğercinlik (İslahiye Bölgesi), Trablussam, Sis (Kozan), Kars-ı Zulkadiriye (Kadirli), Uzeyr (Payas) ve Ayas’a (Yumurtalık) kadar genişlemiştir. Ayrıca Corum, Çankırı ve Sivas gibi yerlere kadar Dulkadir Türkmenleri yerleşmişlerdir. Dulkadiroğlularının son beyi olan Alaüddevle Bozkurt beyin nerede ve ne zaman doğduğu belli değildir. 36 Yıl Dulkadiroğulları beyliğini yönetmiştir. Siyasi Yönüyle başarılı bir hayat süren Alaüddevle Bozkurt Bey kültürel yönden de ülkesini imar etme gayreti içinde olmuş bu anlamda birçok eserler meydana getirmiştir. Daha önceleri ataları tarafından toplum yararına yaptırılan Maraş’ta bulunan Taş medrese ile Efsus(Afşin’de) bulunan Eshab-ı Kehf medreselerini yenilenmiştir. Yaklaşık 100 bin kilometrelik bir Yüzölçüme sahip Dulkadir Beyliği topraklarında yaşayan halk Türkmenlerden oluşmaktaydı. Çaldıran zaferine müteakip Amasya'ya dönen Yavuz Selim (Kasım 1514) Osmanlı ordusunu arkadan vurduğunu söyleyerek, Alaüddevle Bey'in hakkından gelmeye karar verdi. Safevi Türk Devleti’nin hükümdarı Şah İsmail, Dulkadır Devleti’nin hükümdarı Alaüddevle Bey ile yaptığı savaşın sonuçlarını alamadan ve bölgeye Kışın yaklaşması üzerine Elbistan'dan ayrılan Şah İsmail, Ustaclu Muhammed Han'ı Diyarbakır valiliğine tayin etti. Şah İsmail üstünlüğüne rağmen Dulkadırlı kuvvetlerine karşı kesin bir zafer kazanamadan Azerbaycan'a döndü. Bu arada Ustaclu oğlu Muhammed ile Alaüddevle Bey arasında ki sınır ihlalleri devam ediyordu. Ustaclu oğlu Muhammed, kuvvetleri Memluk sınırlarını ihlal ederek Malatya'ya kadar ilerlediler. Safevî istilası Memluklar'ın müdahalesine ve her iki devlet arasında çatışmaya yol açacağı bir sırada Alaüddevle Bey kendi kuvvetleri ile Ustacluları püskürtmeye muvaffak oldu. Zaten Şah İsmail'de sınır ihlalininde kendi iradesi dışında yapıldığını ifade ederek Mısır'a üzüntülerini bildirdi. Safevî hükümdarının ustaca diplomasisi bir süre sonra Memluk Sultanı Kansu Gavri ve hatta Alaüddevle Bey ile ilişkilerinin düzelmesini sağladı.1511 yılında Alaüddevle Bey'in Şah İsmail tarafından kendisine hediye edilen bir çadırı Kahire'ye göndermesinden Dulkadırlılar ile Safevîler arasında artık dostluk tahsis edildiği ve olayların seyrinde de bu dostluğun bir saldırmazlık antlaşması ile noktalandığı ifade edilir. Diğer taraftan Alaüddevle Bey'in Yavuz Sultan Selim 'in Şah İsmail'e karşı giriştiği sefer sırasında ki tutumu, Dulkadırlılar ile Safevîler'in ittifak yaptıklarını ortaya koyduğu gibi Şah İsmail'in Çaldıran savaşı öncesi Osmanlı Padişahının mektubuna verdiği cevap da bu ittifakı teyit edici mahiyettedir. Zaman geçtikçe Osmanlılardan uzaklaşan Alaüddevle Bey, Yavuz Selim'in tahta çıkışını dahi tebrik etmemişti. Onun bu hareketleri Yavuz'un gözünden kaçmış değildi.Buna rağmen Yavuz Selim Çaldıran'a giderken Kayseri'den üç konak ötede Çubuk ovasına varınca, Alaüddevle Bey’i Safevi Türk Devleti’ne karşı sefere davet etti. Alaüddevle Bey, ise “kendisi gibi doksanlık bir pîr-i fâniyi sefere sürüklemenin hiçbir fayda sağlamayacağını” bildirip yaşını bahane ederek sefere katılmadı. Aslında Alaüddevle Bey, Şah İsmail ile ittifak halinde bulunuyor, Yavuz Selim'in, yeğeni Şahsuvar oğlu Ali Bey'in himaye etmesine içerliyordu. Diyarbakır seferine girişmeden önce Alaüddevle Bey'in, oğlu Şahruh'u veliaht tayin etmesine kızan Ali Bey, Osmanlı Padişahı II. Bayezıd'in yanına sığınmış, Yavuz Selim'in tarafından Trakya'da Çirmen Sancak Beyliği'ne tayin edilmişti. Bu nedenledir ki Osmanlı böyle yapınca Alaüddevle Bey, tarafsızlığı bırakmak zorunda kaldı. Bunun üzerine Osmanlı’ya karşı tedbirlere başvurdu. Çünkü Yavuz Sultan Selim’i çok iyi tanıyordu. ( Yavuz Sultan Selim’in annesi Ayşe Hatun(Gülbahar Sultan) Alaüddevle Bey’in kızıdır ve Yavuz’unda dedesidir.) Alaüddevle Bey,Osmanlı levazımcılarına ülkesinde yiyecek ve hayvan yemi satışını yasakladığı gibi oğulları vasıtasıyla da Osmanlı ordusunun iaşe kollarını vurdu. Bu hal ise, Osmanlılar tarafından sayısız hayvanlarının yemsizlikten ölümüne ve ordunun savaş gücünün hissedilir derecede sarsılmasına Bu sebeple Osmanlı padişahı ihtiyatlı davranarak Safevi Türk Devleti Hükümdarı Şah İsmail ile karşılaşmak üzere yoluna devam ederken ordusunun gerisini emniyete almak ve Alaüddevle'nin saldırılarına engel olmak amacı ile Kayseri ile Sivas arasında 40.000 kişilik bir ihtiyat kuvveti bırakmıştı.1514 yılında Çaldıran veya Çelderan denilen yerde Osmanlı Safevileri yendi. Savaş sonrası Amasya’ya çekilen Yavuz, Osmanlı ile Memluklar arasında duran Dulkadır Devletini ortadan kaldırmak istiyordu. Bu konu ile ilgili şartlar artık hazırdı ve uygulamaya geçebilirdi.Bunun için Yavuz Sultan Selim, Çaldıran Savaşı’nda büyük hizmet ve gayret göstermiş olan Şehsuvar oğlu Ali Bey'i hemen Kayseri Sancak Beyliği'ne tayin ederek Dulkadırlı toprakları işgal edildiği taktirde kendisine verileceğini vaat etti. Kayseri Sancağı Dulkadırlı sınırında bulunuyordu. Yavuz Selim, Ali Bey'i buraya tayin ederken Alaüddevle Bey'in idaresindeki Bozok Sancağı'nı da işgal etmesini istemişti. Mevsimin kış olmasına rağmen Ali Bey derhal Bozok'a giderek yöreyi ele geçirdi ve orada bulunan Alaüddevle Bey'in oğlu Süleyman'ı öldürerek başını kesip Yavuz Sultan Selim’e gönderdi. Osmanlı padişahı Bozok'u da Ali Bey'in idaresine verdi. Bu tutumu bir taraftan Alaüddevle'ye, öte taraftan da onu himaye etmekte olan Memluk Sultanı'na karşı meydan okumuş oluyordu. Alaüddevle Bey bu durumu Memluk Sultanı Kansu Gavri'ye arz ile şikâyette bulundu. Sultan'da Yavuz'a Kemah üzerine sefer yaptığı sırada (Mayıs 1515) elçi gönderip Ali Bey’in o sancaklardan alınmasını rica etti; fakat buna mukabil Osmanlı padişahı da Alaüddevle Bey'in Dulkadır Beyliğin'den azlederek yerine Ali Bey'in getirilmesini istedi. Sultan Gavri ise Ali Bey'in babası Şehsuvar 'ın, iki devletin arasını açtığından dolayı Kahire'de asıldığını hatırlatarak bu isteğe karşı geldi. Bununla beraber çok geçmeden Memluk sultanı, Dulkadır Beyliği'nin Mısır için kaybedilmiş olduğunu fark ederek Osmanlı Padişahına gönderdiği elçisi ile adının üslub-ı sabık üzere parada veya hutbede anılmasını teklif edip beylik üzerinde matbuluk haklarının taksimini istedi. Yavuz Selim'in Mısır elçisine cevabı çok sert oldu. “Sultanınız muktedirse hükümranlık haklarını kendi ülkesinde muhafaza etsin” diyerek Mısır'ı dahi fethedeceğini ima etti. Osmanlı padişahı ile Memluk sultanı arasında elçiler gidip geldi., fakat aynı zamanda
Turnadağ Savaşı Alanı 13 Haziran 1515
Gerçekten de Osmanlı padişahı Kemah kalesinin düşmesine müteakip Dulkadır ülkesinin fethine girişti. Sivas’tan 5 Haziran1515 tarihinde Rumeli Beylerbeyi Sinan Paşa, komutasında Elbistan'a 30.000 kişilik bir kuvvet sevk etti. Ali Bey'in kılavuzluk ettiği Sinan Paşa kuvvetleri Elbistan'a doğru ilerlerken kendisi de Kayseri yakınlarında İncesu'ya gelerek harekâtı izlemeye başladı. Diğer taraftan muhtemel bir Memluk müdahalesini önlemek amacı ile Osmanlı donanması da Akdeniz'e açıldı. Alaüddevle Bey ilk tedbir olarak haremini ve hazinesini Turna dağına yollayarak Maraş yolu üzerindeki geçitleri tutmaya başladı. 30.000 kişilik ordusu ile Göksun ve Efsus-Afşin arasında hala aynı isimle anılan Ördekli (Afşin-Efsus Ördek) köyünde Sinan Paşa ve Ali Bey komutasında ki Osmanlı ordusunu karşıladı. (13 Haziran 1515) tarihinde iki ordu karşı karşıya gelince Ali Bey atını ileriye doğru sürerek yüksek sesle bağırarak izzet ve ikramına nail olmuş ve ona sadık kalmış olan Türkmenleri kendi tarafına geçmeye davet etti. Ali Bey'in tahrik edici sözleri Türkmenlerin bir kısmının saf değiştirmesini sağladı. . Göksun ve Afşin arasında kalan Ördekli-Ördek köyünde Alaüddevle Bey'in ordusuyla karşılaşan Osmanlı ordusu burada büyük bir zafer kazanmıştır. Savaşı kaybeden Alaüddevle, Çinçin Bel’inden aşarak her zaman çekildiği Turna dağ’ına çıktı. Yanında ailesi ve çocukları vardı. Osmanlı ordusu Alaüddevele’yi takip ederek Turnadağ eteklerinde savaşa devam etti. Osmanlı Padişahlarından Yavuz Sultan Selim Han 1515 Yılında Efsus-Afşin Şehrimizin Ördek köyünde Dulkadiroğulları Beyi dedesi Alaüddevle BOZKURT Bey ile büyük bir meydan savaşı yapmıştır. Burada ki savaşı da kaybetti ve Alaüddevel Bey öldürüldü. Öldürülmesi ile ilgili çok değişik söylentiler vardır. Savaş sırasında Osmanlı ordusundaki seyislerden biri elbiselerin güzelliği ile dikkati çeken Alaüddevle'nin üzerine atılarak onu yere serdi. Biraz sonra öldürdüğü şahsın Dulkadır Bey'i olduğunun farkına varınca derhal cesedin başını keserek Sinan Paşa'ya götürdü. Alaüddevlenin öldüğünü haber alan Dulkadırlılar'ın onun dört oğlu ile kardeşi Abdürrezak'ı savaş meydanında bırakarak dağlara kaçtılar. Çarpışma bittiğinde Alaüddevle Bey'in kendisi gibi bir oğlu ile boy beylerinden otuzu ve akrabasından bir haylisi öldüğü gibi dört oğlu ve eşleri ile kardeşi Abdürrezak'ta esir düştü. (13 Haziran 1515) Bu tarihte beylik toprakları Osmanlıların eline geçti. Ölümüne “merg-i hain “ deyimi tarih düşürülmüş olanAlaüddevle Bey'in başı Göksun'da Osmanlı Padişahı Yavuz Sultan'a sunuldu.Yavuz, böylece dedesini öldürerek cezalandırmış oldu. Yavuz Sultan Selim,Şehsuvar oğlu Ali Bey'i Dulkadırlılar'ın başına geçirirken Elbistan’da Yavuz adına hutbe okutulup Osmanlı hakimiyeti tesis edildi. Memluk Sultanı Kansu Gavri'nin hiç olmazsa bazı yerlerin Alaüddevle bey'in oğullarına bırakılması yolunda yaptığı teklife Yavuz Sultan Selim; “kılıçla aldığım yerleri ancak kılıçla teslim ederim” karşılığını verdi.Padişah Yavuz bunlardan beşinin başlarını balmumu ile doldurulmuş tenekelerin içinde Kahire’de Memluk Sultanı Kansu Gavri’nin önüne atılmıştır. Alaüddevle’nin kesik başı Kahire mezarlığına defnedilirken, gövdesi de öldürüldüğü Andırın Çuhadarlı Köyü’nde Gökçeli (Gökçebel) denilen mevkiye defnedilmiş olup günümüzde padişah mezarlığı olarak bilinmektedir. Ancak onun Maraş Ulu Camii’nin kıble tarafında bulunan haziresine(şimdi park) defnedildiği söylentisi vardır. Ayrıca Elbistan Ulu Camii haziresinde de bir Alaüddevle mezarı bulunmaktadır. Ancak bizim görüşümüze göre bu mümkün gözükmemektedir. Çünkü devleti yıkılmış birinin cesedi şehrin en önemli yerine defnedilmez çünkü gelen yöneticilere karşı, ölüsü dirisinden daha tehlikeli olur.Alaüddevle Bey'in ölümü hakkında araştırmacı yazar Besim Atalay, şu rivayeti yazar.“Turna Dağında yenilen Alaüddevle askerleriyle beraber Andırın istikametine kaçar, asker açlık ve sefaletten kırılır. Tek başına kalan ihtiyar emir, rastladığı bir çobana “ Al şu silahı vur öldür beni” der. Çoban, “seni öldürürsem beni de öldürürler” diye cevap verir. Bunun üzerine yanında taşıdığı bir heybe altını çobana veren Alaüddevle “ Bunlar senin olsun, beni canımdan kurtar” der. Bunun üzerine çoban kendisini öldürür. Alaüddevle’nin cesedi savaşın yapıldığı alanda kalmış dört oğlu ve kardeşi ile beraber mezarlığı oraya yapılmıştır. Üzerlerine türbe filan inşa edilmeyen mezarların etrafı kireç ve taşla örülmüştür. Andırın dağlarının uzantısı sayılan Gökçebel dağının Çuhadarlı mevkiinde, yol kenarında bulunan bu mezarlar şu anda harab bir haldedir.

ARAŞTIRMACI YAZAR
MUSTAFA KÖŞ
AFŞİN KENT KONSEYİ TARİHİ ARAŞTIRMALAR BÖLÜM BAŞKANI

KAYNAKLAR
Adnan GÜLLÜ Tarih Araştırmacısı
Ramazan Hurç Göksunun Tarihi Kitabı