Telefon 19. Yüzyılın en büyük icatlarından biri. Ve bunun farkına varan zamanın insanları, birbirlerini yemek için çok geç kalmamışlar, birbirlerine çeşitli davalar açmışlar, telefonu icat eden kişi olarak tanınabilmek için. 

Telefonu bulan Bell de bilmiyordu bence, icadının bu kadar önemli olacağını ve günümüzde icadının, kolay kolay kimsenin vazgeçemeyeceği bir iletişim aracı olacağını. Günde en az bir kez kullandığımız ALO kelimesi, ardında bir sevdayı barındırıyor. ALO, yani ‘Alessandra Lolita Oswaldo’, Bell’in sevgilisinin kısaltılmış adıdır. 

Bell, ilk hattı sevgilisinin evine çeker, ve zamanla, telefonu kaldırdıkça, sevgilisine ALO demeye başlar.. Ve Bell için biraz sancılı bir sürecin sonucunda, Bell’e saygı amacıyla, telefonu cevaplama şekli ALO olarak kalır. Icadı, Bell’e sevgilisiyle iletişim de olmasını sağlamış bir nevi..

Romantik değil mi ? Ama düşünüyorum da, insanlar ne romantizmler yasamışlar, ne romantizmler..

 

Önceden, insanlar birini ararken, özlemini belirtmek için arardı, ya da sevgisini. Şimdi günümüzde ise, ne sevgi ne özlem.. Tabi, insanların hakkını da yemeyelim, özlem de gideriyoruz. Fakat özlemimizi ifade etmekten ziyade, günümüzde telefonu daha çok hesap sormak ya da rapor vermek için kullanıyoruz. Nerde o eski özlemler.

 

Benim çocukluğumda, uzakta olan, sevdiklerimizi haftada bir kez arardık. Pahalıydı çünkü telefon etmek. Çok konuşmakta yok öyle, ayıla bayıla. En çok on dakika, on dakika sana bir hafta yetecek. Yani 10 dakikalık konuşma, bir haftanın özlemini giderecek. Gideriyor muydu? Az çok, ama özlüyorduk, özlüyorduk, değer veriyorduk ve de değer verildiğini görüyorduk.

 

Şimdi kim kimi ‘seni çok özledim’ diye arıyor ki? Ya da arıyor olsa bile bunun samimiyeti ne kadar acaba? Gittikçe küçük yaşta telefonlarımız oluyor. Özlem’in anlamını daha küçük yaşta mı kavramaya başladık ne dersiniz? Bir zamanlar hevesle telefon gelsin diye beklerlerdi insanlar.

 

Peki ya şimdi? Şimdi.. Şimdi, kim arada sırada telefonunu kapatmaz ya da fişini çekmez ki? Kim yapmıyor bunu? Rahat kalmak, kimsenin ona ulaşamamasını istemek? Bir de özlemler, sevgiyi dile getirmeler sıradanlaştı sanırım.

Önceden elimizde sadece ev telefonu, telefon kulübeleri, ya da bakkalın telefonu vardı. Bir telefon numarasını çevirmek için saatlerce uğraşırdık. Şimdiki gibi dokunmatik değil, aksine çevirmeliydi. Parmaklarımız ağrırdı.. Hele de bir yurt dışı numarası çevireceksen vay haline.  Şimdi herkesin cebinde bir telefon, çocukların bile.

‘Seviyorum’, ‘özledim’ demek sıradanlaştı.

 

Sıradan bir dünyada, sıradan duygular..  Nerde bizim o anlamlı ‘ALO’ muz, nerde benim o bir haftalık özlemim, hasretim,.

Nerede?  Tükettik, özlemleri, sevdaları..

Hadi bugün kapatalım telefonlarımızı, yeniden özleyelim, özlenelim, özletelim kendimizi..