" Allah ve Resulü bir işe hüküm verdiği zaman, inanmış bir erkek ve kadına o işi kendi isteklerine göre seçme hakkı yoktur. Her kim Allah ve Resulüne karşı gelirse, apaçık bir sapıklığa düşmüş olur." ( Ahzâb sûresi, âyet 36 )

Nasıl bir garabettir ki, günün Müslümanları, kendi indi görüşlerine, düşüncelerine, keyfiliklerine göre İslam'ı yaşamakta ve " Müslümanlık budur" demektedirler?

Yani, faizin, rüşvetin, fuhuşun, tefeciliğin, her türlü iğrençliğin kol gezdiği, insanlığı ve bilhassa Müslümanları gırtlakladığı bir ortamda, nefes aldırmaz halde olduğu bir halde , Müslümanlar rahat, huzurlu ve gerine gerine yaşarlar?

Günahın envaı çeşidi toplumu sarmalamışken, Müslümanların da, din diye, " ölüsüne mevlid" " dirisine muska" sokak da gezenlerine " Milli piyango bileti" sırasındayken, sokaklarda, caddelerde, meydanlarda sürü sürü Hindilerin dolaştığı bir vakit de , dükkanların, evlerin "Noel Baba" figürleri ile süslendiği bir zaman diliminde İslam'dan ve Müslümanlıktan bahsedile bilir mi?

" Mekke'de inen ayetlerin gündemi, o günün insanının şartlarına uygun olarak işte böyle idi. Medine'ye gelince artık orada toplum değiştiği için, gündem de değişmiş, bireyden topluma ve hatta toplumlar ve devletler arası ilişkilere varıncaya kadar teori ve pratikler hep gündeme alınmıştır.

Artık ayetler ışığında Medine'de yep yeni bir toplum oluşturulmaktadır. Aileden devlete, mal, mülk ve mirastan alış veriş ve pazara, ücret, kira kârdan adalet ve hukuk işlerine, eğitim ve öğretimden memleket savunmasına, gerektiğinde de savaşa hazır olmaya, vergiden ve her türlü sosyal yardımlaşmaya varıncaya kadar sırası geldikçe ayetler inerek toplu yaşayan kırlangıçların en üstün mimari ve mühendislik ustalığıyla yuvalarını yaptığı gibi , ayet ayet, hüküm hüküm, kural ve kanunlarla insanların toplum evi, ( dar'ul-İslam) İslam yurdu inşa edilmiştir.

Ama bu bir tarihtir fakat örnek olacak bir tarihtir. Bu günün Müslümanları da aynı şeyi yapacaklardır. Yalnız bilgi problemi vardır. Bilmeden hiç bir şey olmaz. Bilmeye, İslam'ı öğrenmeye çalışan, din ile bilimi birleştirerek yeniden insan evi ve insan yurdu diyen birinin araştırmalar neticesinde elde ettiği düşünce ve fikirlerini diyanet ve ilahiyatçıların yanında söylediği zaman eğer o, kendisini bir uzaylı gibi hissediyorsa gündem daha çok, hem de çok uzak demektir.

Müslüman dediğin, eğitim ve öğretim nasıl olacak Kur'an'a sorar, gündemini oradan alır. Çarşı pazar nasıl kurulacak, doğru doğru alış veriş ve faydalı ekonomi nedir Kur'an'a sorar, ondan öğrenir; aile, karı-koca, ana-baba ve evlat ilişkileri nedir, Kur'an'dan çıkarıp alır ve gündemini öyle tayin eder; en adil devlet nasıl çalışır ve nasıl hareket eder; ne yapar ve ne yapmaz diye Kur'an'a bakar, öğrenir ve öğrendiklerini yavaş yavaş uygulamaya çalışır.

Halbuki Müslümanlar bunları yapmayıp ölülere sevap olsun diye hatim yapmakla meşguller. Hatta giderek artırıp 1001 hatimler ve hatta milyon hatimler yapıyorlar. Oysa bu hususta ne bir ayet ve ne de tek bir hadis ve sünnet vardır.

Müslümanların, genel olarak söylüyorum tabi, İslam diye bir gündemi yoktur. İslam'ı gündem yapmadıktan sonra da hiç bir şeyin değeri olamaz ve hiç bir şey değerlendirmeye de değmez. Hz. Peygamberi her konuda örnek almayanlar, gündem yazamaz ve yeni bir toplum kuramazlar.

Çünkü " Allah ve Resulü her hangi bir konuda hüküm vermişse erkek olsun, kadın olsun hiç bir mümin için, artık o konuda bir tercih hakkı yoktur." ( Nida Dergisi, O. Ekicioğlu, sayı 137, sayfa 37 )

Artık, iki asırdan beri ihmal edilmiş çarşı, pazar, banka, iş yeri, ev, sokak, meydan ve hasılı her yer Kur'an'a dizayn edilmeli, kaosun, buhranın ve kabusun içerisinde çırpınan milletimiz refah , huzura ve manevi atmosfere ulaşmalıdır..

Tamda, bu arzuların, isteklerin yapılacağı, gerçekleşeceği bir dönemi idrak etmekteyiz.. Efendim!.. Şu şunu diyecekmiş, falanca ters görecekmiş, falancalar ne der, hesabını, kitabını bir taraf ederek, mes'eleye el konulmalıdır..

Korkarak, ürkerek, çekinerek adım atmak, püsül püsül, kısıl kısıl hareket etmek, yakışık almamaktadır. Hani, yeni gelinler, kayın babasına karşı, gelin gelmiş olduğu ev ve akraba büyüklerine karşı eskiden " gelinlik" ederlerdi. Tıpkı o misali;

" Aman efendim!.. Solcular ne der" " Kapitalistler ürkmesin" " Yarı Aydıncıklar endişeye kapılmasın" ve benzeri düşüncelerden sıyrılıp, hakkı, hakikati hakim kılma dönemindeyiz.. Yok eğer, bu imkanı da değerlendiremezsek, vallahi!.. yarınlarda yetişecek nesiller, yavrular, bizlere bedduacı olacaktır!..

Başta Diyanet'imiz; bu mes'eleye ön ayak olmalı, mes'eleleri, dobra dobra dile getirmelidir. İlahiyatlar, İHL'ler, tüm okumuşlarımız, okullarımız, Hak yolunda, hakkaniyet uğrunda seslerini duyurmalı, " Yeter artık!" demelidirler..

" O halde ( Ahzab 36 ncı ayeti kerimesine göre) Müslümanlar, Allah ve Resulünü dinleyeceklerdir. Bizim için Allah ve Resulü ise Kur'an ve sünnet demektir. Sadece gündem ve gündem mes'eleleri değil, insanlığın her türlü, tüm problemleri Müslümanların ancak İslam'ı gündem yapmalarıyla bir çözüme kavuşturulabilir.

Zaten Müslüman, İslam'ı yaşayan ve İslam için yaşayan insan demektir. Böyle olunca Müslümanların birinci işi İslam olmalı, İslam'a uygun olan her şeye evet, milim kadar olsa da aykırı olan her şeye hayır mührü basılmalıdır.

İslam ve Kur'an'ı gündemimiz haline getirmek için bu duyguları yaşamalı, her şeyden önce kurtuluş yolunun Kur'an coğrafyasının içinde bulunan hayat yollarında olduğuna inanmalı, yavaş yavaş Kur'an'ın emir, yasak ve tavsiyelerini öğrenip uygulamaya sokmalıyız.

Bunun için de ilkokuldan itibaren tüm okullara seçmeli Kur'an dersi, orta, lise ve üniversitelerde de Arapça yabancı dil olarak kabul edilmelidir.

Eğer yöneticiler bunu yaptırmıyorsa yeni yeni dernekler ve halkevleri kurarak eşyanın tabiatına uygun nizam ve düzen ne ise tüm Müslümanlar olarak kadınıyla erkeğiyle araştırmaya koyulmalı ve bir seferberlik başlatmalıyız.

Bunun neticesinde Kur'an ve üretim , ya da Kur'an'da üretim, Kur'an ve tüketim, Kur'an ve yatırım, Kur'an ve ekonomi, Kur'an ve devlet düzeni, Kur'an ve particilik, Kur'an ve vergiler, Kur'an eğitim ve öğretim Kur'an ve bireysel ya da kamusal alan;

Kur'an'da bireysel ya da toplumsal hayat ve mesela Kur'an ve medya gibi yazılar, makaleler ve kitaplar yazılmaya başlandığı zaman Müslümanların gündemi başlamış olur.

Elli veya altmış sene sonra daha fazla ya da az bir zamanda böyle bir günde buluşmak üzere Allah'a emanet olunuz." ( Nida Dergisi, 137, sayfa 37, O. Eskicioğlu)

Netice olarak;

Tüm bu yapılacak icraatlardan hiç bir kimsenin endişe etmesine, korkmasına , ürkmesine lüzum yoktur. Çünkü, bu istekler, hayat ve memat mes'elesidir.

Bu icraatların içerisinde ne " el kesme" nede " taşa gömme" bulunmamaktadır. Böylesi, bir ortam tahakkuk ettiği zaman, inşallah!.. her birey özgür, mutlu, rahat ve yarınlarından korkmayacaktır.

Bu nizam ve düzen içerisinde, " ölüye hatim okuma" " ölü ruhuna mevlid" "ölüler için 1001 hatim" " cenaze için 70 bin tevhid" çekme vb. kandırmacalar olmayacaktır!..

İnşallah!.. Bu dileklerimiz gerçeğe dönüştüğü vakit, ferdlerin vicdanları özgür, kalpleri özgür, sinelerinde Allah ve peygamber sevgisi olacaktır.. Ne Polis korkusu, nede jandarma dipçiği olmayacaktır!

Selam ve dua ile....