Toplumun bir yücelik duygusu atfettiği coğrafyanın (toprağın) bizatihi kutsallığı yoktur. Ancak bu coğrafyada dine, mukaddesata, milletin hür iradesine yapılan saldırıların püskürtülmesinde dökülen o ideale adanmış temiz kanlar, sönen o pâk ocaklar o coğrafyayı bir millete mübarek vatan haline getirir.

Vatanı dünyadaki 172 parça devletin topraklarından herhangi birisi olarak kabul eden kozmopolitlerin beyanı dışta tutulursa Anadolu’nun mübarek bir coğrafya olduğunda milletimiz hemfikirdir. Bu yüzden Mithat Cemal Kuntay bu ayrışmaya dikkat çekmek için Bayrakları bayrak yapan üstündeki kandır/Toprak, eğer uğrunda ölen varsa vatandır, demektedir. Mehmet Akif de Şüheda fışkıracak, toprağı sıksan şüheda/Canı, cananı, bütün varımı alsın da Hüda, Etmesin tek vatanımdan beni dünyada cüda, diyor.  

Yeğenim Zülkif Beyle 2014 yazında Osmaniye/Toprakkale Tüysüz kasabasına kayınpederini ziyarete gittik. Tarihi Araştırmalarımdan söz açılınca köyde tarihe meraklı yaşlı bir kişiden bahsedildi.  Bey Ailesinden geldiğinden bahseden 1927 Osmaniye/Toprakkale Tüysüz Kasabası doğumlu Hasan Eroğlu ile görüştüm. İhtiyar haliyle tek başına yapayalnız yaşadığı için amcanın ev halindeki perişanlığı açıkça görülüyordu.  “Babam-anam emmioğlu-emmi kızıdır. Tecirli Beritlilerindenim. Çekirdekten ağa çocuğuyum. Berit’te kurduğumuz kara çadırda her gün üç koyun kesilip misafirlere ikram edilirdi”, deyince “dünyanın fani olduğu, fani olan şeyden de vefa beklenemeyeceği” sözü aklıma geliverdi.

“Alpaslan’dan sonra Anadoludaki Türkmenler 24 kola ayrılır. Bizim Tecirli Oymağının başına, Ahmet Tuğruloğlu gelir. Bizim atalar, Mercidabık’ın, Haleb’in ve sonra Şam’ın, Osmanlıya geçmesinde Yavuz Sultan Selim’in safında yer almışlar. Mısır Seferi sonrasında geriye dönerek buraya gelip yerleşmişler. Bizim oymağa karalar denir. Kara adını Arapların içinden geldikleri için almışlar. Karaların bir kısmı Halep’te bir kısmı da Hama Tepesinde yaşarlarmış.

1402’de Yıldırım Bayazit’i yenen Timur’un ordusuna zarar veren Türkmen Boylarından Karalardanım. O zaman bizimkiler Timur’un sancaktarını öldürmüşler, Timur da büyük dedemiz olan Aplak İsmail’i öldürtmüş. Dedemin Mezarı sizin Afşin/Kabaağaç Köyü Mezarlığındadır. Mezar taşı uzun kara bir taştır. Gençliğimde bende pehlivanlık da vardı. Sizin Çapareşenin Durdu, Ala ve Kara adında iyi güreşen pehlivanlarınızla güreş tuttum. Bekir Böke’yi de tanırım. Ona, “Cahanın suyuna mukayyet ol, dedemin mezarını suya kaptırma”, dedim.

“Sultan Abdülaziz’in zamanında Nennenoğlu başkanlığındaki Tecirli Aşiretini Derviş Paşa Kayseri-İslahiye arasına iskan eder. Buradakilere Boztecirli ordakilere de Düztecirli denilirmiş. Bunların yedi yıl görüşmeleri yasaklanmış”.

Hasan Eroğlu’nun bahsettiği konu Osmanlının 1865-1867 yılları arasında Orta Toroslardaki Yörüklerin iskan edilmesini meselesidir. Sultan Abdülaziz döneminde Osmanlı Devleti gerek vergi gelirlerindeki kaçakları önlemek, gerek savaş durumunda asker toplayabilmek, gerekse yerleşik hale gelmeyişin oluşturduğu başıbozukluk ve eşkıyalığı önlemek için oluşturulan Fırka-i Islâhiye'nin faaliyet sahası; İskenderun'dan Maraş ve Elbistan'a, Kilis'ten Niğde ve Kayseri'ye, Adana Eyaleti'nden Sivas Eyaleti sınırına kadar olan bölgeyi kapsıyordu. Fırka-i Islâhiye'nin başına Dördüncü Ordu Kumandanı Derviş Paşa, halkla ilgili idarî işleri görmek üzere de Ahmed Cevdet Paşa tayin edildi. Ahmed Cevdet Paşa bölgenin valiliğine atanırken sınırları belli olmayan Maraş Eyaleti yeniden kuruldu. On sekiz gün sonra Ahmed Cevdet Paşa görevinden alındı. Maraş Eyaleti de yeniden Halep vilayetinin bir sancağı haline getirildi. Fırka-i Islâhiye'nin yaptırımıyla Maraş ve civarında uygulanan ıslah hareketleri neticesinde firar eden konar-göçer Yörük ve Türkmen aşiretleri iskana tâbi tutuldu. Antep, Hatay ve Adana yöresinde birçok köy ve kaza kurularak göçebe Yörük ve Türkmen aşiretleri buralara zorunlu olarak yerleştirildi. Bu arada da Maraş bölgesinde yaşayan konar-göçer Tecürlü aşireti Eloğlu (Türkoğlu) adı verilen bölgeye yerleştirildi.” 

1911 yılında iğtişaş (karışıklık) sırasında yağmalanan Osmaniye/Yarpuz Redif Taburu'na ait olan silahlar Erzin ve köyleri ahalisine tazmin ettirilip Tabur mülazimi İbrahim’in emekliye sevk edildiğini  öğreniyoruz. Adana hadisesinde Yarpuz Redif Deposu'nu yağma ettiklerinden dolayı askeri kıtalarda yargılanan kırk üç kişi affedildi.

Hasan Eroğlu’nun anlatısına göre “Nennenoğlunun yerine Kırıhanoğlu geçmiş, onu padişahlar öldürtmüş. Yerine geçen Kerimoğlu da vurulmuş. Yerine Ali Bey geçmiş. Düziçi’ne aşiret yığılınca içlerinden Ali Beye karşı gelen Sarı adında biri çıkar. Atın üzerinde vuruşalım, deyip birbirine at üzerinde tüfekle ateş etmişler. Sarı vurulunca taraftarları Ali Beyi suçlamışlar. Ali Bey de 1867’de Çukurova’ya taraftarlarıyla göçmüşler”. (Hasan Eroğlu)

Konuyu 2018 yazında Kabaağaç Mahallesi Muhtarıyla telefonda görüşüp köydeki yaşlıların bu hadiseyi anlatıp anlatmadıkları hakkında bilgi almak istedim. Muhtar, kendisinin bilmediği, duymadığını ancak yaşlılarla görüşeceğini belirtmişti.

 Kabaağaç Köyü Mezarlığının Giriş Kapısı 25 Ağustos 2016

 Aplak İsmail’in Kabaağaç Mahallesi Mezarlığındaki muhtemel Mezar Taşı.

Mezar Taşının Batı Cephesinden Görünüşü

 Mezar Taşının Güney Doğu Cephesinden Görünüşü

Hafızasında konuya ilişkin bilgi ve söylenti bulunan hemşeriler 0 533 211 95 37 Nolu telefonumdan beni arayabilirler.

Ya da [email protected] internet adresimden iletişim kurabilirler.