Rojin Kabaiş’in ölümüne ilişkin Adli Tıp Kurumu raporunda, cinsel saldırı bulgusuna rastlanmadığı ifade edildi. Adli Tıp Uzmanı Prof. Dokgöz, ileri derece çürüyen olgularda ‘Cinsel saldırı yoktur’ demenin bilimsel olmadığını belirterek, ‘DNA’ların kime ait olduğu ortaya çıkarılmalı, teması olabilecek herkesten örnek alınmalı’ dedi
Van’da göl kıyısında cansız bedeni bulunan Rojin Kabaiş’in ölümü aradan geçen 1 yıla rağmen hâlâ tartışılıyor. Rojin’in babası Nizamettin Kabaiş, “kızının intihar etmediğini, öldürüldüğünü” savunarak, adalet isteğini ısrarla sürdürmesine rağmen Adli Tıp, bir yıl sonra ölüme ilişkin rapor hazırladı. Adli Tıp, Kabaiş’in cinsel saldırıya maruz kaldığına, travmatik etkiyle öldüğüne veya zehirlendiğine dair herhangi bir tıbbi delile rastlanmadığını ifade etti.
İki farklı DNA
Rapora göre, Kabaiş’in bedeninden alınan 80 örneğin incelendi, intravajinal (vajina içi) ve bir sternal (göğüs bölgesi) sürüntüde 2 farklı erkek DNA’sı tespit edildi. Adli Tıp, bu DNA’ların kaynağına ilişkin “Bulaşma olasılığı tamamen bertaraf edilememiştir” tespiti yaparken, “cinsel saldırıya maruz kaldığına dair bulgu bulunmadığı” ifadesine yer verdi.
‘Bilimsel açıdan eksik’
Raporu Milliyet’e değerlendiren Adli Tıp Uzmanı Prof. Dr. Halis Dokgöz, raporun bilimsel açıdan eksik olduğunu belirtti. Dokgöz, özellikle cesedin ileri derecede çürümüş olmasının, cinsel saldırı bulgularının değerlendirilmesini güçleştirdiğini vurgulayan Dokgöz, “Adli Tıp Kurumu, travma veya cinsel saldırı bulgusu yok diyor. İleri çürümüş olgularda, özellikle vajinal bölge ve hemen yapısında meydana gelen değişiklikleri net şekilde değerlendirmek mümkün değildir. Bu nedenle ‘cinsel saldırı vardır’ ya da ‘yoktur’ demek bu durumda doğru olmaz. Çünkü çürüme, bu bulguları tamamen ortadan kaldırabilir” dedi. Prof. Dr. Dokgöz, şöyle devam etti: “Sddia edildiği gibi cinsel saldırı yoksa bile bu 2 erkek DNA’sının kime ait olduğu tespit edilmels. Olayın cinayet mi, intihar mı olduğu ya da bir cinsel saldırı bulunup bulunmadığı ancak bu DNA’ların sahiplerinin belirlenmesiyle aydınlatılabilir.” dedi. Prof. Dokgöz, Rojin’in o gün ve öncesi irtibatta olduğu, olay yerinde bulunan ve cenazesiyle temasta olan herkesle DNA eşleşmesi yapılması gerektiğini söyledi.
‘Sorular yanıtlanmalı’
Prof. Dr. Halis Dokgöz, mevcut raporun birçok soruyu yanıtsız bıraktığını vurgularken “Suda boğulma sonucu öldüğünün kabulü gerekir” ifadesinin bilimsel olarak yetersiz. Bu ifade, tıbben temkinli ama eksik bir yaklaşımdır. Bir kişi suda boğulmuş da olabilir, öldürülüp suya atılmış da olabilir. Bu ayrımı yapmanın yolu, diyatom analizidir. Bu analiz yapılmadığı için kesin bir yargıya varılamamış. Bu analiz, çürümüş cesetlerde dahi yüzde 80-90 doğrulukla sonuç verir.”