Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, "Depremin istihdama etkisini en aza indirmek amacıyla başlatılan kısa çalışma ödeneğini 3 ay süreyle uzatıyoruz." dedi.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Cumhurbaşkanlığı Külliyesi'ndeki Kabine Toplantısı'nın ardından millete seslendi.
"Çok sayıda meselenin üstesinden, milletin sağduyusu sayesinde gelindi"
Sosyal fay hatlarında kırılmalara yol açmak için girişilen sayısız denemelerin, milli birliğe ve beraberliğe sıkı sıkıya sarılarak akamete uğratıldığını söyleyen Erdoğan, Gezi Olayları'ndan terör saldırılarına, 15 Temmuz'dan seçim dönemlerinde yalanlar üzerinden tırmandırılan siyasi gerilimlere kadar çok sayıda meselenin üstesinden, milletin irfanı ve sağduyusu sayesinde gelindiğini aktardı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, bu dönemde küresel sağlık krizinin ve onunla birlikte yükselen küresel finans, üretim, tedarik, emtia krizlerinin Türkiye'ye etkilerini sırtlandıklarını, alınan tedbirler ve Türkiye'nin ihtiyaçlarına uygun geliştirilen politikalarla, yaşanan süreçleri en az hasarla atlatmayı başardıklarını anlattı.
Ayasofya-i Kebir Cami-i Şerifi'nin, ibadete açılmasının 3. yılı olduğunu hatırlatan Erdoğan, "Ayasofya-i Kebir Cami-i Şerifi'nin yeniden ibadete açılmasının, Anadolu topraklarını vatan yapma mücadelemizin önemli sembollerinden biri olduğu şüphesizdir. Rabb'ime, bizlere bu şerefi bahşettiği için bir kez daha hamdediyorum." dedi.
Türkiye'nin coğrafyasındaki imtihanlarından birinin de tabii afetlerle olduğunu belirten Erdoğan, yangınlar, seller, heyelanlar, kuraklık ve en önemlisi depremin, ülkenin dört bir yanında ciddi hasarlara yol açtığını hatırlattı. Cumhurbaşkanı Erdoğan, "6 Şubat'ı unutmak mümkün mü? Onun meydana getirdiği felaket, fatura unutulabilir mi? Şehitlerimiz, gazilerimiz unutulabilir mi?" diye konuştu.
Gerçekleştiği alan ve etkilediği nüfus bakımından tarihin en büyük afeti olan 6 Şubat depremlerinin üzerinden henüz 5,5 ay geçtiğini ifade eden Erdoğan, "Depremde kaybettiğimiz insanlarımızın acıları ilk günkü tazeliğiyle yüreklerimizi yakmayı sürdürüyor." dedi.
Evleri ve iş yerleri enkaza dönen vatandaşların, bir yandan kaybettikleri yakınlarının yasını tutarken, diğer yandan hayata yeni bir başlangıç yapmak için gerekli şartların oluşmasını beklediklerini anlatan Erdoğan, afetin etkilediği şehirlerde, acil yıkılması gereken ve ağır hasarlı binaların enkazlarının tamamen kaldırıldığını, orta hasarlı binalarla ilgili çalışmaların sürdüğünü bildirdi.
Yapılan tespitlere göre, bölgede 872 bin bağımsız bölüme sahip 311 bini aşkın binanın yeniden inşa edilmesi gerektiğini ifade eden Erdoğan, bunlardan yaklaşık 507 bini konut, 143 bini köy evi olmak üzere toplam 650 binini devlet eliyle yaparak, vatandaşlara teslim etmeyi planladıklarını söyledi. Cumhurbaşkanı Erdoğan, 180 bin civarında konut ve köy evinin inşa sürecinin başladığını belirtti.
"Afetzede kardeşlerimize önemli destekler veriyoruz"
Yeri belirlenen ve zemin etütleri yapılan alanlarda hızla inşa çalışmalarına geçildiğini anlatan Erdoğan, inşaatı tamamlanan köy evlerinin hak sahiplerine teslim edildiğini anımsattı.
Erdoğan, "İnşallah sonbaharla birlikte konutları vatandaşlarımıza peyderpey teslim etmeye başlayacağız. Konutların inşasını hızlandırmak gayesiyle geliştirdiğimiz yeni projemizi kamuoyumuzla kısa süre önce paylaştık. Vatandaşlarımızdan gelen talepler doğrultusunda 'Yerinde Dönüşüm' çalışmalarımızı başlattık. Afetzede kardeşlerimize bir kısmı çok uygun şartlarda kredi, bir kısmı hibe olarak önemli destekler veriyoruz. Bugüne kadar 93 binden fazla depremzedemiz, yerinde dönüşüm için başvurdu. Bu sayının daha da artacağına inanıyorum." şeklinde konuştu.
Depremden hemen sonra ilan edilen mücbir sebep uygulamasıyla afetzedelerin yükünün hafifletildiğini belirten Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, şöyle devam etti:
"Mücbir sebep düzenlemesini, depremde en çok yıkıma uğrayan Adıyaman, Kahramanmaraş, Hatay, Malatya illerimiz ile İslahiye ve Nurdağı ilçelerimizde devam ettirmeyi kararlaştırdık. Buraların dışından kalan vilayetlerimizden gelen münferit başvuruları da değerlendireceğiz. Konuyla ilgili detayları Hazine ve Maliye Bakanlığımız yakında milletimize açıklayacaktır.
Depremin istihdama etkisini en aza indirilmek amacıyla başlatılan kısa çalışma ödeneğini 3 ay süreyle uzatıyoruz. Daha önce 110 bin çalışanın faydalandığı ödenekten 115 bin insanımızın istifade etmesini sağlayacağız. Toplum Yararına Programlarımızı açma hazırlıklarımız, başta deprem bölgemiz olmak üzere, ülkemiz genelinde devam ediyor."
Hesaplamalara göre, 6 Şubat depremlerinin Türkiye'ye maliyetinin 104 milyar doların üzerinde olduğunu belirten Erdoğan, sadece bu yıl deprem kaynaklı harcamaların 762 milyar liraya ulaşmasının beklendiğini aktardı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Bu rakam, çapı ne kadar büyük olursa olsun her ekonomi için, altından kalkılması zor bir yüktür. Üstelik 2013'ten beri yaşadığımız her hadisenin bir boyutunu oluşturan ekonomik saldırıların etkilerinin hala sürdüğü dönemde bu maliyetle karşılaştık." dedi.
"Türkiye'yi büyütme hedefimizden en küçük bir geriye gidiş yok"
Cumhurbaşkanı Erdoğan, içeride birilerinin, "Tüketmeyin", "Yatırım yapmayın", "Türkiye'ye gelmeyin" kampanyalarıyla ekonomiyi çökertme çağrıları yaptığı günlerin yaşandığını belirterek şunları kaydetti:
"Dışarıda ise 'Türk ekonomisini mahvetme' naralarıyla, ülkemize karşı ne iktisat bilimiyle ne akıl ve ahlakla bağdaşan tuzaklara şahitlik ettik. Tüm bu hücumlara karşı çareyi yine, her konuda ve her zaman olduğu gibi, kendi potansiyelimizi harekete geçirmekte, kendi gücümüzü kullanmakta, kendi hedeflerimize yönelmekte bulduk. Hep söylediğimiz gibi yatırım, istihdam, üretim, ihracat ve cari fazla yoluyla ülkemizi büyütme hedefi, öyle akşamdan sabaha ortaya çıkmış bir strateji değildir. Gerisinde çok büyük emeklerin ve çok büyük bedellerin olduğu bir sürecin sonunda bu noktaya geldik. Bugün de Türkiye bu temel ekonomik hedefine bağlılığını, şeksiz şüphesiz bir şekilde sürdürmektedir. Altını çizerek tekrar ifade ediyorum, Türkiye'yi istihdamı ve üretimiyle büyütme hedefimizden en küçük bir geriye gidiş söz konusu olmayacaktır. Zamana ve şartlara göre kullanılan araçlar farklılaşsa da sonuçta varmak istediğimiz menzil değişmemiştir.
Son haftalarda atılan adımların hem daha önceki gelişmelerin hem de depremin artık ertelenemez hale gelen mali yükünü karşılayabilmek için yapılan düzeltmeler olarak görülmesi şart. Bu adımların faiz, kur ve enflasyon üzerindeki etkilerini, orta vadede ülkemizin asıl hedeflerine yaklaşmasına katkı sağlayacak gelişmelere dönüştürebileceğimize inanıyoruz. Ülkemizin her meselesini 21 yıldır nasıl tesis ettiğimiz güven ve istikrar iklimi sayesinde çözmüşsek, bugünkü sıkıntıların üstesinden de aynı şekilde geleceğimizden kimsenin şüphesi olmasın."
Geçmişte, Türkiye'de ve dünyada gelişmekte olan pek çok yerde uygulanan ekonomi politikalarının en büyük zararı istihdama verdiğini aktaran Erdoğan, "İşsizliğin arttığı, insanların evlerine götürecek ekmek bulamadığı bir ortamda, kağıt üzerindeki göstergelerde elde edilen düzelme, toplumlara beklenen refahı, ülkelere beklenen huzuru sağlayamıyordu. Dolayısıyla bizim için ekonomik istikrar demek, istihdamı düzenli olarak artıran sürdürülebilir büyüme demektir." diye konuştu.
En az bunun kadar bir diğer önceliklerinin de ülkenin ve toplumun tüm dengelerini bozan enflasyonla mücadele olduğunu vurgulayan Erdoğan, şöyle devam etti:
"Hiç şüphesiz finansal istikrar da bu tablonun ayrılmaz bir parçasıdır. Türkiye'nin maruz kaldığı onca sıkıntıya, saldırıya, felakete rağmen her alanda hala dimdik ayakta kalmasının, bölgesel ve küresel güç olarak kabul görmesinin gerisinde işte bu politika vardır. Biz ülkemiz ekonomisini, sonuçlarla uğraşarak değil, sebeplere inip onları ortadan kaldırarak büyüttük, geliştirdik, diğer alanlardaki iddialarımızın dinamosu haline getirdik. Bugün de aynı anlayışla hareket ediyoruz. İstihdamı artıracak, enflasyonu düşürecek, finansal düzelmeyi sağlayacak her tedbiri alacak, uygulayacak, sonuçlandıracak ve ortaya çıkan zenginliği milletimizin her bir ferdine yayacak bir politika izliyoruz."
Her dönemde olduğu gibi, bu dönemde de politikaları hayata geçirirken önlerine çıkan zorluklar bulunduğuna işaret eden Erdoğan, "Her şeyden önce, sadece arz-talep ilişkisi üzerine kurulu iktisadi teorilerin, ülkemizde tam karşılık bulamadığı bir gerçektir. Bunun sebeplerinden biri, bilhassa küresel ekonominin dümenini elinde tutan güçlerin Türkiye'ye yönelik siyasi yaklaşımlarının ekonomik mantığın önüne geçmesidir." değerlendirmesinde bulundu.
Siyasi, ekonomik ve askeri olarak güçlenen, kendi politikalarını belirleyip hayata geçiren bir Türkiye fotoğrafının kimsenin işine gelmediğini belirten Erdoğan, bu yüzden de sürekli gizli-açık engellemelere, kural dışı uygulamalara maruz kalındığını dile getirdi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Ülkemizin durumunu farklı kılan bir diğer sebep ise kimi dönemlerde avantajımız olan esnek sosyal ve ekonomik politikalarımızın, uzun vadeli politikaların ve kuralların kökleşmesini zorlaştırmasıdır." dedi.
"Verim, tasarruf ekonomisinden yana olalım"
Türkiye'de insanların tasarruf alışkanlığında döviz ve altının ağırlıklı yer tuttuğunu dile getiren Erdoğan, "Önemli bir kısmı da yastık altında duran bu varlıkların, iktisadi işleyişe, dolayısıyla istihdama ve üretime katkısı olmuyor. Onun için gelin, milletime sesleniyorum, 'Biz verim ekonomisinden yana olalım, tasarruf ekonomisinden yana olalım, israf ekonomisini bir kenara koyalım'. Bunun ne benim milletimin kendisine ne de devletime faydası vardır." şeklinde konuştu.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, yükselen fiyatlar sebebiyle gayrimenkul ve otomobil piyasasının cazip hale gelmesinin üretim artışının hak ettiği yere ulaşmasını engellediğini de belirterek, şunları kaydetti:
"Bu gerçekler çerçevesinde tamamen siyasi kaygılarla serdedilen sözde değerlendirmelerin ne ülkemize ne milletimize ne de yaşanan sorunların çözümüne zerre kadar faydası vardır. Türkiye gibi rezerv para veya petrol-doğal gaz gibi karşılıksız gelir sağlayan kaynaklara sahip olmayan bir ülkenin, tercüme değil, telif iktisadi analizlere ve çözüm yollarına ihtiyacı bulunuyor. Ülkemizin en büyük talihsizliği, dünyadaki gelişmeleri ülkemizin gerçekliğiyle mezcederek, milletimizin önüne ufuk açıcı teoriler koyacak iktisatçılardan uzun yıllar boyunca maalesef mahrum kalmasıdır."