Manevi bir tatmin hissi olan huzur; insanın kendini rahat, memnun ve emniyette hissetmesi, kendisiyle barışık olmasıdır. Bir dirlik ve sükûnet halidir. Bireyin hayatı anlamlandırması ve her türlü zorluğa rağmen hayatı yaşamaya değer bulmasıdır. İnsanın hem dünya hem de ahiret hayatında elde etmeyi hedeflediği bir değerdir.

Huzur, günümüz insanının en çok özlemini çektiği şeydir. Maddi anlamda tarihin hiçbir döneminde görülmediği kadar varlık içerisinde yaşamamıza rağmen yine de huzursuzuz. En lüks arabalara binip, en lüks evlerde oturmamıza ve en şaşalı eşyalara sahip olmamıza rağmen yine de huzurdan yoksunuz. Kiler, dolap ve sofralarımız nimetlerle dolup taşarken yine de huzuru yakalayamamışız.

Huzursuzluğun artması ile birlikte yaşam şeklimiz değişmekte, toplumda suç ve suçlu oranı her geçen daha da artmaktadır. Genç yaşlı demenden insanlarımız intihara teşebbüs etmekte, aile içi bağlar zayıflamakta, bireysel ve toplumsal şiddet artmakta, bizi biz yapan değerler yok olmaktadır.

Huzur, herkesin arzuladığı şey olmasına rağmen neredeyse herkes bundan mahrum kalmaktadır. Arıyoruz, elde etmek için her türlü sebeplere başvuruyoruz ama yine de elde edemiyoruz.

Nasıl olacak? Hep böyle mi devam edecek? İstediğimiz huzuru bir türlü bulamayacak mıyız?

Tabi ki hayır! Huzursuzluk kalıcı değil geçici bir duygudur. Mutluluk ise kalıcıdır. Herkes mutluluğu yakalayabilir. Önemli olan onu doğru yerde arayabilmektir. Hayatı ve olayları doğru okuyabilmektir. Hadiselere doğru noktadan bakabilmektir.

Peki iç huzuru elde edebilmek için yapmamız gerekenler nelerdir?

1. Ruh-Bende ilişkisi. İnsan, ruh ve beden denilen iki şeyden meydana gelmiş bir varlıktır. Ruh ve beden arasında kopması mümkün olmayan bir ilişki vardır. Ruh bedene beden de ruha muhtaçtır. İnsan hayatının devam etmesi de bu birlikteliğe bağlıdır. Bu birliktelik bozulduğu anda ölüm dediğimiz hadise gerçekleşmektedir. Ruhsuz beden, bedensiz de ruh hiçbir şey yapamamaktadır.

İnsan hayatının devamı ruh ve beden bütünlüğüne bağlıdır. Bedenin ayakta kalabilmesi için başta hava ve su olmak üzere bazı gıdalara ihtiyaç duyulduğu gibi ruh sağlığının devam edebilmesi için de bazı manevi gıdalara ihtiyaç vardır. Gıdası verilmeyen bir beden öldüğü gibi ihtiyaç duyduğu gıdaları almayan ruh ta ölecektir. İnsanın hayatta kalması ve huzuru yakalaması ruh ve bedenin gereken gıdaları almasına bağlıdır. Ruhunu ve bedenini besleyen kimse de huzurlu olacaktır.

İç huzuru yakalamanın ilk aşaması ruh ve bedenin doğru gıdalarla beslenmesi olduğuna göre bu gıdaların neler olduğunu tespit etmeliyiz. Bedenin gıdası: “Temiz ve helal olan şeylerden yiyin” ayet-i kerimesinde de ifade edildiği gibi helal ve temiz gıdalardır. Kişi helal yollardan ve yaratılışı temiz olan şeylerden yediği zaman beden sağlığını elde etmiş olur. Ruhumuzun gıdası ise; “Kalpler ancak Allah’ı zikretmekle huzura kavuşur” ayet-i kerimesinde de ifade edildiği gibi “Allah’ı zikretmek, O’na kulluk etmek”tir. Ruhun temel gıdası Allah’a kul olabilmektedir. Kişi, gerçek manada Allah’a kul olabildiğinde gerçek huzuru yakalamış olacaktır.

Oldukça geniş bir anlam zenginliğine sahip olan zikir, her an yaratıcıyı hatırlamak, O’nun görüp gözettiği bilinciyle yaşamaktır. O’nun yap dediklerini yerine getirmek yasakladıklarından uzak durmaktır. Rasul-i Ekrem’in “İhsân” kavramıyla ifade ettiği üzere, Allah’ı görüyormuşçasına kulluk sergilemektir. Biz O’nu göremesek te, O’nun bizi gözettiği bilinciyle davranmaktır. (Buhari, İman, 37)

İnsanı ruhsuz, sadece makine gibi bir bedenden ibaret sayan hiçbir düşünce insanları mutlu etmeyecektir. Hastalıklı olan beden azaları ilaçlarla tedavi edilse de o bedeni ayakta tutan asıl güç, ruh ihmal edildiği için mutlu olamayacaktır. Dünyevi manada istediği her şeye sahip olsa da gerçek huzuru asla yakalayamayacaktır. İnsanın dünyada elde etmeyi arzuladığı şeyler, insana belli bir huzur verse de bunlar asla kalıcı değildir. Belli bir zaman sonra sıradanlaşacak ve insan tekrar arayışa başlayacaktır. Hiçbir maddi imkân, ruhun gıdasını karşılamayacak ve insana kalıcı huzur sağlamayacaktır.

Devam edecek