Kendisi ile ilk karşılaşmamız 1987 yılında olmuştu. Uzun boylu, siyah sakallı, esmer, mütebessim çehresiyle vakur bir duruşu vardı. O zamanlar Cuma amcam Refah Partisi Afşin ilçe başkanıydı ve Ali abi parti çalışmaları için şehrimize gelmişti. Kendisiyle böylece tanışmıştık. 

1989 yılında yapılan seçimlerde dağ, taş demeden mücadele eden samimi dava adamlarının gayretleri ile beş ilin belediye başkanlığını almıştık. Allah’ın takdiri bu beş belediye başkanının isimlerinin baş harfleri FATİH (Fetullah Erbaş, Ali Sezal, Temel Karamollaoğlu, İbrahim Halil çelik, Halil Ürün) oluyordu ve parti çevresinde herkes onlara Türkiye FATİH’i diye sesleniyordu. 

O zamanlar dava bilinci vardı, kimse kendi çıkarı için çalışmazdı. Etrafımız samimiyetle davasına bağlı gönül insanları ile doluydu. Dava bilinci öyle üst düzeydeydi ki insanlar göreve talip olmaktan imtina ederlerdi ve tabiri caizse ateşten gömlek olan bu görevleri yapmak için etrafları tarafından adeta sürüklenirlerdi. İşte Ali ağabeyimiz bu samimi dava adamlarından ve göreve sürüklenen yöneticilerimizden biriydi. 
 
İnanın O sadece iyi bir belediye başkanı değildi. Herkesin Ali ağabeyi olmayı başarmış, çok iyi bir siyasetçiydi. Yaptığı çalışmaların partisinin ve bugünlerin zeminini oluşturduğunun bilincinde biri olarak hafta içi belediye işlerine ayırır hafta sonları davasını anlatmak için diyar diyar konferanslara katılırdı. 

Borçlu ve çalışması güç halde teslim aldığı belediyeyi borçsuz harçsız bir şekilde kasasında parası olan hizmet akışı rutinleşmiş bir belediye haline getirdi. Tabii bunu sağlamak için kendi ifadesine göre şahsi servetinden 30/40 dönüm araziyi bu uğurda sarfetmişti. Dava bilinciniz servetinizden büyükse ne gam! Ali ağabey bundan çok daha fazlasını yapacak evsafta adam gibi bir adamdı. 

1994 yerel seçimlerinde Ali abi Maraş’ı ikinci kez kazanarak hizmete devam etti ama en önemlisi o beş belediye başkanının sarsılmaz gayretleri ile bu hizmet aşkı başta İstanbul ve Ankara olmak üzere tüm Türkiye’ye yayıldı. Artık milli görüşün ayak sesleri duyulmaya ve Türkiye’nin yeniden şahlanış günleri gelmeye başlamıştı. 

Kapısına kim giderse içeri alır, çayını kahvesini ikram eder, derdini dinlerdi. Vatandaşın haklı talebini asla reddetmez, olacak işi olur olmayacak işlerinde lafı kıvırmadan, mertçe hatta bazen çok sert bir üslup ile olmayacağını söylerdi ama ona kimse kırılmaz küsmezdi. Onun bu sert üslubuna bile kimse küsmez, darılmazdı. Çünkü dava vardı ve her şey milli görüş davası içindi.

Her toplulukta olabileceği gibi bazen Parti içinde de sıkıntılar olur, sertleşmeler sürtüşmeler yaşanırdı ama küslük olmaz kırgınlık olmazdı. Bir şekilde araya hatırlı büyükler girer, suhulet sağlanırdı. Ali ağabey kimseye Allah düşmanları dışında kimseye kin besleyecek yapıda bir insan değildi. Hele dava söz konusu ise yılmadan çalışmaya devam ederdi. 

1999 yerel seçimlerde milletvekili olarak fazilet partisinden meclise girdi. Hem partiye hem de Maraş’ın her bir köşesine gelir giderdi herkes ile bir ünsiyet oluşturur isim isim bilirdi. Telefonu herkese açıktı ve isteyen herkes rahatlıkla kendisine ulaşabilirdi. 

Milletvekilimiz Avni Doğan ile çok yakın bir çalışma tarzları vardı ama siyaset yapma tarzları biraz farklıydı. Lakin insani ilişkilerinde çok iyi ve samimiydiler. O nedenle bizim kendisiyle olan ilişkimiz seviyeli ve saygıya dayalıydı. Zaten kendisinin davasına gösterdiği samimiyet ve sadakat; lafı eğip bükmeyen yiğit tavrı başlı başına saygıya değerdi. Ali ağabeyimiz kendine has üslubuyla Kahramanmaraş tarihine adını altın harflerle yazdırmış bir gönül insanıydı. 

Ali abiyle siyaseten çatıştığımız, karşı karşıya geldiğimiz zamanlar olsa bile sağlam şahsiyetli iyi bir insan olduğu için bana karşı her zaman nezaketli davrandı. Şahsen ben kendisinden memnundum. Özellikle milletvekilliği bittikten sonra Maraş’a geri döndüğünde kendisiyle daha sık görüşmeye başladık ve birbirimizi daha iyi anlayıp daha çok sevdik.

Doğrusu Ali ağabey çok vefalı bir insandı. Öyle vefalıydı ki o amansız hastalığa yakalandığında dahi yanından hiç ayırmadığı sigarasına bile vefasını gösterdi. İlişkisini hiç koparmadığı, sevdiği, her zaman vefasını gösterdiği insanlar gibi…

Ve bir gün o acı haber Akif Ercan abinin telefonuyla geldi. İşte o an Ali abi ile geçen 30 yıl gözümün önünden geçti. Bu satırlara dökülen ve dökülemeyen her şey… İçimde bir sıcaklık, yüzümde buruk bir acı… Ama aynı zamanda davası uğruna görevini yerine getirmiş, ömrünü uzun ve meşakkatli bir yolculuğa adamış bir insanın görevini layıkıyla yerine getirdiğini bilmenin mutluluğunu yaşıyordum işte…

Cenazesine katılmak için yol ve dava arkadaşı Avni Doğan ile kaldık. Ali abiye dair her şey gözümüzün önünden geçiyor ama kelimelere dökülmüyor sadece gelen misafirlerle ilgilenmeye çalışıyoruz. Herkes orada eski yeni herkes her zümreden her partiden insanlar orada. İnsanların dilinden DÜRÜSTTÜ TEMİZ İDi İYİ ADAMDI sözleri dökülüyor… 

Allah rahmet eylesin mekanı cennet olsun inşallah. Ali abimiz tertemiz yaşadı tertemiz hakka gitti…

Sait Tahiroğlu

Editör: Haber Merkezi