Kişisel sağlığına gereken önemi vermediği için çeşitli hastalıklara yakalanan insanlar bir an önce iyileşmek ve şifa bulmak amacı ile hastanelere koşarlar. Hastalığa yakalanmanın tek nedeni sadece kişisel sağlığa, temizliğe vb. dikkat etmemek değildir. En önemli nedenlerden bir tanesi de düzenli ve dengeli beslenememektir. İçerisinde, vücut için çok faydalı çeşitli protein, vitamin ve mineral barındıran yiyecek ve içecekleri yeteri kadar tüketmeyen insanlar daha kolay hasta olmaktadır. Çünkü, bu protein, vitamin ve mineraller vücut için gerekli olan güç, kuvvet ve enerjiyi temin etmekte, insanlar da kendilerine hayat verici bu vitaminler ile yaşamlarını sürdürmektedir. İnsanın maddi gereksinimlerini karşılayan ve ona güç veren yiyecek ve içecek türünden gıdaların yanında onun manevi yönünü besleyen, ona tutarlı bir kimlik ve şahsiyet bahşeden ve zararlı şeyler ile mücadele azmi kazandıran bir takım maddi ve manevi bilgiler de gereklidir ona, hem de hayati derecede.
Millet, aralarında büyük ve önemli ortak duygu, düşünce, geçmiş, dil, inanç vb. değerler bulunan insanların bir araya gelerek oluşturduğu büyük bir ailedir. Bu ailenin başta temelleri olmak üzere, her yönü ile sağlam, güçlü ve kuvvetli olması için bireylerinin hem maddi, hem de manevi açıdan son derece beslenmiş, şahsiyet sahibi olması icap eder. Zorluk karşısında hemen yorulmayan güçlü ve kuvvetli bir beden; çetin ve karmaşık sorunlar karşısında sağlam ve iyi çalışan bir kafa için güçlü besin maddeleri ile fertler dengeli ve düzenli beslenmelidir. Bunun yanında zararlı akımlar, fikirler ve düşünceler karşısında sağlam ve dik durabilmek; hem kendini, hem de üyesi olmaktan gurur duyduğu milletini savunmak ve medeni vasıtalar üretmek için zamanın en modern ve geçerli bilgileri ile de donanmış olmalı bu büyük ailenin fertleri. Maddi ve manevi kuvvetlerin birbiri ile çok yakından alakalı olduğunu da unutmayalım. Bilgi sahibi olmuş kimseler, protein ve kalsiyum bakımdan en güçlü gıdaları bildiği için midesini lüzumsuz ve faydasız şeyler ile doldurmaz. Vücut ve beden bakımından dayanıklı ve dinç olan insanlar, uykusuzluk, yorgunluk ve acı gibi zorluklara daha dayanıklı olacağı için işlerinde ve ilim öğrenmede daha çalışkan olur, hemen pes etmezler. Sağlam kaynaklardan gerçek din bilgisi edinmiş insanların vicdanları daha gelişmiş olup  bu kimseler Allah, her an kendisini görüyormuş gibi hissettiği için yasak ve günahlardan daha iyi sakınır. Ancak bu şartlar gerçekleştikten sonra, hem milletimiz, hem de ayrı ayrı fertler olarak gerçek anlamda medeni olmak davası güdebilir, ancak bu hususlar ülkemizde yerleştikten sonra millet olarak düzlüğe çıkabilir, yalnız bu saydığımız niteliklere kavuştuğumuz, hem maddi hem de manevi olarak şahsiyet sahibi olduğumuz zaman dünya milletleri arasında biz de varız diyebiliriz. Oysa, şu an için bu değerli özelliklerden, güçlü ve kuvvetli olmaktan, beden ve ruh bakımından sağlamlıktan son derece uzağız.
Çeşitli nedenlerden dolayı hastalığa yakalanmış ve acılar içinde kıvranan zavallılar gibiyiz. Millet olarak içinde bulunduğumuz hastalık çok çeşitli ve bunun da her geçen gün tesiri artmakta. Artan tesir ile hissettiğimiz acı daha da katmerlenmekte. Sanki, acı ve içimizde hissettiğimiz yakıcı tesir, öyle bir hal almış ki, acıyı da unutturmuş bize. Hastalık içinde kıvranıyoruz ama, her an içimizde, dışımızda ve ruhumuzun derinliklerinde bize büyük ıstırap veren illetin tedavisi için de çareler düşünmüyor gibi bir halimiz var. Sanki bu illet, bizim için elimizden hiçbir şey gelmeyen alınyazısı olmuş. Kendimizi teslim etmişiz ona ve çekilmişiz bir kenara. En büyük hastalıklarımızdan bir tanesi, belki de tüm hastalıkların temeli bilgisizlik hastalığıdır. Bilgisiz ve cahil insan, nerede patlayacağı belli olmayan bomba gibidir. Bu tür bombalar her gün patlamakta ülkemizde. Karısını ve çocuklarını acımasızca öldüren, ailesine kurşun yağdıran caniler, aynı dükkanı defalarca soyan ve kanunlardan korkmayan hırsızlar vb. Milletimiz, derin bir bilgisizlik içinde kıvranmakta. Cahillik, mektep olmuş, yahut da toplum da en geçerli meslek haline gelmiş. ''İki günü birbirine eşit olan zarardadır.'' der Sevgili Peygamberimiz. Sayıları binleri, belki de milyonları bulan günlerimiz hep zarar ve ziyan içinde. Abartı değil bu. Eğer gün hesabı ile zarar etmiş olmasaydık,böyle olmazdık. En ücra köylerimize kadar yollarımızda olan ve göz dolduran araçmarkalarının en az on beş tanesi bizim olurdu; Alman, Fransız, Japon ve İtalyan'ların değil. Evlerimizde kullandığımız basit ürünlerden, kırtasiye malzemelerine kadar, bu ürünlerin en az yarısını biz yapardık. Nükleer santral kurdurmak için, Rusya'ya büyük paralar vererek öğrenci ve bilim adamı göndermezdik, onlar gelir bizim kapımızda beklerdi ve çoktan onlarcasını kurmuş olurduk. Nükleer silahlarımız olurdu, savaş gemilerimiz denizlerimizde seyrüsefer ederdi, uzayda döne döne gezen uydularımız ezeli ve şimdiki baş düşmanlarımızdan olan Çin'den ve Fransız sömürgesinden değil, Konya Karapınar'dan, Andırın'dan, Isparta Eğirdir'den, Afşin'den fırlatılırdı gökyüzüne. Geleceğimiz olan bebeklerimize yedirdiğimiz mamalar, Alman, İsrail, Amerikan ve Polonya menşeli olmaz Ahmet'in, Mehmet'in ve Ömer'in fabrikalarında üretilirdi.
Beden, kafa ve ruh yönünden güçlü olmak için hem kaliteli besinler, hem de bilgiler gereklidir insana. Yukarıda bundan bahsettik. Şu aşamada, hem dengeli beslenip gürbüz ve kuvvetli nesiller yetiştiremiyoruz, çünkü yeteri kadar maddi gelirimiz ve bilgimiz yok. Kafa ve ruh olarak bilgili, görgülü, kültürlü, gelişmiş vicdanlara sahip adaletli, merhametli, kibar ve şuurlu çocuklardan da mahrumuz. Çünkü, yetişkinler olarak biz öyle değiliz ve bunu vermeyi şu aşamada bilemiyoruz ve toplum olarak çok hastayız.Bu iki önemli yönden eksik olduğumuz için şu an bünyemizde bulunan ve her geçen gün bizi içten içe kemiren hastalıklarımızın sayısını da bilmiyoruz. Tedavisini de arıyor muyuz, bu belalardan kurtulmak için çareler düşünüyor muyuz bu da çok belli değil. Ama, başımıza kendi yaptıklarımızdan dolayı bela ettiğimiz ve bize musallat olan sefil, perişan ve şuursuzca yaşadığımız bu hayatı değiştirmeliyiz Allah'ın izniyle. En başta bilgisizlik hastalığından kurtulmalıyız. Gerisi zaten gelir. Yapacak çok işimiz var. Hasta olan ve canının kıymetini pekala düşünen bir insanın soluğu Yahudi doktorun ellerinde ve ameliyat bıçağının altında araması gibi, içinde bulunduğumuz durumu sağlam ve dinç kafa ile gözden geçirmeli, bu hastalıkların tedavisine bir an önce başlamalıyız. Hem de, en küçüğümüzden, yüz yaşına gelmiş; ak sakallı, nur yüzlü ve can borcunu ödemek için ölüm meleğini bekleyen dedemize kadar, bu büyük ailenin her ferdi ile büyük bir eğitim hamlesi ve kültürel bir dönüşüm başlatmamız, kendi öz köklerimizden beslenerek zamanın en modern, kıymetli ve geçerli ilmine sahip olmak için canla başla çalışmamızın zamanı gelmedi mi? Bundan başka çaremiz var mı? Rabbim, inayet ve lütuf senden, çalışmak bizden, gayret ver bize!
Amin!

Editör: Haber Merkezi