1945’lerden önce, Afşin’den komşu ilçelere ve illere ulaşım genelde hayvan (at, beygir, eşek) sırtında ve öküz arabası (kağnı) yla ) sağlanırdı. Kapıdere Tren İstasyonu, o dönemde, bölge halkının olduğu gibi Elbistan ve Afşinliler için de en modern ulaşım imkânıydı. Afşin’le köyler arasında Kağnı Arabaları da kullanılırdı.  

Kışlık Yol: Ceyhan ile Göksun Çayının birleştiği Ağılobası mevkiinde İğdeli Yokuşundan Kabaktepe’nin Sarıgüzel köylerinden Kilimin Yazısına iner hanlarda yatardık. Dilkiler, Pacın Han Ahır Dağının kuzey tarafındaydı. Orayı aştığımızda Ahır Dağının tepesindeki Eşek Meydanına varır, aşağı Maraş’a doğru inerdik. 
Yazlık Yol: Ericek Köyünde, Berit’in Kuzeyinde Kınıkkoz’dan Alapınar, Ağcere, Zeytin Hacı İbrahim Uşağından Ceyhan’ın kıyısını takip ederek Ali Kayasının dibinden Üngüt Mıntıkasındaki tarihi köprüyü geçerdik. Burada Üngüt Karakolu vardı. Üngütlü Halil Ağanın Hanında yatar sabahleyin Maraş’a inerdik. Paçın Hanıyla Tuz Hanı arasında öyle sarp ve dar bir geçit vardı ki kısık dediğimiz bu geçit asla iki hayvanın yan yana geçmesine uygun olmadığı için önden bir kişi yürüyüp karşı tarafta geçide giren yük hayvanı varsa (gölükçüler geliyorsa) onu haber vermek zorundaydı.  

1910 ile 1950 yılları arasında Afşin’den Maraş’a ulaşmak için iki yol takip edilirdi. Bunlardan biri yazlık diğeri kışlık yoldu. Her iki yolu Elbistan’lı hemşerilerimizle gider gelirdik. Kış aylarında Maraş’a gitmek için Tombak ve Celeği (Ekinözü Kasabası) Köyünden geçer Kabaktepe’de yatar Hacının oğlunun oradan geçer Ganimin Hanında yatar Ceyhan’ın kıyısını takip eder akşam Pacin Hanında yatar Maraş Ahırdağı’ndaki Eşek Meydanından aşağı Maraş’a inerdik.  Yazın ise Ericekten Berit Dağı’nı aşar, Zeytin’e ulaşır, oradan da Ahır Dağını kuzeyinden çıkıp yine Eşek Meydanından Maraş’a inerdik. Yazın Göksunlu hemşerilerimizle Maraş’a birlikte gitttiğimizi hatırlamıyorum. Onlar Maraş’a Saraycık Belini geçerek ulaşırlardı.  Maraş’ta Büyük Han, Tuz Han, Hıdo’nun Hanı ve Arasa Hanı adıyla dört han vardı.  Bizim çocukluğumuzda araba yolu yoktu. Afşin-Elbistan yolunu 1945 yılında kazma kürekle yevmiye 3 kuruştan çalışarak biz yaptık.  

Babam Cevlanlıoğlu Hacı Hüseyin, Efsus’un ilk esnaflarındanmış. Yaklaşık elli yıl Halep’e ticaret için gidip gelmiş, büyük amcam Hacı Feramuz Efendi ise, Elbistan, Afşin ve Göksun’a toptancı gibi mal dağıtırmış. Güğüm şekeri diye bir tür şeker getirip kilo ile kırarak satarlarmış.  Hemşerimiz Hasan Reşit Tankut ise yöremizin çocuklarının 1918’e kadar Halep Muallim Mektebinde tahsil görüp öğretmen olduklarını belirtmektedir. Çünkü Efsus Nahiyesinin 1895 Halep Salnamesinde Halep Vilayetinin Maraş Sancağının, Elbistan Kazasına bağlı olduğu belirtilmektedir. Binboğa Dağı’nda bir tepenin adı da Halep Gösteren Tepesi olduğunu büyüklerimizden öğreniriz. I. Dünya Savaşı yıllarında İngiliz İntelijansiyasının manipülasyonlarıyla bazı Arap kabilelerin İngilizlerin safında Osmanlı’ya karşı savaşmaları yüzünden tüm Arap dünyası ile bağlarımız kopmuş ve Cumhuriyet kurulduktan sonra da ‘Ne Şam’ın şekeri ne Arab’ın yüzü’, deyimi  yaygınlaşmıştır. Günümüz jeopolitiğinde ya da diplomatik lisanda “reel dış politika”da devletlerarası ilişkilerde “sonsuza dek ne dostluk ne de düşmanlık güdülemez”, kaidesi geçerli sayılmaktadır. Ülkemiz komşularıyla hem iyi ilişkiler kurup kültür antlaşmaları yapmalı hem de ticaret ve turizm potansiyelini artırabilmelidir. ABD yirmi bin, Avrupa ülkeleri de 4-5 bin km’den Ortadoğu uluslarıyla ticaret ve kültür işbirliği içine girmişken bizim uzun yıllar sınır komşularımızla tüm bağları kopartıp bölgede içe kapalı bir siyaset izlememiz, hem terörden olumsuz yönde etkilenmemize hem de ülkemizi dış politikada hem zora sokarak bölgemizdeki ekonomik fırsatlardan yararlanmamıza engel olmuştur.     
1.Asırların Emektarı Kağnılar

Kağnı karasabanla hem çift sürmek için hem de ulaşımda kullanılan bir araçtı.  Öğrt. 
Gör. İsmail Akçay’ın özel arşivinden.

Tekerleğin yaklaşık 3700’lerde Sumerliler tarafından bulunduğu dikkate alınırsa insanoğlu kağnıları 5700 yıldır kullanmıştır , denilebilir. “Kağnı, iki tekerlekli, tekerlekleri dingile bağlı çift öküz veya camızla çekilen ekseriya yük taşımada kullanılan arabadır. İnsanların tekerlekleri yapıp kullanmasından sonra kağnı tipindeki arabalar onun en büyük yardımcısı olmuştur. Kağnılar; teker, kağnı evi ve boyunduruk olarak 3 parçadan meydana gelir. Tekerin çerçevesine 1 cm. kalınlığında 2-3 cm. genişliğinde demir çember kızdırılarak geçirilir. Bu işe bizim Afşin ve yöresinde “Ebcit Atma” denirdi.  Böylece tahta tekerleğin kısa zamanda parçalanıp elden çıkması önlenmiş olur. Tekerlekleri birleştiren dingil üzerine oklar ve bu okların üzerine de kağnı evi tabir edilen kısım oturtulurdu. Boyunduruk ise hayvana kayışla bağlanan kısımdır. Kağnıyı idare eden kimse ayakta veya oturarak, elindeki 2 metre boyundaki meses veya üvendere  adı verilen ucu nodullu (sivri demir) değnekle öküzleri yönlendirir. Engebeli tarım arazileri sürülürken ağırlık merkezini dengelemek için boyunduruğun üzerine bir kişi oturtulurdu.”  

Adana/Yüreğir/Vayvaylı Köyü görsellerinden .
2.1930 ve 1940 yılların Türkiye’sinde Lüks Taşıma Araçları Olan Atarabaları
Atlı arabanın ilk kez M.Ö. 2800’lü yıllarda Mısır dolaylarında ortaya çıktığı ve bizde de fayton adıyla ilk kez Sultan Abdulmecit döneminde (1839-1861) saltanat arabası olarak kullanıldığı belirtilmektedir. Afşin’de ilk at arabası Elbistanlı Arabacı Topçuoğlu Şevket’in haftada bir Cuma günü Elbistan’dan Afşin’e gelen iki atlı at arabasıdır.  Elbistan’dan Efsus’a, Efsus’tan da Elbistan’a bir hafta içinde birikmiş yolcuları götürüp getirirdi. Özellikle memurlar maaşlarını almak için Elbistan’a bu at-arabasıyla gidip gelirlerdi. Jandarmanın telefonuyla Arabacı Şevket uyarılır, o da Elbistan’dan gelirdi. Bir de Soğulcaklı Memet Mirzanın at-arabası vardı.  


1940’lı yıllarda at arabaları lüks sayılabilecek ulaşım araçlarıydı. (Sivas Hayat Ağacı Dergisinden) 

Yukarıdaki fotoğrafta atarabasının üzerindeki modernitenin simgesi olarak nitelendirilen kravatlı ve fötrlü kıyafetlerin ulaşım aracıyla pek uyum sağladıkları söylenemez. Batılılaşmayı zihniyet bağlamında değil de giyim/kuşamla özümsemeye çalışmamızın trajikomik durumunu yansıtıyor, bu durum. Modern kıyafetler giyip atarabasında yolculuk yapmak; bağlanmaya çalıştığımız medeniyetin ruhuna nüfuz edemeyişimizin mi yoksa giydiğimiz kıyafetin tarihi kimliğimizi bitirdiğininin resmi midir anlamış değilim.    

3.Afşin’de İlk Motorlu Taşıt (Kamyon) 
Afşin’e ilk motorlu taşıt, dönemin Belediye Reisi  İbrahim Özdemir’in Maraş’tan takriben 1946 yılında getirttiği Ford Marka kamyondur. 

Afşin Belediyesinin 1946 yılında getirttiği ilk motorlu araç olan kamyon.

O dönemde araba yolu yoktu. Maraş’tan bu kamyonla, Uzun Durdu denilen şoför tarafından sabahleyin erkenden çıktık, yol olmadığı için çok zorluklar ve tehlikeler atlattık. Önümüze çamur gelirse dal atarak, çukur gelirse taş atarak, on onbeş kişiyle akşama doğru Afşin’e geldik.  Hemşerimiz Yemliha Tunç’un verdiği bilgileri Afşin’de Kaymakam vekilliği yapan İbrahim Sadi Öztürk de doğrulamaktadır. 1947 yılında iki adet motorlu araç vardı. O da belediyeye ait iki kamyondu. Bu araçlar inşaat işlerinde çalıştığı gibi çevreye eşya ve yolcu taşıyarak da belediyeye gelir sağlıyordu. 1952’de babam bir kamyon aldı, daha sonra da Kurtdemirci Mevlüt ile ortak çalıştırdı.  Sonra Hakkı Efendi İshak Hacı ile ortak bir kamyon işlettiler. 
4.Tenessür (Taksi, Otomobil) 
Afşin’e ilk taksiyi Ahmet Seven getirdi. Adına ‘Tenessür’ denilen Mercedes marka bir taksiydi. Mekselina Çakmak şoförüydü.   Tenessür, dağılma, açılma, gelişme anlamlarına gelmektedir. “Afşin’e taksiyi ilk getiren rahmetli babam Ahmet Seven ile Dişçi Yusuf Demir oldu. Kaplumbağa şeklinde ve siyah renkli Mercedes marka bir taksiydi.  Taksiye o zamanlar ‘tenessür  denilirdi.”  

5.Willys Jeep (Cipler) 
II. Dünya Savaşı sonrasında Jeepler (yöremiz ağzıyla, cip)  yeni yeni ortalarda görülmeye başlamıştı. Bu araca sahip olmak o dönem için önemli bir ayrıcalıktı. O günlerde Afşin’in ileri gelenlerinden manifaturacı Çırağıloğlu Abdurrahman Efendi bu aracı ilçeye getirdi.  Jeep’i Afşin’e ilk kez hemşerilerimizden manifaturacı Çırağıloğlu Hafız (Mustafa) Efendi ve kardeşi Abdurrahman Efendi getirdi.  1950’li ve 1960’lı yıllarda uzun süre Jeep çalıştıran hanımın dedesi Hacı Hasan Vural’dan öğrendiğim kadarıyla Afşin’de arabalara plaka Belediye tarafından verilirmiş.  Süllü İbrahim’in oğlu Nazif Demir, bizim Jeep’i 1955-1957 yılları arasında piyasada çalıştırdı.  Ellili yıllarda araç plakaları il ve ilçe belediyelerince verilirdi.  

Biraderim Yusuf Demir. 

Bu Jeep 1954 Modeldir. Çünkü kenarları yüksek kaportaydı. Üzerinde Hurricane motoru vardı. 1948 model olanlar alçak kaportalı olup üzerinde Dodge motoru vardı. O zaman plakayı Maraş Belediyesi verirdi. Afşin Ticari araçları (Afşin T 04) Plakalıydı.   Bu Jeep 1954 modeldir. Çünkü kenarları yüksek kaportaydı. Üzerinde Hurricane motoru vardı. 1948 model olanlar alçak kaportalı olup üzerinde Dodge motoru vardı. O zaman plakayı Maraş Belediyesi verirdi. Afşin Ticari araçları (Afşin T 04) Plakalıydı.  
6.Traktörler
Traktör ülkemizde 1950’li yıllarda yaygınlaşmaya, 1960’lardan sonra da yöremizde çiftçilerimiz ziraat işlerinde kullanmaya başladı. Hayvan gücüyle kıyaslanmayacak ölçüde güç barındıran bu araç çiftçilikte verimin ve kalitenin artması ve ürünün güz yağmurlarına kalmadan hasadının yapılmasında önemli katkılar sağladı. Çocukluğumuzda en yaygın traktör markaları, Massey Fergusson,  John Deere (ABD), Deutz (Almanya) Steyr (Avusturya) Ford (İngiliz) idi. 

Mehmet Binboğa’nın facebook paylaşımından.