Gazetecilik mesleğini bu yüzden seviyorum.

Mesleğimiz, aile olarak bizi hep iyi insanlarla tanıştırdı, karşılaştırdı.

Kitabı, gazeteyi, şiiri, şairi, yazarı, memleket meselelerine farklı pencereden bakmayı öğretti bize.

Ali Turan’ı tanımaya, arkadaş, dost olmaya gazetecilik ve matbaacılık vesile oldu.

Yeşil Afşin Gazetesi’nin, Gedik Sokak’taki tesisi, 90’lı yıllarda, henüz internetin, sosyal medyanın ve hatta bilgisayarın dahi olmadığı o dönemlerde bizim gibi düşünen bir çevrenin adeta ortak bir sosyal medya platformuydu.

O platformda hepimizin ayrı ayrı sosyal profilleri vardı. Yediğimiz, içtiğimiz bir. Platformumuz ortak, profillerimiz ayrıydı.

Genelde babamın demleme işini kimseye güvenmediği Filiz çayın o muhteşem tadı, hepimizden “like” alırdı.

O dönemde Yeşil Afşin platformunu ziyaret eden okuyan yazan bir çok öğretmen, şair-yazar ağabeylerimiz geldi geçti. Fakat benim için aramızda yaş farkının da az olmasından dolayı Ali Turan’ın ayrı bir yeri vardı.

Yeşil Afşin Gazetesi’nin “Genç Kalemşörler” ve daha sonra “Bengisu” sanat sayfalarına da önemli katkıları olmuştu Ali Turan’ın.

Biz “Ali Baba” ile birlikte, rahmetli “Tahir Baba” nın çay ocağına, haftada 1-2 kez halı saha maçlarına kadar bir çok ortak platformda birlikte “like” yaptık o dönemde.

“Ali Baba” köylerde vekil öğretmenlik yaptı, eş oldu, baba oldu, bankacı oldu, banka müdürü oldu. Ancak, okumaktan, yazmaktan, araştırmaktan vazgeçmedi. Okuduklarını, yazdıklarını, araştırdıklarını hep paylaştı dostlarıyla. Özellikle son yıllarda kuran çalışmalarına yoğunlaşmıştı, bu alanda epeyce yol da almıştı.

Afşin gönüllüsüydü “Ali Baba”. Facebook’ta kurduğu “Afşinliler Grubu” büyük beğeni ve ilgi topladı. Severek ve isteyerek epeyce emek vermişti “Afşinliler Grubu”na.

 

2011 yılında “Ali Baba”  ile umre arkadaşı olmak ta nasip oldu. Eşi Feride Hanım, annesi ve komşuları olan yaşlı bir teyze ile katılmıştı umre gezisine.  Annesini sürekli tekerlekli sandalyede gezdirerek, umre, say, tavaf yaptırdı. Kendisine de defalarca söylemişimdir, 15 günlük umre boyunca annesinin duasını alarak, manevi olarak en karlı çıkan “Ali Baba” olmuştu.

Mekke ve Medine’de, mazlum müslümanları görünce içi burkulur, Müslüman halkları bu hale getiren, mazlum Müslümanları sömüren krallara esprili diliyle iyi dileklerini sunmayı ihmal etmezdi.

Bu yazıda da paylaştığım Ali Baba ve iki Afrikalı çocuk umreciler ile olan fotoğrafı Medine’de Mescid-i Nebevi’nin üniversite öğrencilerinin eğitim gördüğü bölümünde bir ikindi namazı sonrası ben çekmiştim. Çok hoşuna gitmişti bu fotoğraf. Mazlum insanları ve onlara yardımda bulunmayı çok severdi.

Hastalıklarımız bizi yeniden bir araya getirdi. Aylar önceydi beni telefonla arayarak sağlam bir onkolog sordu. İlk önce doktorun kendisi için olduğunu söylemedi. Bende bir yakını için sorduğunu düşünerek, bir takım tavsiyelerde bulundum. ‘Doktoru kimin için soruyorsun? Dediğimde. Kendim için demezdi.

Şok olmuştum. Belli ki her şeyin farkında ve ne yaptığını biliyordu?

Tedavilerimiz sırasında, hastanemiz de, doktorumuz da aynıydı. Kader bizi Acıbadem’de de aynı sebeple bir araya getirmişti. Yoğun bir tedavi süreci başarılı geçmiş, son yapılan kontrollerde hastalığında büyük ölçüde gerileme görülmüştü.

Bu süreçte kontrollerde hastanede görüşüyor, sık sık telefonda konuşuyorduk. Birkaç gün önceki whatsapp görüşmemizde bir önceki uzun telefon konuşmamıza yorum olarak: “Sana teşk. ediyorum. Geçen ki konuşma bana çok iyi geldi. Şimdi daha iyi mücadele ediyorum. Gerisi Allahın takdiri. Birbirimize destek olalım” şeklinde olmuştu.

 

Ne yazık ki ecelden kaçılmıyor. “Hasta olan değil, vadesi dolan ölür” sözü bir kere daha kendini doğruladı.

Ecel “Ali Baba” yı kanser nedeniyle değil, beyin kanaması sonucu bizlerden ayırdı.

 

Başta, “Ali Baba” ya bu süreçteki destekçisi, verdiği mücadele boyunca sürekli yanında olarak Kayseri Acıbadem Hastanesi çalışanlarının dahi takdirini toplayan kıymetli eşi Feride Hanıma, biricik kızı Zülâl’e, kardeşleri Yemliha ve Av.Mehmet Turan’a, amca çocukları Sefer, Mahir ve Cihangir Turan’a, kayın biraderleri Sefa, Merva ve Mehmet Koçer’e başsağlığı diliyorum.   

 

Rabbim mekanını cennet etsin.