“Bir şey haddini aşarsa, zıddına inkılab eder”

                                                                                              Ahmet Cevdet Paşa/ Mecelle

Başkaları için ulaşılması imkansız seviyede standartlar koyan mükemmeliyetçi insanların, ekseriyetle narsist, anti-sosyal ve agresif bir mizah anlayışına sahip olduğu belirlendi.

İngiltere’de bulunan Kent Üniversitesi profesörü Joachim Stoeber, mükemmeliyetçi karakter özelliğine sahip olan insanları kıyaslayarak, farklarını ve davranışlarının toplumsal yansımalarını ortaya koydu.

Mükemmeliyetçilik, bir insanın kendisi ya da başkaları için son derece yüksek standartlar belirleyerek ve eleştirerek yaşamasını öngören bir karakter özelliğidir.

Psikologlara göre, her birinin inanç ve tavırları birbirinden farklı olan 3 çeşit mükemmeliyetçi insan vardır:

Ben merkezli mükemmeliyetçiler, hayatı kendileri için kusursuzluk  şartlanmasıyla yaşayan ve hatta buna inanarak kendini hatasız görenlerdir.

Toplumsal çapta mükemmeliyetçi ve başkaları merkezli mükemmeliyetçiler ise başkalarını hep kusursuz tartılarda tartan ve hiçbir hata görmeye tahammül edemeyenlerdir.

Stoeber’in aynı konuda yaptığı önceki araştırma sonuçlarına göre, ben-merkezli mükemmellik eğilimi olanlarda, kişisel önem hissi ve ego ön plandadır. Kendine aşırı yüklenerek “işkolik” olmaya kapı aralayan, saplantılı bir yaşam tarzı söz konusudur.

Mükemmeliyet çıtası toplumsal çapta daha geniş olan insanların ise, narsistlik ve psikopatlık gibi eğilimler taşımak suretiyle sosyal ve yakın ilişkiler konusunda problemli olduklarını ortaya koymuştu.

229 üniversite öğrencisinin katılımıyla gerçekleştirilen son araştırma verilere göre, ben merkezli mükemmeliyetçilik seviyesinde insanlar, kendilerine zarar vermekle beraber, başkalarına ve sosyal normlara önem verirler ve iletişime açıktırlar. İkinci seviyede, kendine güven düşük ve ilişkiler soğuk bir tarzda seyreder. Üçüncü seviyede ise başkalarının beklentilerini ve toplumsal normları önemsemeden sadece kendi üstünlüğüne inanarak anti-sosyal bir hayat yaşarlar.

Problemi teşhis eden Stoeber ve ekibi, tedavi için nasıl bir yol haritası izleneceğine yönelik araştırmaların devam edeceğini ifade ettiler.

“İşini iyi yapmak“ her insanın önceliği olması gereken ve takdir edilen bir haslet iken, mükemmellik amacıyla yaşamak niçin psikolojik bir rahatsızlık haline gelebiliyor?

Çünkü herşeyden önce hatalı olma kapasitesiyle ve etten kemikten yaratılmış olan bir varlığın; hiç bozulmadan işleyen bir alet gibi kendini kurgulaması, büyük bir yanılgıdır. Araştırmada dikkat çekildiği üzere, her aşamasında egonun büyük rol oynadığı mükemmeliyetçi bir dünya görüşüyle yaşamak, hırs temeli üzerine bina edilmektedir. Elbette insanın kendine bu denli “hoşça” bakmaması, içinden geçtiği zaman dilimindeki “makbul insan” prototipi ile yakından alakalıdır.

Materyalizmin çarkları arasında dönüp duran modern dünyada varolabilmenin ön şartı, makineleri kullanırken adeta onlarla yarışabilecek şekilde dakik ve hatasız şekilde çalışarak bulunduğu kuruma en üst seviyede kar sağlayabilen, yarı-robot bir üstün insan olabilmektir. Bu listeye kadınlar için kusursuz görüntü kodlarını, çocuklar için ise yüksek IQ seviyesini de eklemek gerekmektedir.

Sürekli olarak başarılı insanların hayat hikayelerine dikkat çekilmesi, para getiren mesleklerin öne çıkarılması ve rekabetin öneminden bahsedilmesi; hayatın bu amaçlar için yaşanması gerektiğini bilinçaltına işlemektedir. Oysa evlilik yürütmek, hatalıyı affetmek, zayıfa yardım etmek ve başkalarını olduğu gibi kabullenmek gibi insani hayatın diğer yönlerinde “başarı” demek; sorumluluk, sadakat, hoşgörü ve tahammül gibi değerlerle güçlü olabilmeyi gerektirmektedir.

 Çünkü insan, hem beyniyle hem de duygularıyla yaşar. Eliyle iş üretirken hem ruhunu onarır hem de karakterini inşa eder. Kendine ve başkalarına faydalı oldukça mutmain olur ve “anlamı” yakalar. Mükemmel yaşadıkça değil, hatalarından ders alıp olgunlaştıkça yücelir.

Tıpkı kalp atışının ekranda zik zak çizerek ilerlemesi ve hayat bittiğinde ise düz bir çizgi halinde seyretmesi gibi, yaşamak insanın sabır ve emekle her gün yeniden çıktığı bir sahnedir.

Efendimiz (s.a.v)’in üzüldüğü zaman acziyetle gökyüzüne bakan, sevindiği zaman da tevazu ile yere bakan ahvaliyle, mükemmellik hapishanesinde müebbet alan modern insanın hali nasıl da birbiriyle tezat değil mi?

13 Mayıs 2015, Joachim Stoeber, İngiltere Kent Üniversitesi,