" Kesinlikle sizi korkuyla, açlıkla, mal, can ve verim kaybıyla sınarız. Ama sabredenleri müjdele!" ( Bakara sûresi, âyet 155 )

    " Onlar bir musibete uğradıklarında: " Doğrusu biz Allah'a aidiz ve sonunda yine O'na döneceğiz" derler." ( Bakara sûresi, âyet 156 )

     Bu ayeti kerimelerden şunları anlıyoruz: Allah'tan başkasından korkan iki cezaya çarptırılır. Korkunun kendisi ve korktuğunun başa gelmesi. 

     155 nci ayeti kerime de, kısa bir süre sonra Bedir'de başlayacak zorlu sürece işaret ediliyor ve sınavı başarıyla verebilmek için nasıl bir tavır takınılması gerektiği öğretiliyor.

     İnnâ lillahi ve inna ileyhi raci'ûn cümlesine  " istirca" denir. İslam'ın hayat kodları arasında müstesna bir yeri olan bu cümle, aslında İslâm inancının anahtarlarından biridir. Çünkü İslâm iki temel üzerinde yükselir.: Tevhid ve adalet.

     İstirca, tevhidin özeti ve varlığın kaynağına atıftır. Aynı zamanda bu, müminin fânî varlığını Allah'ın baki varlığına adama andıdır. Ve bir kulluk itirafıdır; bu itirafta zikir de vardır, şükür de vardır, dua da.. Kuran Meali, M. İslamoğlu)

     Bu girişten sonra şu hususları arzetmek istiyorum: Bilindiği üzere, taziye evleri, acı ve elem içindeki kalbi ferahlatmak, yalnızlığını gidermek, ateşine su serpmektir taziye. 

     Ölüsü olmuş, musibete uğramış, yakın/sevdikleri ölmüş olanların yanında olmak, onlara manevi destekde bulunmak, yine onlara sabır telkin etmek, maddi ve manevi katkıda bulunmaktır. Ölü sahiplerine ve yakınlarına, Allah'ın ayetlerini ve Resulullah'ın  hadislerini hatırlatarak acılı yüreği teskin etmektir. 

     Taziye evlerinde uzun uzadıya nutuk çekmek, sözü lüzumundan fazla uzatmamak,abartmamak lazımdır. Taziyeye gelen Müslümanların, tanış kimselerin bütün samimiyetiyle birlikte acılı kişinin yanında olunduğunu hissettirmektir. 

     " Ölüm hakkında en az bilgiye sahip olduğumuz konulardan bir tanesi. Geride kalanlar elemli, gidenler de geri dönmedi. Fakat ahrete iman eden Müslümanlar, sabır ve akar ile karşılar  geri dönüşü olmayan bu göçü .

     Ölüm soğuktur. Her ölen ardında bir hikaye bırakır belki de. Cenaze evinde ne fırtınalar kopuyor bilinmez. Bu sebeple, adabı muaşerete dikkat edilmeli; taziye mümkün mertebe uzatılmamalı, üç gün ile sınırlandırılmalı; cenaze yakınlarını yoracak, masrafa sokacak, kalbini kıracak her türlü davranışlardan uzak durulmalı.

     Hassas davranıldığı hâlde bazen bilmeyerek de olsa yanlış ve kırıcı durumlar sergilenmektedir. taziyelerde. Örneğin taziye evinde karşılaştığı arkadaşıyla sohbet ederken çocukluk anılarına kadar inmek ve gafilce yükselen kahkaha sesleri... 

     " Ateş düştüğü yeri yakar." gerçeğiyle birlikte Müslümanlar bir vücudun azaları gibi olup acısıyla uykusuzluk çeken,  derdiyle dertlenen kimselerdir aynı zamanda. Ölenle ölünmese de geride kalanların acısına ortak  olmak, hafifletecektir elemi, hüznü...

     İnsanın ölüsünün de hürmete layık olduğunu telkin, tekfin, teçhiz ve taziyeye değin her aşamasındaki uygulamalarla ortaya koyan dinimiz ve kültürümüz , cenaze yakınına karşı sorumluluğumuzu, söz ve davranışlarımızı da belirlemiştir. 

     " Allah, merhum/merhumeye rahmet eylesin. Mekânı cennet olsun. Sizlere de Rabbim sabr-ı cemil ihsan etsin. Geride kalanlara hayırlı, uzun ömür versin. Başınız sağ olsun." şeklindeki  dua ve temennilerle cenaze yakınına taziyede bulunmak âdet haline gelmiştir. Peygamber'in (sas), " Ölülerinizin iyiliklerini anın, onların kötülüklerini zikretmen kaçının." ( Ebû Dâvûd, Edeb, 42) sözü de, ölünün arkasından iyiliklerini konuşmayı, cenaze yakınlarını üzecek her türlü söz ve davranıştan kaçınmayı özetleyecek niteliktedir." ( H. Karabulut, Eylül 2018, Aile, sayfa 28)

     Maalesef cenaze merasimlerinde ve taziyelerde bazen hoş olmayan tavır ve durumlarla karşılaşıyoruz. En çok dikkat çeken haller, gafillikler cenaze yakınlarını üzmekte, sıkıntıya sokmaktadır.  Örneğin,

     Taziyeler; üç günü geçmemelidir. Çünkü, sünnet olan budur. Bilhassa, ölü için bayram günleri düzenlenen yeniden taziye adetleri, çörek dağıtmalar, İslam'a, ve onun sünnetine aykırı davranışlardır.. Yani, bayram adetleri israftan, yeni bir adet çıkarmaktan, hurafeye dalmaktan başka bir şey değildir. 

     Ölü sahiplerinin sıkıntılarını, elemini, üzülmesini artıracak söz, sohbet ve tavırlardan kesinlikle sakınılmalıdır. Yani, ölünün hayat hikayesini gündeme taşıyarak; " ölen şöyleydi, böyleydi, şöyle halleri vardı" gibi anlatımlara fırsat verilmemelidir.

     Cenaze evlerinde politik kavgalar, tartışmalar yapılmamalıdır. Çünkü, taziye evi, ya ölü  evidir, Kuran, dua yapılma mekanıdır. Spor, siyaset, gereksiz ve saçma tartışmaların yapıldığı yer ve mekanlar değildir. 

     Taziye evlerinde yemek yemek!..

     Bilhassa, sabah kahvaltısını, öğle ve akşam yemeklerini ölü sahibine yükleyerek, cenaze evini cümbüş evine, karın doyurma yerine dönüştürmemeliyiz. Ne yazık ki, kendi bölgemde görmekte ve şahit olmaktayım ki, taziyenin üçüncü günü, ölünün finali yapılmaktadır. 

     Ölü sahibi herkese, her kesime yemek vermekte, hoca efendiler davet edilerek, hatim duası, mevlitle sonuca gidilmektedir. Halbuki, ne pahasına olursa olsun, ölü sahiplerine yemek döktürmek, insanları yemeğe davet etmek hoş bir tutum ve davranış değildir. 

     Netice olarak;

     Taziye evlerinde dikkatli olunması, dikkat edilmesi gereken meseleler bir hayli çoktur.  Gelen ziyaretçilerin kendi aralarında, kahkaha ile gülmeleri, espri yapmaları, hem ölüye, hem de ölü sahiplerine saygısızlıktır. 

     Bilhassa, sabahın erken saatlerinde veya akşamın geç saatlerinde gitmemeye itina gösterilmelidir.  Ayrıca, ölü sahiplerini ürkütecek, korkutacak, tiksindirecek, rüya anlatılarından, ölünün iyi ve kötü halinden bahsedilmesi yanlışın ta kendisidir. 

     Ölü taziyesine gelen gidenlerin sayısını bellemek, kimler geldi, kimler gelmedi diye çetele tutmak yanlıştır. Allah, gelenden de  razı olsun, gelmeyende razı olsun demek en güzel söz olacaktır. 

     Zaman zaman görmekte ve şahit olmaktayız ki, ölü sahibi vay mı ki, ağlaya versin, Bin bir türlü itiraz öne çıkmakta, " aman ha! Ağlamayın, ölünüz azap görür veya çeker" cinsinden akla hayale gelmedik sözler edilmektedir. 

     Ölüye ağlama meselesi yeni bir mesele olmayıp, Resulullah (sav)'in bile, oğlu İbrahim'e ağlaması karşısında " Ye Resulallah sen de mi?" denildiğinde: " Şöyle buyurur: " Göz yaşarır, kalp üzülür fakat biz Rabbimizin razı olacağı sözlerden başkasını söylemeliyiz." buyurmuştur.. 

     Rabbim!.. Tüm ölmüşlerimize rahmet eylesin, ölü sahiplerine sabr-ı cemil ihsan buyursun!.. Selam ve dua ile..