Tarih; sıradan bilgiler içermez, şehitliği, şehit olmayı, vatanı, ırzı, namusu, bayrağı, hürriyeti korumayı anlatır..

     Bilhassa, Müslüman Türk'ün tarihi incelendiği zaman, görülecektir ki, insan dimağını durduran, aklı zorlayan, aklı dumura uğratan hadiselerle, vakalarla karşılaşmak mümkündür.

       Ergenekon göçünden tutunda, Anadolu'daki İslamlaştırma, Türkleştirme heyecanları anlatmakla bitirilemeyecek destani bir hallerdir.

     Onun içindir ki, Türk'ün dününü bilmek, dünü güne taşımak, iyisinden iyi, kötüsünden kötü ibretler alarak, iyiliklerini alkışlarken, kötülüklerden ders alarak uzaklaşmak,. tekerrür ettirmemek zorundayız.

     Malazgirt kahramanı Sultan Alpaslan'ın babayiğitliğini , kahramanlığını unutamıyoruz.. İstanbul'un fethi ile iftihar ediyor, Fatih'i alkışlıyoruz. Ama, Viyana önlerinden yüz geri kaçışımızı, adım adım geri çekilmemizi de unutmamalıyız!..  Buyurun, şu alıntıdan nasıl ibretler çıkaracağız?

     " 1984 yılında dönemin başbakanı Turgut Özal, ülkesinin geleceği adına çözüm yolları arar ve eğitim konusunda uzman heyet, gençler üzerine araştırma yapmak için Türkiye'ye davet edilir.

     Türkiye'de muhtelif görüşmeler ve incelemelerde bulunan heyet son olarak Turgut Özal'ın yanına çıkar. Bu görüşmeye Milli Eğitim Bakanı Vehbi Dinçer'lerde refakat etmektedir.  Heyetin vardığı netice acıklıdır: Sizin gençlerinizde tarih şuuru az.

    Oradaki yöneticilerimiz, bu acıklı neticeye bir hayli üzülür, hiç ummadıkları bu durum karşısında âdeta sarsılırlar ve Japon heyetine sorarlar:

     -Peki, Japonya olarak kendi gençlerinizde millî bir şuur oluşturma adına neler yapıyorsunuz?

     Heyette yer alan Japon eğitimci : " Okula başlayacak olan çocuklarımıza bir program uygularız . Önce onları en gelişmiş fabrikalarımıza götürür, robotların yaptığı makineleri gösteririz. Makine yapan makineler karşısında hayret ve hayranlık içinde kalır masum yürekleri.

     Anlayacakları bir dille, orada yapılanları açıklarız. Bu fabrikaların sadece Japonya'da yapılabildiğini, başka milletlerin bunu başaramadıklarını, okul öncesi çocuklarımıza anlatırız. O küçücük çocuklar, duyduklarına hem şaşırırlar hem de çok mutlu olurlar.

     Bu geziler tamamlanır. Çocuklar, saatte 250-300 km sürat yapan trenlere bindirilir. Bu araçların da sadece Japonlar tarafından yapılabildiği vurgulanır. Eğer kendileri de iyi ve düzenli çalışır ve Japon olduklarını unutmazlarsa bunların daha lüks ve daha süratli olanlarını yapabilecekleri kendilerine söylenir.

     Bu geziler zinciri, onlara Japon olmanın ne kadar önemli bir şans olduğunu kabul ettirir. Sonunda yolları, Nagazaki ve Hiroşima'ya düşürülür.

     Orada, öğrencilere Japonların II. Dünya Savaşı sırasında başlarına gelen felaket anlatılır ve şunlar söylenir: ' Bu çalışkan milletin düşmanları da vardır. Eğer daha çok ve daha dikkatli çalışmazlar ve iyi Japon olmazlarsa kendilerinin de başına, bu bombaların daha beteri atılabilir. Çünkü eski düşmanlıklar  bütünüyle bitmiş değildir.

      Çocuklar, atom bombası atılmış şehirlerde yaşanan acı hatıralarla sarsılırlar. Zira atom bombasından geriye, sadece  binlerce ölü, yaralı ve ot bile bitmeyen topraklar kalmıştır. Bu dehşetli gerçek, onları derinden etkiler.

     Okul hayatında da bu bilgi ve bilinç çerçevesi etkili bir biçimde genişletilir. Dolayısıyla bu gençlerin Japon olmaktan başka çareleri kalmaz."

     Japon eğitmen bizim yöneticilerimize bu tespitlerini anlatırken arkalardan gelen bir ses işitilir. Bu sesin sahibi Japon eğitmene yönelik: " İyi de bizim sizin gibi Hiroşima ve Nagazaki'miz yoktur." diye seslenir.

     Bu sesi duyan ve kendisine ne söylenildiğini anlayan  Japon eğitmen hiç düşünmeden şu cevabı verir:

     - Sizin Hiroşima ve Nagazaki gibi yerleriniz bizimkilerden çok daha etkilidir, der ve şu örnekleri sayar:  " Bir metre kareye bin merminin düştüğü Çanakkale Zaferi'nin kazanıldığı tarihî savaş alanları sizde. Çocuklarınızın ve gençlerinizin etkilenmesi yeter de artar bile Çanakkale.

     Dünyanın en gelişmiş ve güçlü ordularına karşı Türkler olmazları olduruyor ve bütün dünyayı hayretler içerisinde bırakan bir zafer kazanıyorlar. İmanın, azmin, birlik beraberliğin neleri yendiğini ispatlıyorlar burada.

     İşte sadece bu olay, bu bölge ve bu zafer dahi gençlerinizin millî şuur kazanmalarına yetecek örneklerle doludur. Bu sebeple gençlerinizi gruplar halinde Çanakkale'ye götürüp gezdirmelisiniz. Her Türk genci Çanakkale savaşlarının yapıldığı bölgeyi bilerek gezmeli, atalarının ne olmazları başardığını gururla görmeli, iftiharla öğrenmelidir.

     Daha sonra onlara demelisiniz ki: Sizler de birlik beraberlik içinde çalışmazsanız düşmanlarınız yine gelir, Çanakkale'yi işgal etmeye kalkışırlar; yurdunuzda özgür yaşamayı size layık görmez, tutsakları durumuna düşürmek isterler...

     Ama çalışır, teknolojiyi yakalarsanız ülkenizi kalkındırır, gelişen bir ülke  haline getirirsiniz. Başınız dim dik durursunuz yabancıların karşısında!" ( Aylık Diyanet Dergisi, Mart 2018, E. Yılıkoğlu, sayfa 20-21)

     Netice olarak;

     Yukarı satırlarda da ifade edildiği gibi, Japon milletinin Hiroşima ve Nagazaki sıkıntısı, çekmiş oldukları bela, bizim milletimiz için örnek teşkil etmemelidir.

     Japon bilginin ifade etmiş olduğu gibi, bu aziz milletin tarihinde nice Hiroşima'lar ve nice Nagazaki'ler yaşanmıştır.

     Çanakkale zaferimiz örnek gösterildiği gibi, Milli Mücadele azmimiz, Malazgirt, Mohaç, Niğbolu, Mercidabık, Ridaniye, Çaldıran tamamen örnek gösterilecek var olma kavgalarımızdır.

      Daha dünkü tarihlerde, Medine-i Münevvere müdafaamız, Yemen trajedyası, Ermeni çetelerine karşı direnç göstermemiz, Erzurum savunmamız, Sarıkamış destanımız ve daha nice yüzlerce cihad alanlarımız bu milletin unutmaması gereken hadiselerdir.

      Son söz olarak, tarih şuurumuz, tarih bilincimiz sürekli ve daima canlı tutulmalı, gençlerimiz, bu tür diriliş günlerimizin anlatım, ifade, yaşama temsilcileri olmalıdır. Şu günlerde, Afrin'da göstermiş olduğumuz mücadele, imanımızın, millet olmamızın ve tarihin ne derece önemli olduğunu göstermelidir..

Selam ve dua ile..

     Şerafettin Özdemir