İstanbul’da öldürülen Amerikalı kadının haberi 15 gündür her tv kanalında bizlere aktarılıyor. Ulusal basın bu habere odaklandı. Polis ve istihbarat birimleri ortaklaşa çalışma yapıyor. Amerika’nın istihbarat elemanları da bizzat çalışmanın içinde. Önce kayıp kadın arandı. Günlerce aramadan sonra arkadan cesedi bulundu. Cesedin bulunduğu çevrede delil arama işine günlerce devam edildi. İz bulununca başka şehirlere bilgi toplamaya görevliler çıkarma yaptılar. Zanlı ise bir akıl fukarası çıktı.
 
Bir merasimle cenaze Amerika’ya gönderildi. Kilisede nişanı yapılmış mış da aynı kiliseden birkaç yıl sonra cenazesi çıkarılmış. Bu ülkede camide nikah yapılmasına niye bu kadar karşısınız? Türkiye’ye fotoğraf çekmeye gelmiş miş. Fotoğrafçı imiş. Fotoğraf çekmeyi çok severmiş. Genellikle demiryolu fotoğrafları çekiyormuş. Yarım kıta büyüklükte, Amerika’da fotoğraf çekecek yer bitmişte bizim ülkemizdeki Abdülhamit Han döneminden kalma kırık dökük demir yolunu mu resimlemek için Türkiye’ye gelmiş? Bu kadar da değil.
Tanzimat’la başladı yardım ve borç para alma işi. Yönümüz o zamandan batıya çevrilmişti. O gün bu gün yönümüzü batıdan çevirme erdemi ortaya konamadı. Batıdan yönümüzü çevirmeyi bile akledemediğimiz aşikar. Bizi idare edenler batıkolik gibi davranıyorlar. Batı sarhoşluğundan bir türlü kendilerini kurtaramıyorlar. Körü körüne bağımlılık çok kötü bir şey. Belki tedavisi zor bir hastalık. Batıcıların birçoğu belli ki hasta olduklarının farkına bile varamıyorlar.
 
Taşrada yaşayan biri olarak, ölen kadınla bir sorunum yok. Sorun bizde ki sıkıntılardan biri olan ulusal medya anlayışında. Ulusal medya ne kadar Türk medyası, ne kadar milli? Sorun burada. Rahmetli Necip Fazıl’ın zamanın medyasına şu şekilde ifade etmesi ne kadar manidar. “dünyanın her yerinde lağımlar yer altından akar, fakat Bab-ı Ali’de yer üstünden akar” diye çok isabetli bir tanımlamada bulunur. Basın şimdi de aynısıyla devam ediyor.
 
İki haftadır masumane(!) bir şekilde aktarılan Amerikalı katledilen bayanın haberi hala devam ediyor. Kırkıncı gününü, elliikinci gününü, ölüm yıldönümünü de çelenk yollayarak haber ederlerse şaşmayın. Sahiden Amerikan vatandaşları çok seçkin ve itibarlı bireyler mi?
 
Bizde, ülke çapında saygınlığı olan bir Alim yada bilim insanı vefat edince neden bu kadar önem verilmez, haber olmaz? Yoksa bizim insanımız basının gözünde değersiz mi? Bizim insanımıza neden bu Amerikalı sıradan vatandaş kadar değer verilmez? Bizim yetkililerimiz, vatandaşını fişleyerek, fişleterek ne derece değer verdiğini ortaya koyuyor. Batı çalışma grubu kurarak ortaya koyuyor. Düşünme melekelerini bir takım entrikalarla kaybettirerek ortaya koyuyor. Batıya bağlılığını bağnazca ve despotça, batıya hizmet ederek belirtiyor.
 
Bu kadın gerçekte fotoğrafçı mıdır? Nedir? Bizce meçhul, fakat bağlılarının, efendilerinin kızı. Bunun için haber yapmayı önemsiyorlar ve gereğini yapıyorlar. Ya bunların kuyruğuna takılanlar, onlar da geride kalmıyorlar.
 
Geçmişimizle, geleceğimize ışık tutacak bir Türk basınını ne kadar arzuluyor ve özlüyoruz. Gerçeği bize en doğru biçimde yansıtacak olan bir Türk medyası oluşmasını bekliyoruz.
Selam ve dua ile…