" Dinlerini bir oyun ve eğlence ( konusu) edinenleri ve dünya hayatı kendilerini mağrur kılanları bırak. Onunla ( Kuran'la) hatırlat ki bir nefis, kendi kazandıklarıyla helake düşmesin; Allah'tan başka ne bir velisi, ne bir şefaatçi vardır; her türlü fidyeyi verse de kabul olunmaz. İşte onlar, kazandıkları nedeniyle helake uğrayanlardır; küfre saptıklarından dolayı onlar için çılgınca kaynar sular ve acıklı bir azap vardır." ( En'am sûresi, âyet 70 )

Üzülerek, hem de kahrolarak ifade etmeliyim ki, Kuran'da beyan edilen şefaat meselesi; sofiler, müritler, mürşitler, evliya geçinenler tarafından rayından çıkarılmış, rast gele yapılan yorumlarla " falan evliya", " falan efendi hazretleri" " şu mehdi", " bu Mesih" şişirmelerine sürüklemiştir.

Saf, masum, biçare insanlarımız da, bunların tüm bu hezeyanlarına, akıl ve Kuran dışı anlatımlarına, propagandalarına kanarak, inanarak, ahrette kendilerini kurtarmaları için " şefaatçi", " kurtarıcı", bulduklarına sevinmektedirler.

Hatta bu durum sıradan, ümmi, okumamış insanlardan ziyade, okumuş, dünyevi tahsillerini bitirmiş öğretmen kesimlerine bile, memur ve amir kitlelerine bile sirayet etmiştir.

İlçem Afşin'de, veli geçinen, sofi simsarlığına soyunan bir öğretmen, bir dönem, etrafına bir hayli öğretmen toplamış, onları cehennemle korkutarak, dilinden, lisanından etmiş. kendisine zoraki mürit yapmıştır.

Halbuki, yüce Allah, Resulüne, dinlerini oyun ve eğlence yerine koyan, dünya hayatının aldattığı kimseleri bırakmasını; insanın, yaptığı işlerin eline teslim edileceği, hiç bir dost ve yardımcısının olmayacağı, ne kadar fidye, rüşvet verse bile kabul edilmeyeceği günü hatırlatmasını emrediyor.

Neticede de, işledikleri işlerin eline teslim edilen kişilerin, kaynar sudan bir içki içeceklerini, acı bir azap çekeceklerini bildiriyor.

Onların çekecekleri azap, başkasından değil, kendi yapmış oldukları, insanları kandırmalarından dolayı oluşuyor. Kişi, yaptığı işlerin manevî şekilleriyle karşılaşıyor. İşte, o yaptığı işlerin eline teslim edilmektedir.

" Allah'tan başka yalvardıkları şeyler şefaate sahip değillerdir. Ancak bilerek hakka şahitlik ederler ( bildiklerini doğru anlatanlar) bunun dışındadır." ( Zuhruf sûresi, âyet 86 )

" O'nun katında izin verdiğinin dışında ( hiç kimsenin) şefaati yarar sağlamaz. En sonunda kalplerinden korku giderilince ( birbirlerine:) ' Rabbiniz ne buyurdu?' derler. ' Hak olanı' derler. O, çok yücedir, çok büyüktür." ( Sebe sûresi, âyet 23 )

Yukarı satırlarda da ifade edildiği gibi, ne yazık ki, Allahütealâ, aziz Kuran'ında bir çok ayeti kerimesinde, hesap günü iltimas, torpil. insan kurtarma anlamında bir şefaatin asla olmadığını bildirdiği halde, kendi yanlarından din uydurup, şefaat öne sürerek, insanlara da bunu " Allah'ın dini" diye pazarlayanlar, aksini iddia ederek insanları yanlış ve boş beklentilere sürüklemişlerdir.

Dolayısıyla, Kuran'da emredilen " şefaat" meselesini iyi anlamalı, ona göre göre, hiç bir faninin kapısını çalmamalıyız. Tabii ki, ilim için, irşat olmak için, Kuranî eğitim ve öğretim almak için ilim sahibi kimseleri aramakta, bulmakta, dizlerinin dibine, rahlelerine oturmakta bir beis bulunmamaktadır.

Lakin, kendilerini; mürşit, Mesih, Mehdi, kurtarıcı Veli pozisyonunda görenlere inanmamak, onların kapılarını çalmamak lazımdır. Nitekim, şu günlerde, ülkemizde, bu tür hezeyan sahibi insanların tanınması, insanlarımızın korunması için, başta Diyanet İşleri Başkanlığına büyük yetkiler, görevler verildiğini bilmekteyiz..

Netice olarak;

Şefaat meselesini iyi anlamak, iyice kavramak için, bu hususta emredilen ayetleri bir bir gözden geçirmeli, ondan sonra da ne yapacağımızı, nasıl bir kullukta bulunacağımızı bilmeliyiz.

Aksi halde, ülkemizin, her köşesinde, müridi az, müridi çok, kişileri arayacak olursak, görmüş oluruz ki, kimileri el öptürmekte, kimileri etek, ayak yalatmakta, kimileri de, güya (!) aşka gelerek, kadın, erkek karma karışık bir halde çalgı eşliğinde, ayakta, oturarak dans ettiklerini görmekteyiz.

Tabii ki, böylesi çirkinliklerden, hem yüce İslam zarar görmekte, hem de, Kur'an'a iftira edilmiş olmakta, hem de Resulullah (sav)'in hayatlarında, sahabe-i kiramın yaşamlarında olmayan çirkinlikleri " İslam budur" diye cahil cühelaya yutturmaktadırlar.

Oysa, İslam, ne onların izah ettiği gibi, nede sofilerin el etek öptürdükleri gibidir.. Doğrudan doğruya Allah'ın emrettiği gibi, Resulullah'in yaşamış olduğu gibidir.

 Selam ve dua ile