" Ey insanlar! Doğrusu sizi bir erkekle bir dişiden yarattık. Ve birbirinizle tanışmanız için sizi kavimlere ve kabilelere ayırdık. Muhakkak ki Allah yanında en değerli olanınız, O'ndan en çok korkanınızdır. Şüphesiz Allah bilendir, her şeyden haberdardır. " ( Huucurât sûresi, âyet 13 )

Malum olduğu üzere, Hz. Âdem ve Havva'dan çoğalan insanlar, yer yüzünde çeşitli renk ve dilde küçüklü büyüklü topluluklar oluşturmuşlardır.

Küçükten büyüğe, kabileden milletlere varıncaya kadar farklılık gösteren bir oluşumun, temel sebebinin kitlelerin birbirini tanıyıp, anlaşmak ve kaynaşmak olduğu anlaşılmaktadır.

Yani soy sopla öğünmek, tefahür etmek, koltukları kabartmak yerine, birleşip bütünleşmek, sevmek, saymak, kucaklaşmak ön görülmüştür.

"Çokluk kuruntusu sizi o derece oyaladı ki, nihayet kabirleri ziyaret ettiniz." ( Tekâsür sûresi, âyet 1, 2)

Aziz peygamberimiz (sav), hayatı boyunca ırkçılıkla mücadele etmiş, ezenleri, kompradorları, ağaları, benlik güdenleri, benim diyenleri, başkalarını horlayanları, siyah-beyaz diye ayıranları sürekli kınamış, bu tür çirkinleri lanetlemiştir. Buyurmuştur ki:

" Ey insanlar! Rabbimiz birdir. Babanız birdir. Hepiniz Adem'in çocuklarısınız. Adem ise topraktandır. Allah yanında en kıymetli olanınız, O'ndan en çok korkanınızdır. Arabın Arap olmayana takvâdan başka üstünlüğü yoktur." ( Hadis)

Maalesef, İslam'ın özünde, yakınında, şurasında, burasında ırkçılık bulunmazken, en çok mücadele de ırkçılıkla verilmiş iken, kabilecilik, kavmiyetçilik kapı dışarı edilmişken, Beni Ümeyye ( Emeviyye) kabilesinin iş başına gelmesiyle birlikte, İslam dünyasında ırkçılık, üstünlük, aşağılık düşünceleri hortlamıştır.

İslam'ın içerisine; " Mevali" şeklinde ilk defa " üstün millet" " Mevali millet" şeklinde sokup sokuşturan yine Beni Ümeyye olmuş, o tarihten bu yana da, İslam dünyasında, " Arapçılık" " Türkçülük" " İrancıılık" vb. devam ederek gitmektedir. Bu hususta, şu alıntımızı dikkatle irdeyelim:

" Avrupalılar modern tarih boyunca kendilerinde olduğuna inandıkları bir takım özellikleri, Avrupalı özellikleri, Avrupalı olmayan toplumlarda yok sayarak, üstünlük iddiasında bulunmuş, bu suretle büyük ayrımcılıklar yapmış, bu durumu sömürgecilik için hareket noktası saymışlardır.

Bu gün Siyonizm ırkçılığın nihai noktasını temsil ediyor. Irkçılık farklı biyolojik özellikler temelinde bir ırklar sistemi olduğunu kabul ediyor, bu farklılıkların farklı ahlaki ve kültürel özelliklere sahip olduğunu iddia ediyor.

İnsanlığın sınıflandırılması anlamına gelen ırkçılığın, ırkçılıkların, ideolojik ve politik amaçlarla kullanılması, bu gün Gazze'de yaşandığı üzere korkunç trajedilere yol açıyor.

Sömürgeci ihtirasları meşrulaştırmak üzere, 18. yüzyıldan itibaren Avrupa'da, ırkçılık için bilimsel temeller/kaynaklar arandı. Bu bilimsel çalışmaları yapan Avrupalılar, bu çalışmalar sonunda kendilerinin diğer halklardan üstün olduğuna karar verdiler.

Kendilerini üstün telakki edenler, farklı olanları ötekileştirmek için olumsuz etiketler kavramlar, klişeler icat ettiler. Biyolojik ırk anlayışı emsalsiz bir faşizme hayat veriyor.

Siyonist faşizmin ne kadar büyük kötülükler/ canavarlıklar işlediğini, işleyebileceğini bu gün somut olarak bütün insanlık görüyor." ( İktibas Dergisi, A. Müftüoğlu, Şubat 2009, sayfa 13 )

Üzülerek ifade etmeliyim ki, ABD. ve Batı ülkeleri " üstün ırk" " aşağı ırk" " üçüncü sınıf insan" ayırımını halen yapmakta ve bitireceği hususunda kesin bir kanaat de yoktur.

Bu tür hastalıklar nereden ve nasıl kaynaklanmaktadır?.. Elbette ki, bir dinin temeli, asli hüviyeti, şekli insanları tarafından bozulmuş olursa, insanların beyin yapıları da, düşünceleri de, yaşam tarzları da bozulmuş olur.

Bir kere, dünyaya; ırkçılığı, faşizmi, "üstün ırk" fikrini salan, yayan millet İsrail'dir. Yahudilerin üstünlükleri yeni olmayıp, asırlardan beri süregelen bir pis inat, yanlış inançtır!.. Oysa,

Yüce Allah, insanları niçin boy boy, kabile kabile yaratmıştır?.. Bu tür çeşitlilik bir ayrıcalık mıdır, bir üstünlük müdür? Hayır!.. Bin kere hayır!.. Çünkü, insanların tanışması, kaynaşması, akraba olması için bir kolaylık, bir ihsan, bir lütufdur!.

Örneğin Türk insanı, ne kadar Allah yolunda giderse, takva sahibi olursa işte " üstün insan" dır.. Ama, kuru kuru ırkçılık, milliyetçilik yapılırsa, " ben üstünüm" iddiasında bulunursa bu yanlış bir tutum olacaktır..

Çünkü,  Emevilere göre, İmam Azam (ra) " Mevali" insandır. Bütün Türkler onlara göre hep böyledir. Böylesi insanların kızını almazlar, görev vermezler, kızda vermezlerdi. Hatta, Emeviyye; insanların; fevç fevç imana girmesi değil de, bol bol devlete vergi vermesini üstün görürlerdi. Dolayısıyla;

" Irkçılık bu gün siyasal ve ideolojik amaçlarla, çok büyük insanlık acılarına, insanlık suçlarına yol açacak şekilde kullanılırken, modern dünya bu kötülüklerle ilgili olarak hiç bir rahatsızlık belirtisi göstermiyor.

Irkçılık siyasal olarak, ideolojik olarak onaylanıyor. Günümüzde modern/seküler bilimi kutsallaştıranlar, bilimin ideolojik ve politik amaçlarla hangi kötülüklere alet edilebildiğini hatırlamalıdır.

Bu günün dünyası yeni bir Nazizmle karşı karşıyadır. Siyasal Siyonizm benzersiz bir ırkçılık sergileyerek daha büyük bir İsrail devleti için akla hayale gelmeyecek barbarlıklar icat ediyor. İnsanlık tarihi Siyonist şovenizm gibi bir şovenizm görmedi.

Siyasal Siyonizm bütün insani alanları, ilişkileri, yapıları, etkileşim biçimlerini bilinçli olarak tahrip ediyor. Yahudiler dünyada farklı ve tek ırk olduklarına inanıyor, hiç bir ırkla mukayese edilemeyeceklerini, herkesten üstün olduklarını düşünüyor. " ( a. g. d. sayfa 13-14)

Netice olarak;

Osmanlı imparatorluğu, yani atalarımız, dünyaya sığmazken iken, büyük Yavuz Han; dünyada iki padişahın varlığına bile tahammül edemez iken, ırkçılığın, kabileciliğin sağından, solundan geçmemiş, sürekli Allah'a kulluk boyutunda kalmıştır.

Çaldıran meydanında zafer kazandığı zaman, Allah'a secde etmiş, Tebriz'de cuma namazında göz yaşlarına hakim olamamış, Halep, Şam, Hama, Humus, Tip çölünü geçerken ve Mısır'ı baştan başa fethederken, tüm kutsal beldeleri kendine bağlar iken, kul olduğunu, fani olduğundan kıl payı fire ve ödün vermemiştir.

Oğlu Süleyman han da öyledir!.. Kulluğunu unutmamış, " ben cihangirim" tefahüründe bulunmamıştır. Alınız !!. Abdülhamid Han'ı, oda öyledir. Otuz üç yıl, her türlü şerre, belaya, musibete, yılana, çiyana, Ermeni'ye, Siyonist'e karşı direnmiş, İstanbul'u; Tren hattı ile Medine'ye bağlamış, ama, ırkçılığın, kavmiyetçiliğin kapısından girmemiştir.

Rabbim!.. Bu aziz millet evlatlarına Allah'ın emri olan " Takva" yolunu bahşetsin, her türlü ırkçılıktan, kavmiyetçilikten esirgesin!..

Selam ve dua ile..