Allah’ın Emirlerini Yerine Getirmek. İbadetler insanı mutlu eden şeylerin en başında gelir. İbadetlerin insana sağladığı mutluluklar hem kalıcı hem de kapsayıcıdır. İbadetler hem yapılan günahların meydana getirdiği tahribatı düzeltirler hem de kalplere manevi huzur yerleştirirler. Kalpler ibadetlerle gerçek mutluluğu yakalar ve manevi olarak canlı kalırlar. Bu manada Peygamber Efendimiz (sas) de iyiliği: “Yapıldığında kalbin mutluluk duyduğu şeydir” şeklinde tarif etmiştir. Yani fıtratı bozulmamış bir kalp, Allah’ın yapılmasını istediği şeyleri yaptıkça mutlu olacak ve rahatlayacaktır.

İnsan bedenini ayakta tutan çeşit çeşit gıdalar olduğu gibi manevi dünyasını da ayakta tutan farklı farklı ibadetlerdir. Beden her bir besin maddesinden farklı gıdalar aldığı gibi ruh ta her bir ibadetten farklı manevi gıdalar alır. Manevi gıdaların çeşitliliği arttıkça ruhun da manevi canlılığı artar.   

            Her ibadetin içerdiği kendine özgü manevi bir yönü olduğu gibi birinin eksikliğini başka ibadetlerle gidermek te mümkün değildir. Orucun verdiği huzuru namaz, namazın verdiği huzuru da zekât ibadeti veremez. İnsan hac ibadetinden aldığı hazzı diğer ibadetlerden alamaz. Adeta ruhun farklı manevi gıdalar ile beslenebilmesi için Allah, her bir ibadete ayrı bir lezzet bahşetmiştir. Oruç tutan bir kimse iftar esnasında duyduğu manevi lezzeti başka ibadetlerde bulamaz. O tadı hissedebilmek için mutlaka oruç tutmak gerekir. Bir fakire sadaka ve zekât vermenin oluşturduğu lezzeti de başka ibadetlerde bulunmaz. Kur’an okumadan dolayı meydana gelen sekînet ve lezzet ancak Kur’an okumakla elde edilebilir.  Allah (cc) bu şekilde her ibadete ayrı bir manevi güzellik yerleştirerek adeta kullarının farklı manevi gıdalar ile hayat bulmalarını istemiştir.

Peygamber Efendimiz (sas) de Bilal-ı Habeşi’ye hitaben: “ey Bilal kalk ve bizi rahatlat. Bizleri ezanla topla, namazla rahatlat!” buyururdu (Ebu Davud, Edeb: 78). Yine Peygamber (sas) mescitlerde bir araya gelerek Kur’an-ı Kerim okuyan ve onu kendi aralarında müzakere den kimselerin üzerine bir sükunetin ineceğini haber vermiştir. (Müslim, Zikr: 38) Sahabeden Üseyd b. Hudayr gece Kur’an okurken atı ürkmüş ve şahlanmıştı. Atın, yakınında bulunan oğluna zarar vermesinden korkarak çocuğunun gittiğinde bulutsu bir gölgenin içinde, kandile benzeyen nesnelerin parlayarak göğe doğru yükseldiğini görmüş ve durumu Resûlullah’a anlatmıştı. Peygamber (sas) de onların Kur’an’ı dinlemeye gelen melekler olduğunu söylemişti.  (Müslim, Salâtü’l-müsâfirîn: 242) İlgili hadis-i şeriflerde de ifade edildiği gibi Kur’an okuyan kimseye Allah tarafından bir sekine indirileceği ve o kimsenin rahatlayacağı ifade edilmiştir.

            Bedenin aç kalması beden sahibini huzursuz ettiği gibi ruhun da ibadetlerden uzak kalması kişiyi manevi olarak huzursuz edecektir. Manevi huzursuzlukların ilacı da ancak ibadetlerdir. Onlar maddi şeylerle giderilemez. Manevi gıdalar ile beslenmeye alışmış bir kalp, maneviyattan uzaklaştığında sudan çıkmış bir balık gibi çırpınacaktır. Önceden yapılan ibadetlerin terk edilmesi onun iç alemini rahatsız eden bir huzursuzluğa dönüşecektir.

             İnsanın kalbi manevi bir kaba benzetilebilir. O kabın içerisine ne konursa dışarıya da ondan sızar. İnsan kalbini başta namaz, oruç, Kur’an tilaveti gibi ibadetlerle doldurursa bedeni de onlardan beslenecektir. İbadetlerle beslenen bir kalp ve beden de huzurlu ve mutlu olacaktır.  Aksi durumda aradığı mutluluğu asla bulamayacaktır.

Devam edecek