2. Olaylara Doğru Yerden Bakabilmek: Huzurlu olabilmek için ikinci esas, olaylara doğru yerden bakabilmektir. Yaşadığımız hadiseleri doğru şekilde yorumlayabilmek ve doğru yönden bakabilmektir. Yaşadığımız hadiseleri doğru okuyabilmektir. Bunu yapabildiğimiz de bize acı veren hadiseler biranda tam tersine dönecek ve bize huzur verir hale gelecektir.

                Çevremizdeki insanları dinlediğimizde kimisinin hanımından, kimisinin kocasından, kimisinin evladından, kimisinin arkadaşından, kimisinin akrabalarından, kimilerinin de iyi gitmeyen ticaretinden, tarlada kuruyan ekininden, içerisinde boğulduğu borçlarından şikâyet ettiklerini göreceğiz.

                İki kişiye yarım bardak su göstermiş ve bu durumu tarif etmesini istediklerinde birisi: “yarısı boş bir bardak” derken diğeri: “yarısı dolu bir bardak” demiş. Hayatta her zaman bardağın dolu tarafını görebilmek ve yaşadığımız hadiselere olumlu yönden bakabilmek önemlidir. Olumsuz tarafından bakmak bizi her zaman huzursuz edecektir. Oysaki bakabilene hayatta olumsuz bir şey yoktur. Yaşadığımız bütün hadiseler normal ve hayatımızın bir parçasıdır.

“(itaat edenleri isyan edenlerden ayırt etmek için) sizi hem biraz korku ve açlıkla hem de mallardan, canlardan ve ürünlerden eksiltmekle imtihan edeceğiz.  Sabredenleri müjdele” (Bakara: 155), Biliniz ki çocuklarınız ve mallarınız sizin için bir imtihandır” (Enfâl: 28) ayet-i kerimelerinde de buyrulduğu gibi dünya hayatı bir imtihan yurdu ve insanın sahip olduğu şeylerde birer imtihan aracıdır.  İnsan dünyaya rahat etmek, her istediğini elde etmek ve hayatının sonuna kadar varlık içerisinde yaşamak için gelmedi. Dünyaya imtihan için gelmiştir ve imtihan da sıkıntısız olmayacaktır. Her imtihanın da kendine göre bir sıkıntısı ve zorluğu olacaktır.

                Allah, dünyada bize ne vermiş ise onu emanet olarak vermiştir. Sahip olduğumuz beden, eş, evlat, mal, makam… hepsi bize emanet olarak verilmiştir. Gün gelecek bu emanetleri sahibi bizden alacak ve onlardan bizi hesaba çekecektir.

                Allah, bazılarına mal verir mal ile imtihan eder, bazılarından da verdiği malı geri alır o şekilde imtihan eder. Eğer insan mal verildiğinde şükreder, geri alındığında sabrederse o kimse bu imtihandan başarılı olmuş demektir.

                İmtihandan maksadın ne olduğunu daha iyi anlayabilmek için yaşadığım şu hikâyeyi anlatmak istiyorum. Yılar önce sohbetlerine katıldığım bir hoca efendiye yaşadığımız olumsuzluklarla ilgili bir soru sormuştum. O da bana şöyle demişti:

-Evladım! Yolda koşarak ilerliyorsun. İleride de kaldırımda bekleyen birisi var. Sen tam onun önünden geçerken arkadan birisi o duran adamı önüne itiyor. Sen adama takılıp düşüyor ve bir yerlerini yaralıyor veya kırıyorsun. Bu durumda kime kızarsın? İtene mi itilene mi?

-İtene kızarım hocam. İtilenin bir suçu yok. Dediğimde tekrar bana:

-Evlat! İten Allah, itilen ise senin hanımın, çocuğun, akrabaların ve arkadaşlarındır. Allah insanı imtihan etmek için bazen önüne eşini, bazen, çocuklarını, bazen anne babasını, bazen arkadaşını iter. İtilenin suçu olmadığına, itene de kızamayacağımıza göre durup sabredeceğiz.

                Bu hadise benim hem zihnimde hem de hayatımda büyük bir ufuk açmıştı. Aslında hayatta yaşadığımız her şey bir imtihandı. Allah herkesin önüne farklı farklı şeyler itiyor ve o şekilde onları imtihan ediyordu. Hayatta yaşadığımız hadiselere bu gözle bakabildiğimizde bir anda her şey güllük gülistanlık olacaktır. Eve varıp bize bağıran bir eşle karşılaştığımız da üzülebilir, hatta sinirlenip ona daha sert şekillerde karşılık verebiliriz. Bu durum olayları daha da büyütecektir. Ama o anda Allah’ın eşimizi karşımıza ittiğini ve bizi onunla imtihan ettiğini düşündüğümüzde kenara çekilir ve bekleriz. O kimsenin bir suçu yok, Allah onu önüme itti ve beni onunla imtihan ediyor dediğimizde daha rahat olacağız. Belki de hiç kızmayacağız ve sükûnetimizi koruduğumuz için biraz sonra karşımızdaki kimsenin de bağırmaları kesilecektir.

                Evladımızdan şikâyet ettiğimizde: “Allah beni bu çocukla imtihan ediyor. Ben hak ettiğim için değil Allah imtihan için bunu bana verdi. Nasıl ki Âdem (as), Nuh (as) ve Yakup (as) oğulları ile imtihan oldu ise ben de evladımla imtihan oluyorum. Bana düşen kendimi kahretmek değil, bir anne baba olarak yapabileceğim şeylerin en iyisini yapabilmek, bu yolda gayret gösterebilmektir. Netice Allah’a aittir” diyebildiğimiz de bize eziyet veren şeyler mutluluğa dönüşecektir.

                İçerisinden çıkamadığımız bir hadise ile karşılaştığımızda bunun bir imtihan olduğunu bildiğimiz de işler tamamen değişecektir. Evladın, eşin, arkadaşın…  sana sıkıntı çektiriyor ve o kadar emek vermene rağmen de düzelmiyorlar ise aç ellerini Rabbine ve şu şekilde dua et: “Ya Rabbi! Bu benim evladım ise senin de kulundur. Senin benim yanındaki emanetindir. Ben o emanete sahip çıkmak için elimden geleni yaptım ama aciz kaldım. Aciz kalıyorum. Sen bana yardım et. Sen kulunu koru. Onun yanlışa düşmesine müsaade etme. Ona hakikati göster” Bunu diyebildiğin de bir anda sıkıntılarının dağıldığını göreceksin. Allah hiçbir kulunu zorda ve çaresiz bırakmak için yük altına itmez. O’nun verdiği her şey, bize şer de gözükse de bizim için hayırdır.

                Hayatta doğru yerde durabilir ve yaşadığımız her şeyi imtihanın bir parçası olarak görebilir, olaylara bu şekilde yaklaşırsak bize sıkıntı veren birçok şeyin bir anda şekil değiştirdiğini ve sıkıntı vermekten çıktığını göreceğiz.

                                                                                                                                                                          Devam Edecek