Elli altmış sene önce kol saati çok önemliydi. Öyle herkesin olmazdı. Almaya çoklarının gücü yetmezdi. Bir gün arkadaşlarımızdan birisine babası kol saati almış, o da okula gelirken takmış koluna. Hepimiz çok beğendik. Ben de nasıl kıskanmış ve imrenmiştim. İçim geçti adeta. Benim asla böyle bir saatim olmayacaktı. Bu saat benim olmalıydı..

Karar verdim. Beden eğitimi dersinde soyunurken nereye koyduğuna dikkat ettim ve yavaş davranarak soyunma odasından en son ben çıktım. Çıkmadan önce de cebinden alıp benim cebime koydum. Dersten sonra kimimiz giyinmiş kimimiz kravatımızı takarken veya kemerimizi bağlarken arkadaş saatin çalındığını anladı; şaşırdı, ceplerini birkaç kere aradı, çok üzüldüğü belli idi, düştü mü acaba diye yeri ve çevresini kolaçan etti; çalındığına kanaat getirince gidip öğretmenimize anlattı. Sınıfa girip herkes yerine oturunca öğretmenimiz şunu söyledi:

‒ Arkadaşınızın saati kaybolmuş, bulan varsa sahibine versin.

Pişman olmuştum, ama utancımdan ben buldum da diyemedim aldım da. Herkes beni hırsız olarak bilecek ve ömrümün sonuna kadar bu damga silinmeyecekti. Söyleyemedim. Bir süre bekleyen öğretmenimiz farklı yönteme başvurdu. Hepimizin tahtaya çıkmasını ve tek sıra olarak yan yana dizilmemizi istedi. Arkası dönüktü. Bize bakmamaya özen gösteriyordu. O halinde talimat verdi:

‒ Herkes gözlerini kapatsın ve sakın ben açın deyinceye kadar kimse açmasın.

Saati çalınan arkadaştan da sıraya girmesini ve gözlerini kapatmasını istedi. Az sonra ceplerimize bakacağını söyledi. Bu benim hayatımın en utanç verici anlarıydı. Yer yarılsa gönüllü atlardım herhalde. Şimdi yakalayacak ve rezil olacaktım. Belki disipline verecekti, belki okuldan atılacaktım…

Öğretmenimiz ceplerimizi teker teker arayarak saati bende buldu. Aldı hiçbir şey demeden yanımdaki arkadaşıma “Sıra sende, senin ceplerine bakacağım..” dedi. Öncekilere de öyle diyordu, sonrakilere de öyle dedi…

Öğretmenimizin “Tamam gözlerinizi açabilirsiniz” demesi ile açtık ve yerlerimize oturduk. Soru sormamızı istemedi. Öğretmen her zamanki gibi derse devam etti. Bana hiç bakmamıştı bile, ne o gün ne de sonraki günlerde benim aldığımı belirten hiçbir hareketini, imasını, bakışını görmedim. Buna hem seviniyor hem de merak ediyordum, anlam veremiyordum…

Yıllar geçti, ben de öğretmen oldum ve öğretmenim ile aynı okulda çalışma şansına sahip oldum. Bir ara kendisine o günü hatırlatarak sordum:

‒ Hocam o gün çalan ben olduğumdan o saati benim cebimde bulmuştunuz. Tek bir kelime etmediniz. Ders anlatırken kızgın üzgün bir halde yüzüme bile bakmadınız. Beni incitmek mi istemediniz; neden öyle yaptınız?

Hayatımda unutamayacağım ders içinde ders veren şu cevabı verdi:
‒ Siz gözlerinizi kapattığınızda ben de gözlerimi kapatmıştım. Saati de teneffüste sahibine verdim ve kimin aldığını bilmediğimi anlattım…

………………………………………………………………….
[*] Bu yazı sosyal medyadan alıntıdır. Maalesef ki ne yazarı belli idi ne de kaynağı.. Çok beğendim ve etkilendim. Bazı ekleme ve düzeltmeler yaparak yeniden yazdım ve hem çalışan hem de özellikle mesleğe yeni başlayan öğretmenlerimizin dikkatine sunmak istedim. A.B.